Müdahalenin men’i ve ecrimisil isteklerine ilişkin davada; 30.12.2015 tarihli keşif neticesinde, 1 nolu bağımsız bölüm yönünden toplam ecrimisil miktarı 13.983,33 TL ve 7 nolu bağımsız bölüm yönünden ise toplam ecrimisil miktarının 7.065,00 TL olarak hesaplandığı, davacı herhangi bir şekilde ıslah talebinde bulunmamasına rağmen, 2.012,00 TL ıslah harcının yatırılması için davacı tarafa kesin süre verildiği, mahkemece varılan bu sonucun usul hükümlerine aykırı olduğu, talep dört adet bağımsız bölüm için toplam 16.500,00 TL olmasına rağmen ve sonradan bu bağımsız bölümlerden 2 ve 8 nolu bölümler yönünden davacının davadan feragat etmiş olmasına rağmen, takip edilen 1 ve 7 nolu bağımsız bölümlerden hangisi için ne kadar ecrimisil talep edildiğinin belirlenmediği, HMK’nun 31. maddesi uyarınca; davacıya talebinin açıklattırılması çerçevesinde başlangıçtaki toplam ecrimisil miktarı göz önünde bulundurularak hangi bağımsız bölüm için ne miktar ecrimisil talep ettiğinin açıklattırılması gerektiği, diğer yandan; ıslah talebi olmadığı halde Mahkemece re’sen keşifte belirlenen ecrimisil miktarı üzerinden sanki ıslah yapılmış gibi tamamlanma harcının yatırtılmasının da usul hükümlerine aykırı olduğu-
Taraf teşkilinin yargılamanın her aşamasında res'en dikkate alınması gerektiği- Tapu kayıtlarına göre, kararda yer alan bağımsız bölüm ile davanın tarafları arasında bir uyumsuzluk bulunmadığı- HMK 31 gereğince davacı vekilinden dava konusu yapılan bağımsız bölüm ve hangi borçlu ile ilgili olarak davanın açıldığının sorulup bu hususun net olarak açığa kavuşturulmasından sonra, gerektiğinde ıslah sureti ile dava dilekçesinde dava konusu bağımsız bölüm ile ilgili olarak varsa maddi hatanın düzeltilmesi ve belirtilecek dava konusuna göre taraf teşekkülünün sağlanması, eksik harç varsa tamamlatırılarak karar verilmesi gerektiği-
İpotek bedelinin uyarlanması istemli eldeki davada, ipoteğin kaldırılması talebi bulunmamasına rağmen verilen kararla birlikte ipoteğin kaldırılmasına hükmedilmesinin talep aşımı niteliğinde olup olmadığı noktasında toplananan uyuşmazlıkta; taleple bağlılık ilkesi uyarınca, dava konusunu (müddeabihi) davacının belirleyeceği, mahkemenin ancak davacı tarafından belirlenen konuda karar verebileceği- Mahkemece talepten daha azına karar verilebilir ise de, dava sonucunda kurulacak hükmün sınırını, tarafların karara bağlanmasını istediği talep sonucunun belirlediğinden, talep sonucu yeterince açık değilse hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında açık olmayan talep sonucunu açıklatması gerektiği- Bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde, davacı taraf dava dilekçesinde 129.160,000 ETL (129,16 TL) ipotek bedelinin 19.525,00 TL olarak uyarlanmasını istediğinden, HMK'nun 26. maddesi gözetilerek eldeki talep hakkında bir karar verilmesi gerekirken depo kararı verilmesiyle birlikte depo edilen miktarın karar kesinleştiğinde davacı tarafa ödenmesine, bu şekilde taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılmasına karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
İşçinin hizmet süresinin, hizmet döküm cetvelinde geçen sürelerle sınırlı olarak belirlenmesi; işçiye ödenen aylık ücretin miktarının ise, taraf iddia ve savunmaları, tanıkların beyanları ile tüm dosya içeriğine göre; davacının son aldığı ücretin 1.350,00 TL brüt değil, 1.350,00 TL net olarak kabul edilmesi ve davacı tarafça talep edilen alacakların bu ücrete göre belirlenmesi gerektiği- İş sözleşmesinin, herhangi bir nedenle sona ermesi halinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği, yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshinin şart olduğu ve bu noktada ilişkinin sona erme şeklinin, haklı olup olmadığının önemi bulunmadığı; ayrıca, yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükünün işverene ait olup, işverenin yıllık izinlerin kullandırıldığını imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlaması gerektiği- 4857 sayılı İş Kanunu'nun 32/8. maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiş olup, ileri sürülen ıslaha karşı zamanaşımı def’i, savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliğini ortadan kaldıracağından- 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447. maddesi ile sözlü yargılama usulünün kaldırıldığı, aynı yasanın 316. maddesi ve devamı gereğince iş davaları için basit yargılama usulünün benimsendiği, bu durumda ilk oturuma kadar zamanaşımı definin ileri sürülmesi, hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesinin mümkün olmadığı ve ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı def'inde bulunulabileceği-
Rücuen tazminat istemine ilişkin davada, mahkeme tarafından gerekçeli kararda davacının nihai hasar tazminatı bedelinin ........... TL olduğu belirtilerek bu tutara hükmedildiği, bu durumda mahkemece; HMK'nın 31. maddesinde düzenlenen hakimin davayı aydınlatma ödevi doğrultusunda, davacı vekiline talep edilen tazminatın neye ilişkin talep edildiğinin ve destek rücusu olup olmadığının açıklattırılması, sonucuna göre talep hakkında karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesinin doğru olmadığı-
Konkordato talep eden borçlu lehine verilen teminat mektubunun, konkordato davasında, İİK mad. 287 vd. gereğince nakde çevrilmesinin engellenmesine yönelik tedbir karar verilemeyeceği-
Önceki dönemlerde yönetim ve denetim kurulu üyesi olan davalıların, görevleri sırasında zarara neden oldukları iddiasına dayanarak bir zararın olup olmadığı; varsa miktarının denetlenebilir bir şekilde, gerektiğinde bilirkişi kurulu marifeti ile kuşkuya yer bırakmaksızın saptanması gerektiği- Söz konusu zararın, şirket için bir zarar kalemi olarak kabulü halinde; yönetim ve denetim kurulu eski üyelerinin, TTK'nin 336 vd. maddeleri bağlamında; ispat külfeti ters çevrilmiş kusur sorumluluğu ilkeleri çerçevesinde, kusursuzluklarını kanıtlayamamaları halinde oluşan zarardan müteselsilen sorumlu olduklarının ilke olarak kabulü ve ayrıca ibranın sonuç doğrulabilmesi için, açık ibra olması gerektiği-
İstihkak iddiasının reddi talebine ilişkin olarak açtığı davada, alacaklı "davalı üçüncü kişi ile davalı borçlu arasında yapıldığı ileri sürülen franchising sözleşmesinin muvazaalı olduğunu" ileri sürerek ticari defter ve kayıtlar ile bilirkişi incelemesine dayandığından, ve davalı üçüncü kişi, "borçlu şirket ile aralarında franchising sözleşmesi olduğunu, franchise bedeli olarak 500.000 TL ödeme borcu altına girdiklerini ve borca karşılık 8 adet bono verilmekle, bu bonoların bedellerinin banka aracılığıyla ödendiğini bildirerek, dosyaya buna dair sözleşmesi, bono, dekont ve borçlu şirket tarafından üçüncü kişi şirket adına düzenlenen faturaları sunduğundan, HMK. mad. 31 uyarınca bu hususların açıklığa kavuşturulması adına borçlu şirket ve davalı üçüncü kişinin ticari defterlerinde sözleşmenin, faturaların ve ödemeye ilişkin kayıtların mevcut olup olmadığının tespiti için (açılış ve kapanış tasdiklerinin yapılmış olması göz önünde bulundurularak) uzman bilirkişiden rapor alınması, davacı alacaklı tarafça ileri sürüldüğü üzere bu sözleşmesinin muvazaalı olup olmadığının tespit edilmesi ve sonucuna göre istihkak iddiası hakkında bir karar verilmesi gerektiği-
Ev sigorta poliçesi gereği sigortalısına ödeme yapan davacının ödediği bedelin, zarardan sorumlu olduğu iddia edilen davalıdan rücuen tahsili istemi-
Davacının toplam hizmet süresince hiç izin kullanmadığının kabul edilmesinin hayatın olağan akışına ters olduğu- Davacının süre belirtmeksizin yıllık izin haklarının kullandırılmadığını iddia etmesi halinde, mahkemece, davacının davayı somutlaştırma yükü (HMK 194) ve hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğü (HMK 31) göz önüne alınarak, davacının beyanı alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği- Dava dilekçesinde davanın “belirsiz alacak davası” olduğuna yönelik herhangi bir ifade yer almamakta olup, davanın kısmi dava olduğu ve bu durumda, davanın türünün artırım dilekçesi ile değiştirilmesinin olanaklı olmadığı-