Taraflar arasında imzalanan sözleşme adi yazılı olarak düzenlendiği gibi getirtilen tapu kayıtları ve taraf beyanlarına göre davacıya tapuda pay devrinin yapılmadığının anlaşıldığı, mahkemece mahallinde yapılan keşif sonucu alınan ........ tarihli bilirkişi raporunda “Mecurun radye temelleri atılmış, dört tarafa hem koruyucu hem de taşıyıcı perdeler yapılmış ve inşaatın devamı için demir filizlerinin bırakılmış olduğu” tespit edilmiş olup bu haliyle edimin önemli oranda tamamlandığından ve bunun sonucu olarak sözleşmenin geçerli hale geldiğinden bahsedilemeyeceği, o halde taraflar arasındaki kat karşılığı inşaat sözleşmesi geçersiz olup, davalı arsa sahibi belediyenin sözleşmeyi sonlandırıp tasfiye etmesi sebebiyle geçersiz sözleşmenin haksız feshi söz konusu olamayacağından davacı yüklenicinin kazanç kaybı nedeniyle zarar ve tazminat istemesinin mümkün olmadığı- Davacının otuz gün içinde ödenmesini talep ettiği alacağına ilişkin ihtarnamenin, davalıya 15.01.2015 tarihinde tebliğ edilmiş olması karşısında davalının 15.02.2015 tarihinde temerrüde düşürüldüğünün anlaşıldığı, bu durumda mahkemece hüküm altına alınan alacağa ihtarname ile oluşan temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken ihtarnamenin tebliğ tarihi olan 15.01.2015 tarihinden itibaren faiz yürütülmesinin yanlış olduğu- Dava dilekçesinde ihalenin muhatabın kusuru sebebiyle yerine getirilememesi nedeniyle davacının uğradığı beklenen kazanç kaybı miktarının 7.232.000,00 TL olarak hesap edildiği, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik bu miktardan 50.000,00 TL’nin tahsilinin talep edildiği belirtildiği halde 6100 sayılı HMK’nın 26/1 maddesi gereğince taleple bağlı kalınarak bu alacak kalemi yönünden ıslah da dikkate alınarak davanın 7.732.000,00 TL üzerinden kabul edilmesi gerekirken bilirkişi raporuyla belirlenen 9.086.000,00 TL’nin hüküm altına alınmasının doğru olmadığı- Mahkemece gerçeğin ortaya çıkması için HMK’nın 281/3 maddesi uyarınca yeniden oluşturulacak konusunda uzman teknik bilirkişi kurulu marifetiyle gerekirse mahallinde keşif de yapılarak davacı yüklenicinin gerçekleştirdiği iş ve imalâtların vekaletsiz iş görme hükümleri uyarınca yapıldıkları tarihteki mahalli piyasa rayiçlerine göre bedeli (inşaat için İSKİ’ye ödenen su bedeli ve yapılan inşaat ile ilgili proje bedeli de dahil olmak üzere) konusunda bilirkişilerden gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınarak hüküm kurulması gerekeceği-
Mahkemece alınan ek rapor ile ikinci kök ve ek rapor bozma ilamına uygun inceleme yapılarak düzenlenmemiş olması sebebiyle hükme yeterli olmadığından 6100 sayılı HMK 281/III. maddesi hükmünce yeniden oluşturulacak konusunda uzman üç kişilik teknik bilirkişi kurulundan davacının Kamu İhale Kanunu'na göre usulüne uygun ihale sürecinden geçilerek taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunmadığından, davacının gerçekleştirdiği sözleşmesiz iş ve imalâtların nelerden ibaret olduğu, davacının gerçekleştirdiği bu iş ve imalâtların veya bir kısmının davalı iş sahibinin yararına olup olmadığı yapılan imalâtların tamamı veya bir kısmının davalı iş sahibi yararına olması halinde yararına olan imalâtların işin teslim edildiği 2012 yılı mahalli piyasa rayiçleri ile bedeli konusunda, mahalli piyasa rayiçleri içerisinde yüklenici kârı ve KDV de bulunduğundan bunlar ayrıca eklenmeksizin gerekçeli ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınıp, kanıtlanan ödemeler mahsup edilip hüküm verilmesi gerekirken, bozmaya uyulmasına rağmen bozma gereğince inceleme yapmayan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Aralarında göz ile anestezi ve reanimasyon hekimlerinin de yer alacağı konusunda uzman bilirkişilerden oluşturulacak kuruldan davacıya ait merkezde davalı kuruma bağlı hastalar hakkında yapılan tedavilerin, cerrahi müdahale olup olmadığını, gerek tedavi evrakları gerekse Sağlık Uygulama Tebliği ve ilgili mevzuat hükümlerini değerlendiren, ceza davasında belirlenen maddi olguları da dikkate alan denetime elverişli rapor alınması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği-
Mahkemenin hükme esas aldığı 09/03/2017 tarihli bilirkişi raporu ile dosyada sonradan 05/09/2017 tarihli bilirkişi raporları arasında davacının ticari aracını kullanamadığı sürede kazanç kaybına ilişkin olarak yapılan hesaplamalarda açık çelişkiler olduğu anlaşılmakta olup mahkemece, raporlar arasındaki çelişki giderilmeden karar verilmesinin usul ve yasaya uygun düşmediği-
Mahkemece, davada hükme esas alınan maluliyet ve kusur oranına ilişkin bilirkişi raporlarının davalı ... vekiline ........... tarihinde tebliğ edildiği, ancak HMK'nın 281/1. maddesinde iki haftalık bilirkişi raporuna karşı beyanlarını bildirebilmesi için öngörülen süre dolmadan savunma hakkı kısıtlanarak yazılı olduğu şekilde karar verilmesinin isabetli olmadığı- Hükme esas alınan rapor kaza tarihinde geçerli olan "Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği" hükümlerine göre düzenlenmediğinden hükme dayanak yapılması mümkün bulunmadığından, mahkemece, en yakın üniversitenin Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı'ndan veya Adli Tıp Şube Müdürlüğü'nden "Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği" hükümlerine göre davacının daimi işgücü kaybının tespiti yönünden rapor alınıp, maluliyet oranının belirlenmesi gerekeceği-
Kıymet takdirine itirazı inceleyen icra mahkemesince, icra dairesince yapılan kıymet takdirinde taşınmazın değerinin belirlendiği tarih esas alınarak memur işleminin doğru olup olmadığı denetlenmediği gibi, gerekçenin dayanakları somut, tutarlı, açık ve rasyonel bir biçimde tartışılmadan alınan bilirkişi raporunun aksine karar verilmesinin yerinde olmadığı - Mahkemece yapılması gereken işin, fesih nedeni olarak ileri sürülen kıymet takdirine ilişkin iddia hakkında, icra dairesince yapılan kıymet takdirinde ihale konusu taşınmazın değerinin belirlendiği tarih esas alınarak bilirkişi tarafından tespit edilen değerin taşınmazın gerçek değerini yansıtıp yansıtmadığının denetlemesi bakımından, kıymet takdirine itiraz üzerine rapor düzenleyen bilirkişiden ek rapor alınarak, ek rapor ile tespit edilen değerin ihalede esas alınan muhammen bedelin üzerinde olması hâlinde ihalenin feshine karar verilmesinden ibaret olduğu-
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklı tapu iptâli ve tescil, iki ayrı icra takibinin bir kısmından borçlu olunmadığının tespiti (asıl dava) taleplerine ve (birleşen) arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklı tapu iptâli ve tescil taleplerine ilişkin dava- Tapu iptâl ve tescil talep edilen taşınmazların değerleri birden fazla bilirkişi raporu alınarak belirlenmiş olup, alınan bilirkişi raporları yeterli görülmediği taktirde yeniden bilirkişi raporu alınması yerine, dava ile direkt ilgisi olmayan ve başka bir mahkemede görülen icra dosyasındaki kıymet takdirine itiraz sebebiyle bir kısım taşınmazlar yönünden alınan bilirkişi raporundaki değerlere itibar edilerek yargılama giderlerinin hesap edilmesi ile yargılama giderinin, tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği ve dökümünün hüküm altında gösterileceği kuralına uyulmayarak, yargılama giderlerinin denetime elverişli şekilde dökümü yapılmaksızın belirlenmesinin hatalı olduğu- Mahkemece birlikte ifa kuralı uyarınca tapu iptâl ve tescil talebinin kabulüne karar verilmesine rağmen davalı arsa sahibinin harç ve yargılama giderlerinden gerekçesi açıklanmaksızın sorumlu tutulmasının da hatalı olduğu-
Şirketlerin birleşmesi nedeniyle, yüklenicinin alacaklarını yeni işletmeden isteyebileceği (TTK mad. 134; TBK mad. 203)- Şirket ortaklarının şirketin devraldığı borçlardan şahsi sorumlulukları bulunmadığı- Eksik imalâtlar bedelinin, davacının sunduğu faturalar yerine yapıldıkları yıl serbest piyasa rayiçlerine göre, tadilat projesi bedelinin davacı tarafından sunulan adi yazılı belge esas yerine ilgili meslek odasından sorulmak suretiyle hesaplanması ve bu bedele KDV ve yüklenici kârı dahil olduğundan ayrıca eklenmemesi gerektiği- Belirtilen hususlarda ek rapor (HMK. mad. 281/2) alınarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerektiği-
Tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesinin sınırlı sorumluluk ilkesinden kötüniyetle yararlanmak isteyen şirket ortaklarına yönelmeyi sağlayan bir teori olduğu, davalıların sınırlı sorumluluk ilkesinden kurtulmak için işlemler yaptığının iddia ve ispat edilemediği, adres ayniyetlerinin faaliyet alanlarının aynı olmasının şirket kurucularının aynı olmasının genel kurullarının aynı gün yapılmasının tek başına davalıların müteselsil sorumluluğu için yeterli olmayacağı, şirketlerin unvan benzerliği ve ortaklık yapısının doğrudan doğruya perdenin kaldırılması teorisinin uygulanmasını sağlamayacağı, davalı şirketlerin ortaklık yapısı ve yönetim kurulu yapısının kuruluş aşamasında farklı olduğu, davalıların tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınarak mal kaçırma ya da alacağın tahsilini imkansız hale getirme yönünde eylemde bulunduğunun iddia ve ispat edilemediği, ortada borçluyu gizleyen bir perde (örtü) bulunmadığı, kötü niyetle ve mal kaçırma gayesi ile mevcudu eksiltmeye yönelik tasarruflarla ilgili olarak yasal şartların varlığı halinde tasarrufun iptali, muvazaa nedeniyle işlemin iptali gibi hukuki sürecin işletilmesinin mümkün olduğu ve “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi”nin belirli ve sınırlı durumlarda sakınılarak kullanılması gereken bir yol olduğu ve somut uyuşmalık bakımından perdenin aralanması koşullarının oluşmadığı ve şirketler farklı tüzel kişiliklere sahip oldukları da nazara alınmadan karar verilmesinin doğru olmadığı-
İmâl edilen eserde ayıp olması halinde iş sahibi tarafından süresi içerisinde ayıp ihbarında bulunulması şartıyla sözleşme ve dava tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu'nun 360. maddesinde sayılan seçimlik haklarından birisini kullanabileceği- Hakkın kullanılması için iş sahibi tarafından ayrı bir dava açılabileceği gibi, yüklenici tarafından aleyhine açılmış olan bir davada bu hususun def'i olarak ileri sürülebileceği- Yüklenicinin, açık ayıplar nedeniyle sorumlu tutulabilmesi için iş sahibinin teslimden itibaren makul sürede (işlerin olağan akışına göre geç sayılmayacak bir zaman süreci içinde) eserin muayenesini yaptırıp varsa ayıplarını ihbar etmesi gerektiği- Sonradan ortaya çıkan gizli ayıpların da ayıba vakıf olunur olunmaz derhal bildirilmesi gerektiği- Aksi halde iş sahibinin eseri olduğu gibi kabul etmiş sayılacağı ve ayıba bağlı haklarının düşeceği- Davacı iş sahibi (tüketici) ile davalı yüklenicinin taraf olduğu eser sözleşmesinin de tüketici işlemi, görevli mahkemenin de tüketici mahkemesi olduğu-