Uyuşmazlık, sebepsiz yere tahsil edildiği ileri sürülen ödemenin tahsili istemine ilişkindir...
Dava dilekçesindeki talebin 01.12.2016 tarihli sözleşmenin feshi ve medula sisteminin kapatılması işlemine karşı, işlemin haksız olması sebebiyle sözleşmenin süresiz feshinin iptali ve maddi tazminat talebine ilişkin olduğunun görüldüğü, muarazanın giderilmesi talebine yönelik eldeki dava ile bahse konu dava arasında derdestlik bulunduğu, diğer davanın daha önce açıldığı, eldeki davada sözleşmenin feshi işleminin iptali ve davacının yeniden medula sistemine alınması talepleri yönünden derdestlik nedeniyle reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı-
Mirasbırakanın dava konusu taşınmazları davalılara tapuda intikal ettirdiği, dava dışı 856 ve 857 parsel sayılı taşınmazları ise davacıların kullanımına verdiği, davacı ve dava dışı mirasçıların tasarrufunda bulunan taşınmazlar olduğu, dava dışı bu taşınmazlardaki iştirak hâlinde davalılar adına kayıtlı payların davacılara devredileceğini ihtarname ile bildirildiği hususları birlikte gözetildiğinde, mirasbırakanın iradesinin davacı mirasçılardan mal kaçırmak olmadığı; bu durumda tüm dosya kapsamına göre ispat yükü üzerinde olan davacı tarafın temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı yapıldığı iddiasını ispatlayamadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği- Hukuk Genel Kurulunca yapılan görüşmeler sırasında; 'mirasbırakanın sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmadığı, davalıların davacılar tarafından muris muvazaasına dayalı bu davayı açtıktan yaklaşık bir yıl sonra davacılara noterden ihtar çekerek davacıların kullandıkları yerleri devre hazır olduklarının bildirilmesinin murisin paylaştırma iradesini ortaya koymayacağı, taşınmazların mirasçı davacılardan mal kaçırma amacıyla muvazaalı şekilde yapıldığının anlaşılması nedeniyle hükmün onanması gerektiği' görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüşün benimsenmediği-
Davacı tarafın, temlikin muvazaa ile illetli olduğunu, murisin mal kaçırma kastı ile hareket ettiğini kanıtlaması gerektiği- Mirasbırakan tarafından davacıya da zaman içinde önemli ölçüde kazandırmalarda bulunduğu, pek çok mal varlığı bulunan ve muhtemel mirasçılarıyla beşeri ilişkileri hakkında olumsuz bir açıklama yapılmayan mirasbırakanın mal kaçırmasını gerektiren somut bir olgu ortaya konulamadığı, mektup içeriği gözetildiğinde davacının devirlerden bilgisi olduğu gibi, davalı tarafça taşınmazlar üzerine inşaat yapıldığından dolayı bu hususun açıklığa kavuşmasını istediği, mektupta davacının da imzasının bulunduğu, imza ve mektup içeriğinin aksinin iddia edilmediği, mirasbırakanın davacıyı dava konusu devirler konusunda bilgilendirdiği, mirasbırakanın davacıya da kazandırmalarda bulunduğu, protokol hükümlerine göre tarafların paylaşım konusunda anlaştıkları, mirasbırakanın ölümünden önce dava dışı bir kısım taşınmazların taraflara intikal ettiği, satış bedeline ilişkin olmak üzere dekont ve ibranamelerin sunulduğu, tapuda gösterilen satış bedelleri ile taşınmazların gerçek bedelleri arasındaki oransızlığın tek başına muvazaanın delili olamayacağı hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Bölge Adliye Mahkemesince temlikin muvazaalı olduğu iddiasını ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddi yönünde verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olduğu- Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; "taraflar arasında imzalanan 06.10.2009 tarihli protokolde dava konusu taşınmazlardan bahsedilmediği, protokolde açık, net ve belirli sınırlandırmalar yapılmadığından protokolün dava konusu taşınmazları kapsamadığı hususunun açık olduğu, mirasbırakanın davalı oğluna yazdığı 31.10.2008 tarihli mektupta, oğlunun içini ferah tutmasını ve rahatlamasını, davalının üzerindeki taşınmazlarla ilgili davacı kızının ileride zorluk çıkarmayacağını ve bir talebinin olmayacağını belirttiği, mirasbırakanın terekesinden satış bedelinin çıkmadığı, davalının tek erkek evladı olduğunu, davacının ise yurt dışında yaşadığı ve yapılan temliklerden haberinin olmadığı, dava konusu taşınmazların kıymetinin oldukça yüksek olduğu, davacı her ne kadar tanık göstermemiş ise de dosya kapsamından muvazaanın varlığının açık olduğu, davanın ispatı için tanık delilinin şart olmadığı, dava dışı mirasçıya ise hiçbir kazandırma yapılmadığı, açıklanan bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu hususunun davacı tarafça ispatlandığı, dolayısıyla hükmün bozulması gerektiği" görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüşün Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-
On yıl süreli 600 adet otobüs durağı kent mobilyası niteliğindeki kira sözleşmesi hususunda taraflar arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığı,davacı alacaklı belediye vekilinin, davalının brüt reklam gelirleri üzerinden değil net reklam geliri üzerinden ödeme yaptığını iddia ettiğini ve aylık reklam gelirlerine ait brüt fatura bedeli ile net fatura bedelleri arasındaki farkın tahsili istemi ile takip yaptığı, bilirkişi incelemesi sonunda düzenlenen bilirkişi raporunda; brüt gelirin işletmenin esas faaliyetleri çerçevesinde satılan mal ya da hizmetler karşılığında alınan ya da tahakkuk ettirilen toplam değerleri kapsadığı, satılan mal ve hizmetlerle ilgili sübvansiyonlar, satış tarihindeki vade farkları, ihracatla ilgili dönem içinde ortaya çıkan kur farkları, vergi iadelerinin brüt satışlar içinde gösterileceği- Hesaplanan katma değer vergisinin matraha dahil edilmeyeceğinin hüküm altına alındığı, dava konusu borca esas alınan faturalarda yer alan gelirlerin brüt gelir ve KDV'den oluştuğunun görüldüğü ancak brüt satışlara KDV'nin dahil edilemeyeceği, sözleşmede yer alan brüt gelir ifadesi ile KDV'siz fatura bedelinin (gelir) kastedildiğinin kabul edilmesi gerektiği, dava dosyasına sunulan tablolara göre, davalının sözleşme süresince elde etmiş olduğu brüt gelirler (KDV'siz tutar) üzerinden sözleşmede düzenlenen oran üzerinden hesaplama yaparak kira ödemelerini gerçekleştirdiği, davalının davacıya karşı sözleşmesel yükümlülüklerini yerine getirdiği ve herhangi bir kira borcunun bulunmadığının belirtildiğine ilişkin başvurunun esastan reddedilmesi gerektiği-
Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesince dava İİK'nun 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali davası olarak tanımlanmış ise de, dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre davanın niteliği itibarıyla TBK'nın 19 uncu maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası olarak nitelendirilmesi gerektiği, ancak davalılar arasında yapılan devrin muvazaalı olarak yapıldığı ispatlanamadığından kararın sonucu itibarıyla doğru olduğunun anlaşılmasına göre "davanın reddine" ilişkin verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı-
Dava konusu taşınmazların davalı adına olan tapu kayıtlarının iptali ile 1/3'er hisse şeklinde davacı Meliha ve davalı A. adına tesciline karar verildiği, kalan 1/3 payın ise kimin adına tescil edildiğinin belirtilmediği, ayrıca dava konusu 1320 parsel sayılı taşınmazda muristen davalıya intikal eden payın 1/2 oranında olmasına rağmen taşınmazın tamamının davalı adına kayıtlıymış gibi tapu iptal kararı verildiği, verilen kararın infaza elverişli bir karar olmadığı-
TBK'nın 19. maddesine göre açılmış muvazaalı işlemin iptali istemi-
Taşınmazın dava tarihindeki değeri olan üzerinden harç alınması gerekirken dava dilekçesinde gösterilen bedel üzerinden harç alınması doğru olmadığı- Davalıların akraba oldukları, tapudaki satış bedeli ile tasarruf tarihindeki saptanan gerçek değerleri karşılaştırıldığında; bedeller arasında fahiş fark bulunduğu, davalıların satışın gerçek olduğunu ispatlayamadıkları- TBK 19 maddesi gereğince işlemin muvazaalı olduğu ve dava konusu taşınmazın devrine ilişkin satışın iptali ile İİK 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak davacı alacaklının icra dosyasındaki asıl alacak miktarı ile sınırlı olmak üzere dava konusu yapılan taşınmaz üzerinde cebri icra yetkisi verilmesi gerektiği-
Davacı bankanın ipoteği fek etmeden taşınmazın satışını her zaman talep edebilme imkanı varken bu imkanını kullanmayıp ipoteği fek etmiş olması karşısında akabinde tasarrufun iptali davası açmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde sayılacağı-