Dava konusu parsel hakkında mahkemece talebin kabulüne karar verilmişse de karara dayanak teşkil eden bilirkişi raporu kendi içinde çelişik olup bu rapora dayanılarak karar verilemeyeceğinden, mahkemece çelişkilerin ortadan kaldıracak yeni, bir rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken çelişik rapora dayanarak hüküm oluşturulmasının hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Kesinleşen dava dosyası ile eldeki temyize konu dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde, önceki davada, davacının dava konusu ettiği taşınmazı üçüncü bir kişiye sattığına yönelik beyanının maddi hataya dayalı olduğunun ve bu beyanın eldeki dava konusu taşınmaz bölümü ile ilgili değil, 258 ada 2 parsele yönelik bulunduğunun, bu sebeple eldeki temyize konu davanın sonucunu etkilemeyeceği-
Genel olarak, gerekli dikkati gösteren herkesin kayıtlarda malikin kim olduğunu anlayamayacağı hallerde tapu sicilinde yazılı olan malikin bilinmediğinin kabulünün gerekeceği, ayrıca tapu kütüğünde malik sütununun boş bırakılması, silinmesi ve yeniden yazılmaması, soyut ve nam-ı mevhum adına (mevcut olmayan hayali kişi) yazılması, hiç yaşamamış ve kaydının herhangi bir yerde bulunmamış olması, malik adının müphem, yetersiz ve soyut gösterilmiş olması gibi durumlarda malikin kim olduğunun anlaşılamadığının kabul edileceği, başka bir anlatımla, tapu kütüğünden kim olduğu anlaşılamayan malikin, tanınmayan, hatırlanmayan, adresi tespit edilemeyen, kendilerine tebligat yapılamayan, mirasçıları belirlenemeyen, uzun yıllar önce ölmüş ya da taşınmış bir şahıs olmadığı-
Davacı ile satıcı köy tüzel kişiliğinin belgesizden edindikleri toplam taşınmaz miktarının 100 dönümden fazla olduğu saptandığına göre davanın bu sebeple tümüyle reddine karar verilmesi gerekirken, bu husus dikkate alınmadan norm miktarını aşar biçimde yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesine aykırı olduğu-
Dava konusu tarla vasfındaki taşınmaz 12.080,00 metrekare olup, 10.02.2012 tarihli bilirkişi H. Yamak'ın raporunda belirtilen yeni kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kalan B harfi ile gösterilen 609,13 metrekarelik kısmının iptali gerekirken, mevcut kıyı kenar çizgisi ile yeni kıyı kenar çizgisinin çakıştığı alan olan C harfi ile gösterilen 482,72 metrekarenin iptaline karar verilmesinin doğru olmadığı-
Dava konusu yerler köylüler ile belde halkı tarafından yaz aylarında toplanan kayısıların kurutulduğu alanlar (sergi alanları) olup, orta malı niteliğinde kamu hizmetine tahsis edilen yerlerden olup, TMK.’nun 999. maddesi gereğince, özel mülkiyet konusu olabilecek biçimde tapuya tescil edilemeyecek yerlerdendir. Bu nedenle bu tür yerlerin zilyetlikle edinilmeleri olanağı bulunmadığından davacının isteminin tümden reddi gerekirken yazılı şekilde kimi parseller yönünden kabulüne karar verilmesinin hükmün bu nedenle bozulmasına neden olacağı-