Dava konusun taşınmazın devir tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında, İİK'nun 284. madde kapsamında 5 yıllık süre geçtiği, bu durumda mahkemece, dava konusu taşınmazlardan 8 nolu bağımsız bölüm yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekeceği- Davacı vekili aciz vesikası ibraz etmediği gibi, sonrasında davalı borçlunun adresinde haciz de yapılmadığının anlaşıldığı, bu durumda, dava şartı olan geçerli bir aciz vesikasının bulunmaması (İİK. 105-143 Md.) sebebi ile de davanın reddine karar verilmesi gerekeceği- Davacı alacaklı, borcun doğumunun takip dayanağı bononun tanzim tarihinden önce gerçekleştiğini ileri sürerse mahkemece alacaklıya bu konuda kanıt sunma olanağı verilmesi, gerekirse davacı alacaklı ile borçlu isticvap edilerek senedin düzenlenmesine neden olan temel ilişkinin sorulması, gerektiğinde davacı ile borçlunun ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak borcun gerçek doğum tarihi tespit edilerek koşulun gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması gerekeceği, mahkemece, davacı vekiline takip konusu borcun doğumuna ilişkin temel ilişki konusunda delillerini sunması için süre verilmesi, sunduğu delillerin toplanması, davacı ve davalı borçlunun varsa ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması, gerektiğinde davacı ve borçlunun isticvabı ile borcun doğumunun tespiti gerekirken bu hususta araştırma yapılmadan yazılı olduğu üzere hüküm kurulmasının doğru olmadığı- İİK'nun 277. ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarrufların özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflar olduğu, davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek tapunun iptal ve tesciline gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekirken tapunun iptali ile davalı şirket adına tesciline karar verilmesinin doğru olmadığı-
Davalılar arasındaki takibin muvazaalı olduğunu beyan ile muvazaalı icra takibinin iptaline karar verilmesini talep edilebileceği (İİK 277 vd.)- Bilirkişi heyet raporuna göre, davalılar arasında ticari ilişki olduğu, senet düzenleme tarihinde davalı üçüncü kişi şirketin, davalı borçludan (6.939,74 TL) alacaklı olduğu, davalı üçüncü kişinin davalı borçlu aleyhine (326.500,00 TLlik) takip yaptığı, her ne kadar davalıların defterleri usulüne uygun tutulmamış olsa da, davalı 3. kişinin takibe konu ettiği (326.500,00 TL) alacağın nereden kaynaklandığını tespit etmek üzere, dosyaya ibraz edilen faturalarda incelenerek bilirkişi heyetinden ek rapor alınarak alınacak rapora göre karar verilmesi gerekirken faturalar incelenmeksizin ve davalı üçüncü kişi şirket tarafından yapılan icra takibindeki senedin dayanağının ne olduğu belirlenmeksizin eksik incelemeye dayalı olarak (muvazaalı senet düzenlenmiş olması hususunu ispat edememiş olması nedeniyle davanın reddine) karar verilmesinin doğru olmadığı-
Tasarrufun iptali davasından sonra açılan menfi tespit davasının sonucunu beklemeye gerek yok ise de anılan davanın karara bağlandığı görüldüğünden, menfi tespit davasında verilen kararın kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
İİK’ya dayalı olarak açılan iptal davalarında borçlu hakkında alınmış olan geçici veya kesin aciz vesikasının bulunması dava önkoşulu ise de, 6183 sayılı Yasa’ya dayanılarak açılacak olan iptal davalarında aciz vesikasına gerek bulunmadığı- Zira 6183 sayılı Yasa’da aciz vesikası ibrasını zorunlu kılan bir hüküm bulunmadığı- Anılan yasanın 27. maddesinde de ifade edildiği gibi süresi içinde mal beyanında bulunmayanlar ile haczi kabil mal olmadığını bildiren ya da beyan ettiği malın takdir edilen kıymetlerine göre borca yetmediği anlaşılan kamu borçlularının aciz halinde olduklarının kabul edileceği-
Dava konusunun ise davalı ...’e devredilen 1/2 hisse olmasına rağmen mahkemece talebi aşarak dava dışı ...’e ait hisseye ilişkin tasarrufun iptaline karar verilmesinin doğru olmadığı-
Davalı tarafından açılan menfi tesbit davasına ilişkin mahkeme kararının kesinleşen sonucunun bekletici mesele yapılarak, borcun varlığının tesbiti halinde davacı alacaklıya borçlu hakkında alınmış aciz belgesi veya İİK'nun 105. madde kapsamında bir haciz tutunağının sunulması için süre verilmesine, aksi halde yani davacının alacağının olmadığının anlaşılması halinde, davanın ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece, davacı vekiline takip konusu borcun doğumuna ilişkin temel ilişki konusunda delillerini sunması için süre verilmesi, sunduğu delillerin toplanması, davacı ve davalı borçlunun varsa ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması, gerektiğinde davacı ve borçlunun isticvabı ile borcun doğumunun tespiti; daha önce doğduğu ispatlandığı takdirde buna ilişkin dava koşulunun gerçekleştiği kabul edilerek işin esasına girilip yasal maddeleri açıklanan iptal nedenlerinin oluşup oluşmadığı irdelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği, aksi durumun tespiti halinde ise borcun doğumu tasarruf tarihinden sonra ise davanın ön koşul yokluğu nedeni ile reddine karar verilmesi gerekeceği-
Tasarrufun iptali davasının görülebilmesi için borçlu hakkında yapılan ve kesinleşen takibin ve dolayısıyla davacının alacağının davanın kesinleşmesine kadar var olması gerekeceği, davacı alacaklı vekili, borcun ödendiğini belirttiğinden, mahkemece borcun ödenip ödenmediği araştırılarak, ödenmiş olduğunun anlaşılmış olması halinde konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekeceği-
Avukatın başka bir şehirde davası olması nedenine dayanarak duruşmaya iştirak edemediği, başka bir şehir adliyesinde duruşması olmasının hayatın olağan akışına uygun olduğu, fakat; mazeret beyanına göre, mazeretini delillendirmek üzere süre verilerek ve söz konusu kararın da davacıya tebliğini sağlayarak, süre sonunda karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu taşınmazın, kredi sözleşmesinden kaynaklanan borcun doğumundan önce miras taksim sözleşmesi ve aynı gün borçlu tarafından yapılan ve muris tarafından kabul edilen feragat sözleşmesi ile mirasçılar arasında paylaştırıldığının ve borçlunun davalı lehine mirastan feragat ettiğinin anlaşıldığı, murisin ölümü üzerine daha sonra tapunun davalıya devredildiği, borcun doğumundan önce başlayan bir süreçte yapılan işlemin, alacaklıdan mal kaçırma amacı ile yapıldığından söz edilmesi mümkün olmayıp, borçlunun asıl tasarrufunun borcun doğumundan önce yaptığı mirastan feragat sözleşmesi olup, bu sözleşme iptal edildiği ve geçersiz olduğu ispat edilmediğinden, tapu işlemi bu sözleşmenin infaza konulması niteliğinde olduğundan davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-