Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına uyulmasının zorunlu olduğu (HMK’nın 373/7)- Haciz ihbarnamelerinin "borçlunun nezdinizdeki ortaklık ilişkisinden kaynaklanan alacaklar dışındaki hak ve alacaklarının haczine" şeklinde düzeltilmesine karar verilmesi gerektiği-
Bir işleme eserin varlığından söz edebilmek için, sonraki müellifin kendi fikri emek ve çabasıyla işleme suretiyle yararlandığı önceki eserden farklılaşacak ve bağımsızlaşacak ölçüde yeni yaratıcı düşünceyi ortaya koyması gerektiği- S.a eserlerinin, senaryoların işlenmesiyle oluşan bir işleme eser mahiyetinde olduğu- Eserden doğan mali hakların koruma kapsamını genişleten her türlü mevzuat değişikliğinden eser sahiplerinin yararlanacağı- Bir işleme eser türü olarak sinema eseri sahibinin, ancak senaryo eseri sahibi ile yaptığı sözleşme çerçevesinde eserden doğan haklarını kullanabileceği- S.ryonun da bir başka eserin (romanın) işlenmesi suretiyle oluşturulmasının sonuca etkili olmadığı- Eserden kaynaklanan tüm hakların film yapımcısına devredildiğine dair uygun şekilde yapılmış bir sözleşmenin bulunmaması halinde, o tarihte çekilen filmlerin koruma süresinin maksimum 20 yıl olacağı dikkate alındığında senaryo yazarlarının da ancak en fazla 20 yıllığına mali haklarını yapımcılara devrettiğinin kabulünün gerektiği- Bir sinema filminde kullanılmak üzere mali hakları devredilen senaryo eseri yönünden, sözleşmede özel bir düzenleme bulunmadıkça, sinema eseri sahibinin ancak sinema gösterimleri yönünden hakkı devralmış sayılacağı- Bir eserdeki orijinallik unsurunun, o eser bir başkası tarafından meydana getirilseydi aynı şekilde ve özellikte yapılmayacak olmasında gizli olduğu-
Davacıların protokolde imza anında ve bononun keşide tarihinde iradelerinin fesada uğradığı ispat edilememiş ise de, bononun düzenlenme gerekçesi olan asıl borç, asıl borç ilişkisinin sona erdiği oranda davanın da kısmen ya da tamamen kabulünün gerekebileceği, mahkemece, icra dosyasındaki takip dayanağı borcun ödenip ödenmediği, asıl borçludan kısmi tahsilatlar yapılıp yapılmadığı araştırması yapılmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Vermiş olduğu bir hüküm Yargıtay tarafından bozulan ve Yargıtay'ın bu bozma kararına gerek iradi ve gerekse kanuni şekilde uymuş olan hukuk mahkemesinin, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm vermek zorunda olduğu, bozma kararından dönerek direnme kararı veremeyeceği gibi, hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da yeni bir hüküm kuramayacağı-
Bozma kararından sonra yapılan yargılama sırasında, ilgili kararın "uyulmasına" ifadesinin tutanağın yazılmasından sonra "uyulmamasına" şeklinde elle paraflanmak suretiyle önceki kararda direnilmesinin usulen mümkün olmadığı- Başka bir anlatımla; bir defa bozmaya uyulmasına karar verildikten sonra uyma kararından dönülmesinin davaya bir etkisinin bulunmadığı- Usulî kazanılmış hak ilkesinin, kamu düzeni ile ilgili olup temyiz aşamasında da kendiliğinden dikkate alınması gerektiği-
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 30.01.2018 tarihinde işe iade istemiyle açılan davada, Bölge Adliye Mahkemesince 05.11.2019 tarihinde ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine kesin olmak üzere karar verilmesinden sonra davacı vekilinin 20.03.2020 tarihli dilekçesi ile yargılamanın iadesini talep ettiği dikkate alındığında; yargılamanın iadesi isteminin ilk derece mahkemesince mi yoksa Bölge Adliye Mahkemesince mi değerlendirilmesi gerektiği-
Bölge Adliye Mahkemesince hüküm mahkemesi sıfatıyla bozmaya uyulduğundan artık davanın esası hakkında yeniden hüküm kurulması gerekirken bundan zuhulle bu kez denetim mahkemesi sıfatıyla HMK'nın 353/1-b1 maddesi uyarınca davacının istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar verilmesinin yerinde olmadığı, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bu yönden re'sen bozulması gerektiği-
Taraflar arasındaki ihtilâfa ilişkin olarak yargılama süreci boyunca verilmiş tüm kararlar hak düşürücü süreye değil, istirdat talebinin yerinde olup olmadığına yönelik olarak tesis edilmiş ve önceki direnme kararının incelemesinde de somut olayda idarenin şart tasarrufunun varlığından bahsedilemeyeceğinden, şart tasarruflara uygulanan ilkelerin tatbik edilerek davanın reddedilmesinin haksız olduğuna, uyuşmazlığın sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiğine işaret edildiği, mahkemenin ilk karar gerekçesinde yer alan sürenin, eldeki davanın konusu olmayan şart tasarrufların iadesinde uygulanan ve idarenin ilgililere açacağı davalarda, talebin haklı görülebilecek kısmının tespitinde idarî tasarruflarının iptali yönünde açılacak davaların tabi olduğu sürenin esas alınmasına ilişkin olarak içtihadı birleştirme kararıyla oluşturulan bir ilke olduğu ve buna dayanılarak verilen kararın da hak düşürücü süre yönünden verilmiş bir ret kararı olmadığı, hâl böyle olunca, mahkemenin ilk kararın hak düşürücü süre yönünden verilmiş bir ret kararı olduğu yönündeki değerlendirmesi dosya kapsamıyla örtüşmediğinden Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire kararına uymak gerekirken direnme kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davada, mirasbırakanın ara malik kullanarak davalıya yaptığı temliki işlemin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu tespit edildiğine göre, davalının muvazaalı olarak temlik aldığı taşınmazlardan bir kısmını daha sonra murisin tedavi masrafları için 3. kişiye devretmesinin temliki işlemi muvazaalı olmaktan çıkarmayacağı, başka bir ifadeyle hukuka aykırılığı ortadan kaldırmayacağı-
Somut olayda, hükmüne uyulan önceki bozma kararında açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda ve "inançlı işlem" hukuki nitelendirmesi çerçevesinde inceleme yapılarak, inançlı işlemin belgesi niteliğinde yazılı delil ya da delil başlangıcı bulunup bulunmadığının araştırılması, delil başlangıcı bulunması halinde iddianın her türlü delille kanıtlanması mümkün hale geleceğinden taraf tanıklarının usulünce dinlenmesi, tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-