Dosya içeriğine göre; davacı talebinin taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik olduğu, ilk derece mahkemesinin 08/07/2022 tarihli ara kararı ile davaya konu taşınmazlar üzerine ihtiyati haciz konulmasına karar verildiği anlaşıldığı, davanın niteliğine, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre; ilk derece mahkemesince verilen karar usul ve yasaya uygun olduğu-
Dosya  kapsamında  bulunan delil ve  belgeler  birlikte  değerlendirildiğinde,  davanın TBK 19. maddesinden kaynaklı tasarrufun iptali davası olduğu gözetildiğinde, ihtiyati haciz şartları oluştuğundan, dava konusu davalı  adına kayıtlı taşınmaz üzerine, ihtiyati haciz konulmasına karar verilmesi gerekirken ihtiyati tedbir kararı verilmesinin doğru olmadığı-
Tarafların da imzaladığı tarihli sözleşme ile, davalının banka hesabı hareketleri ve tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde tarafların gerçekte hisse devri amacıyla hareket etmediğinin, işlemlerin fiktif olduğu- Mahkemece, 6098 sayılı TBK’nın 19. maddesi uyarınca borçlunun, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamayacaksa da bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradelerinin esas alınacağı, inançlı işlemin, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşme olduğu, bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesinin istenebileceği-
Dava konusu taşınmaz yargılama devam ederken başka alacaklılarca açılan tasarrufun iptali davası sonucunda, ihalede alacağa mahsuben alacaklılara ihalede satıldığından, davacının artık aynı taşınmaz hisselerinin haczini ve satışını isteyemeyeceği- Alacağın tahsilinden sonra bakiye bir bedel kalıp kalmadığı tesbit edilerek, bedel kalmamış ise konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına, bir bedel kalmış ve bu bedel üçüncü kişiye ödenmişse davacının alacağı ile sınırlı olarak bu bedelin o kişiden tahsiline karar verilmesi gerektiği-
Murisin dava konusu taşınmazın çıplak mülkiyetini ölümünden sonra konutsuz kalmaması için davalı eşine temlik ettiği tüm dosya kapsamı ile sabit olduğundan murisin mal kaçırma amacından söz edilemeyecektir. Nitekim, davacılar da dava dilekçelerinde murisin temlikteki amacının davalıyı maddi olarak garantiye almak olduğunun belirtilmesi karşısında muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davasının reddinin gerektiği-
Davanın Türk Borçlar Kanununun 19.maddesi gereğince muvazaa hukuksal sebebine dayalı temlik işleminin iptali istemine ilişkin olduğu, mahkemece 'davanın İİK.'nin 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali davası' olarak nitelendirmesine katılma olanağı bulunmadığı, bu halde hak düşürücü süreden söz edilemeyeceği-
BK’nun 19.maddesine göre açılan muvazaalı işlemlerin iptaline ilişkin tasarrufun iptali davasının, "davalıların nüfus kayıtlarında yapılan incelemede, davalı O. B. ve E. B.'nin kardeş oldukları , S. K.'nin ise dava konusu taşınmazı E. B. adına birden çok haciz şerhi ve ipotek yükü ile satın aldığı, devir yapılan taşınmazın resmi senet devir bedeli ile rayiç değeri arasında misli fark bulunduğu, davacı vekilinin ... tarihli dilekçe ekinde ibraz etmiş olduğu facebook ekran görüntülerinden davalı S. K.'nin, davalılarla aile dostu olduğunun anlaşıldığı, davalıların davalı borçlunun alacaklısına zarar vermek kastıyla muvazaalı olarak birlikte hareket ettikleri" gerekçesiyle tasarrufun iptali davasının kabulüne ilişkin bir isabetsizlik bulunmadığı - Alıcı S. K.’nin, borçlu davalının, içinde bulunduğu mali durumunu bildiği anlaşıldığından TMK. m.1023 uyarınca tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan (taşınmazı satın alan) iyiniyetli üçüncü kişi konumunda olmayacağı-
Başkasına borcu bulunan, kendisi hakkında daha öncesinden yapılan bir icra takibinden haberdar olan davalı borçlunun, iki gün içinde hakkında açılan takibi kesinleştirerek maaşına haciz konulmasına muvafakat etmesinin yapılan takibin muvazaalı olduğuna dair karine teşkil etiğini, davalının, davacı ile arasındaki alacağın geçmişe yönelik olarak her zaman gösterilmesinin mümkün olduğu, davalıların aralarındaki borç alacak ilişkisini senet dışındaki bir belge ile kanıtlayamadıkları-
Gerek TBK 19, gerekse İİK 277 vd.na dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davalarının görülebilmesi için, davacının borçludan bir alacağının olması ve bu alacağın iptali istenilen işlemden önce doğmuş olması gerektiği- Kredi genel sözleşmelerinde, sözleşmede kararlaştırılmış limit içinde kredi sürekli tekrarlandığından, kredi alan geri ödeme yaptığı nispette tekrar kredi kullandığından, yani, kredi kapatılmadığından ve yenilenmediğinden, borcun ilk kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihte doğmuş sayılacağı- Takip dosyası ile ilgili olarak açılan itirazın iptali davasının (kesinleşen) sonucunun beklenmesi gerektiği-
Devredilen işletmede haciz yapılabilmesinin, devrin muvazaalı olduğunun iddia ve ispat edilmesine bağlı olduğu, muvazaa iddiasının bulunmaması halinde alacaklının, tasarrufun iptali davası açarak alacağına kavuşma imkanı bulunduğu gibi, TBK ve TTK hükümlerine göre açılacak davalarda da devri yargılama konusu yapabileceği- Davacı üçüncü kişi ile borçlu şirketin ticari defter ve muhasebe kayıtları üzerinde ticari defterlerin açılış ve kapanış tasdiklerinin usulüne uygun olup olmadığı hususu da dikkate alınmak sureti ile inceleme yaptırılarak borçlu ile üçüncü kişi arasında varsa alacak-borç durumunun belirlenmesi, ayrıca devre ilişkin olarak sunulan SGK yazısı ve davacı üçüncü kişinin kadro devri yapıldığına dair iddialarının netleştirilmesi için devre dair dayanılan tüm bilgi ve belgelerin ve SGK kayıtlarının dosya arasına alınarak devre ilişkin kayıtların ve varsa ödemelerin defter kayıtlarında yer alıp almadığının denetlenmesi, davalı üçüncü kişi ile borçlu şirket arasında öteden beri devam eden ticari ilişki olup olmadığı; delil olarak sunulan fatura var ise ticari defterlerde kaydının bulunup bulunmadığı ve faturalardaki malların hacizli mallara uygunluğu hususlarında yapılan ödemeler, vergi ve banka kayıtları da dikkate alınarak bilirkişi raporu alınması, öte yandan mahkemece, haciz tutanağında mahcuzlarla ilgili bir kıymet takdirinin yapılmadığı, bu anlamda davaya konu edilen mahcuzların kıymet takdirleri yapılmadan davanın sonuçlandırıldığı anlaşıldığından dava konusu mahcuzun kıymet takdiri yaptırılarak takip konusu alacak ile dava konusu mahcuzun değerinden hangisi az ise onun üzerinden eksik harcın tamamlatılması hususlarının nazara alınması ondan sonra dosya da yer alan diğer bilgi ve belgeler de dikkate alınarak karar verilmesi gerekeceği-