Bozma kararından sonra yapılan yargılama sırasında, ilgili kararın "uyulmasına" ifadesinin tutanağın yazılmasından sonra "uyulmamasına" şeklinde elle paraflanmak suretiyle önceki kararda direnilmesinin usulen mümkün olmadığı- Başka bir anlatımla; bir defa bozmaya uyulmasına karar verildikten sonra uyma kararından dönülmesinin davaya bir etkisinin bulunmadığı- Usulî kazanılmış hak ilkesinin, kamu düzeni ile ilgili olup temyiz aşamasında da kendiliğinden dikkate alınması gerektiği-
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 30.01.2018 tarihinde işe iade istemiyle açılan davada, Bölge Adliye Mahkemesince 05.11.2019 tarihinde ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine kesin olmak üzere karar verilmesinden sonra davacı vekilinin 20.03.2020 tarihli dilekçesi ile yargılamanın iadesini talep ettiği dikkate alındığında; yargılamanın iadesi isteminin ilk derece mahkemesince mi yoksa Bölge Adliye Mahkemesince mi değerlendirilmesi gerektiği-
Bölge Adliye Mahkemesince hüküm mahkemesi sıfatıyla bozmaya uyulduğundan artık davanın esası hakkında yeniden hüküm kurulması gerekirken bundan zuhulle bu kez denetim mahkemesi sıfatıyla HMK'nın 353/1-b1 maddesi uyarınca davacının istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar verilmesinin yerinde olmadığı, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bu yönden re'sen bozulması gerektiği-
Taraflar arasındaki ihtilâfa ilişkin olarak yargılama süreci boyunca verilmiş tüm kararlar hak düşürücü süreye değil, istirdat talebinin yerinde olup olmadığına yönelik olarak tesis edilmiş ve önceki direnme kararının incelemesinde de somut olayda idarenin şart tasarrufunun varlığından bahsedilemeyeceğinden, şart tasarruflara uygulanan ilkelerin tatbik edilerek davanın reddedilmesinin haksız olduğuna, uyuşmazlığın sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiğine işaret edildiği, mahkemenin ilk karar gerekçesinde yer alan sürenin, eldeki davanın konusu olmayan şart tasarrufların iadesinde uygulanan ve idarenin ilgililere açacağı davalarda, talebin haklı görülebilecek kısmının tespitinde idarî tasarruflarının iptali yönünde açılacak davaların tabi olduğu sürenin esas alınmasına ilişkin olarak içtihadı birleştirme kararıyla oluşturulan bir ilke olduğu ve buna dayanılarak verilen kararın da hak düşürücü süre yönünden verilmiş bir ret kararı olmadığı, hâl böyle olunca, mahkemenin ilk kararın hak düşürücü süre yönünden verilmiş bir ret kararı olduğu yönündeki değerlendirmesi dosya kapsamıyla örtüşmediğinden Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire kararına uymak gerekirken direnme kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davada, mirasbırakanın ara malik kullanarak davalıya yaptığı temliki işlemin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu tespit edildiğine göre, davalının muvazaalı olarak temlik aldığı taşınmazlardan bir kısmını daha sonra murisin tedavi masrafları için 3. kişiye devretmesinin temliki işlemi muvazaalı olmaktan çıkarmayacağı, başka bir ifadeyle hukuka aykırılığı ortadan kaldırmayacağı-
Somut olayda, hükmüne uyulan önceki bozma kararında açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda ve "inançlı işlem" hukuki nitelendirmesi çerçevesinde inceleme yapılarak, inançlı işlemin belgesi niteliğinde yazılı delil ya da delil başlangıcı bulunup bulunmadığının araştırılması, delil başlangıcı bulunması halinde iddianın her türlü delille kanıtlanması mümkün hale geleceğinden taraf tanıklarının usulünce dinlenmesi, tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
Davacı tarafından davalı aleyhine açılmış bulunan kısmi itirazın iptali davasının taleple bağlı kalınarak 5.000 TL üzerinden sonuçlandığı- Böylece davaya dayanak alınan hukuki ilişkinin varlığı saptanarak, davalının sorumluluğunun da kesinleşen bu hükümle tespit edildiği- Kısmi davada alınan bilirkişi raporunda alacağın miktarının 44.116,31 TL olarak tespit edilmiş olup mahkemece yeniden bilirkişi raporu alındığı ve alacağın miktarının 51.990,11 TL olarak belirlendiği- Oysa kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümünün sonradan açılan itirazın iptali davası için kesin hüküm oluşturacağı- Açıklanan nedenlerle; İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/... Esas sayılı dosyasında verilen hükmün kesinleştiği ve söz konusu kesinleşen hükümde alacağın miktarı 44.116,31 TL olarak bilirkişilerce tespit edildiği halde yanılgılı değerlendirme ile davacının ıslah talebi nazara alınarak davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu-
İlk derece mahkemesince bozmaya uygun karar verilmesi üzerine kararın temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay'a gönderilmesi gerektiğinden Bölge Adliye Mahkemesinin bu durumda istinaf incelemesi yapma yetkisi olmadığı-
Genel boşanma sebebinin düzenleme altına alındığı TMK’nın 166. maddesine dayalı boşanma davalarının evlilik birliğinin temelinden sarsılması ilkesine bağlı olduğu, burada hâkimin evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına kanaat getirdiği durumlarda boşanmaya karar verebileceği, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda tespit edilen kusur belirlemesinin ise sadece boşanmanın değil, boşanmanın feri sonuçlarını kapsayan velayet, tazminat ve nafakalar yönünden de sonuca etkili olduğu, bu nedenlerle genel boşanma sebebine dayalı davalarda tarafların kusur belirlemesine ilişkin gerekçe ile boşanma hüküm fıkrası arasında sıkı sıkıya bir bağlılıktan söz edilemeyeceği- Hüküm fıkrasının boşanmaya ilişkin bölümünün istinafa konu edilmeyerek kesinleştiği buna bağlı olarak da hükmün gerekçe bölümünün artık kesin hüküm etkisinde olduğundan söz edilemeyeceğinden, davada haklı çıkan tarafın dahi hukuki menfaati olduğu takdirde temyiz hakkı olduğu gözetildiğinde, tarafların ilk derece mahkemesince yapılan kusur belirlemesine karşı hükmün boşanma fıkrasına yönelik bölümünden bağımsız şekilde istinaf kanun yoluna başvurabilecekleri-Bu durumda; bölge adliye mahkemesince yapılacak olan işin; tarafların kusurlu davranışlarına ilişkin tüm deliller birlikte değerlendirilerek tarafların kusur durumunun belirlenmesi ve bu belirlemeye bağlı olarak boşanmanın fer'i niteliğinde bulunan talepler hakkında karar vermesi gerektiği-
Davanın reddine dair verilen kararın Yargıtay denetiminden geçerek esastan bozulması halinde, dosyadan (İİK. mad. 281/II gereğince) verilen ihtiyati haczin, davalı tarafından kaldırılması talebinin, mahkemece reddine dair verilen kararların incelenmesinin Yargıtay’ın görevi olduğu, bu dosya ile ilgili Bölge Adliye Mahkemelerince verilen tüm kararların yok hükmünde olduğu- İhtiyati haciz kararı ile amaçlanan davacı alacaklının alacağının zayi olmasını engellemek olduğuna göre, davalının teminat karşılığında ihtiyati haczin kaldırılması talebinin değerlendirilmesi gerektiği-