Mahkemece öncelikle; dava konusu taşınmaza ilişkin daha önce hüküm kurulmuş olan mahkemenin .............. Esas sayılı dosyası getirtilmek suretiyle Hazine adına olan taşınmazın davacı lehine iptal edilecek kısmının hisse miktarının tespit edilmesi, tespit edilen bu miktar üzerinden infaza elverişli olacak şekilde hüküm kurulması gerekeceği, belirtilen hususlar değerlendirilmeden hükmün infazında tereddüt yaratacak şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Tasarrufun iptali davalarında verilmesi gereken hukuki korumanın 'ihtiyati tedbir kararı' olmayıp şartların varlığı halinde kıyasen uygulanması gereken İİK'nun 281/2 madde gereğince ihtiyati haciz kararı olduğu- 'İhtiyati haciz kararları'nın esas hakkında kesin bir kanaat oluşmadan ve tam bir ispat aranmadan verilen geçici nitelikte hukuki korumaya ilişkin kararlar olduğu; diğer bir anlatımla ihtiyati haczin devam etmekte olan dava sonunda davacının hükmedilecek alacağının tahsilini garanti altına almak için davalının mallarına geçici olarak el konulması olduğu; bu nedenle tasarrufun iptali davalarında ihtiyati tedbir talebinde bulunulsa dahi bu istemin ihtiyati haciz talebi olarak değerlendirilerek müspet ya da menfi bir karar verilmesi gerekeceği- Davacının isteminin ihtiyati haciz olduğu, ihtiyati haciz kararı verilmesi için tam bir ispat aranmasının, ihtiyati haciz kararı verilmesi durumunda dahi davacıdan tam bir ispat beklenmesinin Kanun’un amacına ters düşmesine, aksinin kabulünün davacının ileride telafisi mümkün olmayan zararına yol açabileceği düşünülerek ihtiyati hacze karar verilmesi gerekirken talebin ihtiyati tedbir kararı olarak hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-
Paylaşıma konu hak ediş alacağının takip dosyasına giriş tarihi itibariyle, şikayet olunan SGK’nın hacizli alacakları bulunup şikayetçi ile garameten paylaşıma tabi tutulacak miktar belirlenerek, bu doğrultuda sıra cetveli tanzim edilmesi için icra müdürlüğüne talimat verilmesi gerekirken, şikayetçinin "garameten paylaşıma" ilişkin bir şikayeti olmamasına rağmen, talebini aşar şekilde 5510 s. K. m. 90 gereğince öncelikle şikayetçi alacağının ödenmesi gerektiğinin tesbitinin hatalı olduğu-
Davacının tüm talepleri karşılamadan hüküm tesisinin isabetsiz olduğu (HMK. 26)-
Mahkemece kısa kararda davanın kısmen kabul kısmen reddine şeklindeki ifade ile yetinildiği ve sair hususların gerekçeli kararda gösterileceğinin belirtildiğinden, ayrıca dava dilekçesinde kâl talebi olmamasına rağmen talep aşılarak kâl kararı verildiğinden, yine Mahkemece elatmanın önlenmesine karar verildiği ancak elatmanın önlenmesi açısından hangi rapor esas alınarak kararın infaz edileceğinin belirtilmediğinden, kararın bozulması gerekeceği-
Mahkemece, öncelikle borç hesap kartında gösterilen ............. yılına yönelik olarak davacının, davalı Belediyeye ecrimisil bedeli ödemesi gerekip gerekmediğinin araştırılması, buna yönelik olarak mahallinde keşif yapılarak Belediyece ecrimisil istenen dava konusu yerin niteliğinin belirlenmesi, davalı Belediyenin davacıya karşı böyle bir belge düzenleme hakkının olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, sonrasında davacının ecrimisil ödemesi gerekiyor ise miktarının hesaplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece asıl davada davalı ... tarafından davacının taşınmazına yapılan müdahalenin önlenmesine, birleştirilen davada ise dava konusu aynı yerle ilgili olarak maliki ... olan ..... ada ....... numaralı parsel lehine geçit hakkı kurulmasına karar verilmiş olup her iki hükmün birbiriyle çelişki oluşturduğundan infaza elverişli olmadığı- Lehine geçit hakkı kurulan ...... ada ......... numaralı parsel maliki ... geçit hakkı kurulması talebinde bulunmamasına rağmen mahkemece talep aşılarak re'sen davacı aleyhine geçit hakkı tesisine karar verilmesinin doğru olmadığı-
Temliken tescil talepli davalarda kayıt maliki olan arsa sahipleri ile davacının âkidi olan yüklenici arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmakta olduğundan, davalıların hukuki durumlarının birlikte değerlendirilmesi ve haklarında tek hüküm kurulması gerekirken, arsa sahipleri ile yüklenici hakkında ayrı ayrı hüküm kurulmasının hatalı olduğu-
Bozma ilamına uyan mahkemece bozma doğrultusunda yeniden oluşturulan bilirkişi heyetinden mahallinde yapılan keşif sonucu asıl rapor ve ek rapor alınmış ve bu asıl ve ek rapor hükme dayanak alınarak karar verilmiş ise de, düzenlenen asıl ve ek raporun ve verilen kararın bozmaya uygun olduğu söylenemeyeceği- Taleple bağlılık ilkesi gereği davacının ileri sürdüğü alacak bedelinden fazlasına hükmedilemeyeceği- Mahkemece faiz başlangıcı ikmal inşaatı yönünden idarenin işi teslim aldığı tarih, güçlendirme işi için ise güçlendirme sonrası binanın teslim alındığı tarihten itibaren alınmış ise de, bu işlemler hüküm altına alınan alacak bakımından borçluyu temerrüde düşüren işlemler niteliğinde olmadığından faiz başlangıcına esas olamayacağı- Sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu'nun 101/2 maddesine göre borçlunun temerrüde düşürülebilmesi için alacaklı tarafından borçluya ihtar veya yazı gönderilerek ve açıkça alacak miktarı gösterilerek ödemenin talep edilmesi gerektiği, davacının dava tarihinden önce faiz başlangıcına esas olacak açıklanan nitelikte temerrüt ihtarnamesi bulunmadığından, mahkemece kabul edilen alacağa asıl ve birleşen dava tarihlerinden itibaren faiz işletilmek suretiyle davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin de doğru olmadığı-
İcra müdürlüğünce yapılan maaş hacizlerinin ve yapılması gereken kesintilerin İİK. mad. 355 uyarınca bildirilmesi üzerine, yine bu maddeye uygun düzenlendiği anlaşılan ve maaş hacizleri ile ilgili yapılan sıralamanın İİK. mad. 140/1 maddesinde tanımlanan sıra cetveli niteliğinde olduğundan söz edilemeyeceği- Hakim, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve bunlara bağlı netice-i taleplerle bağlı ve fakat hukuki tavsiflerle bağlı olmayıp, kanunları re'sen uygulamakla ve neticeye vardırmakla yükümlü olduğundan, mahkemece, davanın (TBK. 19) muvazaa iddiasına dayalı iptal istemine ilişkin olduğunun kabulü ile ispat yükü yönünden genel ilkelere uygun olarak uyuşmazlığın çözümlenmesi gerektiği; bunun yerine davanın muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında olduğu gibi ispat yükünün davalıda olduğunun kabulü ile çözümlenmesinin hatalı olduğu-