Kural olarak; özel mülkiyete konu olmayan ve kamu malı niteliğinde bulunan yerlerin Hazineye ait olacağı, ancak, 16/A maddesinde yazılı olduğu üzere, “çeşme, kuyu, yunak vs..” gibi yerlerin kayıt, belge veya özel kanunlarına göre, Hazine, Kamu Kurum ve Kuruluşları, İl, Belediye, Köy veya Mahalli İdari Birlikleri adına tespit olacağının yazılı olduğu-
İmar Planı olmayan yerlerde paylı mülkiyette dâhil bir taşınmazda pay sahiplerinin üzerlerin de kayıtlı bulunan paylarını ufak parçalara bölerek satışları 3194 sayılı İmar Kanunun 18/son fıkrası gereğince engellenmiştir. Kanunun amacı çarpık yapılaşmayı önlemektir. İmar Kanunu bir kamu yasası olup, kamu düzenini ilgilendirdiğinden, kendiliğinden göz önünde tutulur. Bu nedenle bir payın ufak parçalara bölünerek satılması imar planı olmayan yerlerde anılan Kanun hükmüyle yasaklanmış bulunduğundan 3194 sayılı kanunun 18/son fıkrası uyarınca davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır-
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16. maddesi hükmüne göre taşınmazın yol, boşluk, meydan ve köprü gibi orta malları haritasında gösterilmekle yetinileceği, taşınmazın haritasında yol ve boşluk olarak gösterilmesi bir kadastro işlemi olup kadastro tutanağı düzenlenmediği için böyle bir işlemin tespit dışı bırakma işlemi niteliğinde olduğu, böyle bir yerin TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddesi hükümlerine göre tapuya tesciline karar verilebilmesi için Yargıtay'ın yerleşmiş kararlarına göre haritasında yol olarak gösterildiği tarihten itibaren 20 yıldan fazla süre ile koşullarına uygun olarak tasarruf edilmiş olmasının gerekeceği-
Mahkemece yapılacak işin; dava konusu edilen ve paftasında yol olarak gösterilen taşınmaz bölümünün yüzölçümünün fen elemanı tarafından tespit edilmesi, dava tarihindeki değeri ise, yerel bilirkişilerden sorularak belirlendikten sonra dava tarihindeki taşınmazın değerine göre mahkemenin görevli olup olmadığı konusunda bir karar vermek olduğu-
Dava konusu 343 ada 3, 350 ada 52 ve 351 ada 35 sayılı parsellerin içerisinde bulunan çeşmelerin çevreleriyle birlikte bir bütünlük oluşturduğu, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16/A maddesinde sayılan kamuya ait hizmet mallarından sayılan yerlerden bulunduğu, sadece çeşmenin çevresindeki boşluklardan ayırma ve kullanma olanağının bulunmadığı, söz konusu bütünlüğü bozabileceği gözetilerek davanın reddine karar verilmesinin gerekeceği-
TMK’’nun 713/2.maddesi gereği mülkiyetin kazanılabilmesi için gereken koşullardan biri de dava konusu taşınmazın ölüm veya tutanağın kesinleştiği tarihten dava tarihine kadar 20 yılı aşkın malik sıfatı ile zilyet olunduğunun ispatlanması olduğu- Somut olayda bu konuda tereddütler giderilmeden ve yeterli araştırma ve soruşturma yapılmadan karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin olması sebebiyle mahalli bilirkişi ve tanıkların da taşınmaz başında dinlenmelerinin gerekeceği-
Bir taşınmazın, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na göre 3. derece arkeolojik ve doğal sit alanları üzerinde birinci grup olarak tescil ve ilan edilen kültür varlığı bulunmadığı ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 ve 4721 sayılı TMK'’nun 713. maddesinin aradığı şartlar oluştuğu takdirde zilyetlik yoluyla kazanılabilmesi mümkündür. Dava konusu yerde bu özellikler bulunduğuna göre davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesinin hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-