TMK'nun 713/1. maddesi uyarınca açılan tescil davaları kamu düzeni ağırlıklı davalar olarak nitelendirildiğinden kazanma koşullarının oluşup oluşmadığının mahkemece kendiliğinden araştırılıp belirlenmesinin zorunlu olduğu, bu nedenle birlikte dinlenilen iki Yerel Bilirkişi ile re’sen dinlenen bir tespit bilirkişisinin beyanıyla yetinilerek hüküm kurulmasının belirtilen ilkeye aykırı düştüğü-
Tescile konu taşınmazın 1961 yılında yapılan tapulama çalışmasında Deliçay Yatağı olarak tespit dışı bırakıldığı, davacı yanın imar-ihya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetlik hukuki nedenlerine dayanarak tescil isteğinde bulunduğu, böyle bir yerin emek ve masraf sarfı suretiyle imar-ihya işlemlerinin tamamlanarak tarıma elverişli hale getirilmesine müteakip, kazanmayı sağlayacak zilyetlik süresinin geçmesi suretiyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 ve 17. maddeleri hükümlerine göre kazanılmasının mümkün olduğu-
Mahkemece yapılacak işin; taraf tanıkları ile resen tespit edilecek Yerel Bilirkişilerin HUMK'nun 243 ve 244 maddeleri gereğince keşif yerine davetiye ile çağrılmaları, gelmedikleri takdirde zabıta yoluyla keşif yerinde hazır bulundurulmaları (HMK. 245. maddesi) uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin olması sebebiyle Yerel Bilirkişi ve tanıkların keşif yerinde dinlenmeleri, dava konusu taşınmazın A. A. tarafından dava dilekçesi ekinde örneği sunulan tarihsiz senet ile davacıya satılıp satılmadığı, senedin sınır ve mevkii itibariyle nizalı taşınmaza uyup uymadığı, satın alındığı iddia edilen tarihten itibaren uyuşmazlık konusu taşınmazın kim ya da kimler tarafından tasarruf edildiği Yerel Bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulması olduğu-
Mahkemece, davacının nizalı taşınmazı, köye geri döndüğü tarihten önce 15 yıl boyunca kullanmayarak zilyetliği terk iradesini ortaya koyduğu, Ziraatçi Bilirkişi raporuna göre taşınmazın 5-6 yıldan uzun zamandır ekilmediği ve sürülmediğinin belirlendiği, bu halde, davacının zilyetliği süresince de bu yeri ekonomik amaca uygun şekilde kullanmadığı açıklanarak davanın reddine karar verilmiş ise de; Mahkeme'nin bu görüşüne katılmanın mümkün olmadığı-
Raporda yer alan taşınmaza ait fotoğraflardan da, taşınmazın halen kayalı ve taşlık vasfında olup, ekonomik amaca uygun biçimde tarımsal faaliyet sürdürülen yerlerden olmadığı, imar-ihyaya muhtaç olduğunun net bir biçimde görüldüğü, saptanan bu somut olgular karşısında, mahkemece davanın reddine karar verilmesinin gerekeceği-
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi gereğince miktar araştırılması yapılmasının, davacının belgesizden taşınmaz edinip edinmediğinin Kadastro ve Tapu Sicil Müdürlüğü’nden sorulmasının, belgesizden edinilen taşınmazlara ait kadastro tutanakları ile tapu kayıtlarının Tapu Sicil Müdürlüğü’nden getirtilerek miktar sınırlamaları yönünden değerlendirilmesinin, ondan sonra toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekeceği-
Tapulama çalışmalarında yol ya da meydan olarak dava konusu tespit dışı bırakılan taşınmazın kadimden beri köylünün ortak kullanımında bulunan yerlerden olduğu, zilyetlikle kazanılması mümkün olmadığı gibi davacının temel atmak şeklindeki zilyetliğinin hukuki bir değeri bulunmadığının anlaşıldığı-
Kişiliğin, ölümle son bulacağı, 04.05.1978 gün ve 4/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ölü kişi adına tescile karar verilemeyeceği, ölü kişi adına tespite ilişkin 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 30. maddesi hükmünün Genel Mahkemelerde uygulama yerinin de bulunmadığı, bu nedenle ölü S. Yeşil adına tescil kararı verilmiş olmasının doğru olmadığı-
160 ada 2 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin kesinleştiği, davanın Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesindeki 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılan tapu iptali ve tescil isteğine yönelik olduğu halde, hükümde parselin kadastro tespitinin iptali ile teknik bilirkişinin raporuna göre taraflar adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesinin de doğru olmadığı-
Davacıların ayrı ayrı parsel sahibi oldukları, aralarında mecburi ya da ihtiyari dava arkadaşlığının olmadığı, kaldı ki TMK.’nun 713/1 ve 3402 sayılı Yasa’nın 14. Maddesine dayalı tescil davalarında, yargılama giderlerinin yasal hasım olan davalılara yükletilemeyeceği mahkemece davalıların yargılama giderleri ile sorumlu tutulmasının yanlış olduğu-