İcra ve İflas Kanunu'nun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amacın, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamak olduğu- Bu davaların görülebilmesi için diğer dava koşulları yanında kesinleşmiş bir alacağın varlığı ve yargılama boyunca da alacağın varlığının devam etmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için; alacaklının borçluda gerçek bir alacağının olması, borcun tasarruftan önce doğması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması ve borçlu hakkında alınmış aciz belgesinin bulunmasının gerekli olduğu- Davacı, "davalı borçluya elden borç verdiğini, bu borca karşılıkta dava konusu bonoların düzenlendiğini"; davalı borçlu ise "davacı ile aralarında herhangi bir ticari ilişki bulunmadığını, söz konusu bonoların elinden zorla alındığını, davacıya herhangi bir borcu olmadığını" beyan etmişse de, "davacının alacağının gerçek bir alacak olmadığı" gerekçesi ile "davanın reddine" karar verilmesinin hatalı olduğu- Davacının 5 adet bonoya dayalı olarak başlattığı icra takiplerinin söz konusu icra dosyaları itiraz edilmeksizin kesinleştiği somut uyuşmazlıkta, davacının alacağının gerçek bir alacak olmadığı iddiasının davalı borçlu tarafından ispatlanması gerektiği- Alacağın kaynağının kambiyo senetleri olduğu uyuşmazlıkta, "senetlerin zorla alındığın" beyan eden davalı borçlu tarafından davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığı iddiası ile menfi tespit davası açılmadığı, davalı borçlunun, davacı aleyhine bedelsiz senedi kullanma suçu sebebi ile Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurunda bulunmuşsa da; savcılık tarafından "kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği" anlaşılmakla, mahkemece alacağın gerçek bir alacak olduğu kabul edilerek davanın esasına girilmesi gerektiği- Davacı yanca davaya konu borcun tacir sıfatıyla verilmediğinin beyan edilmiş olması karşısında mahkemece alacağın ispat edilmediğinin gerekçesi olarak ticari defterlerin kesin süreye rağmen ibraz edilmemiş olmasına dayanılmasının da hatalı olduğu-
Borç kaynağı olduğu ileri sürülen protokollerde önceden doğan borçtan bahsedilmediği ve dekonttaki paranın takip dayanağı borca ilişkin olduğunun ispatlanmadığı, davacı vekilinin temyiz de belirttiği işletme hakkı ile ile ilgili olarak dava dilekçesinde bir talebinin olmadığı, davacı yönünden tasarrufun borçlular tarafından gerçekleşmediği, devir eden ve devir alan şirket ortaklarının borçla ilgilerinin olmadığı-
TBK m. 19 uyarınca açılan davada, İİK 283'de yer alan sadece "davacıya haciz ve satış isteme yetkisinin" kıyasen uygulanabileceği, yoksa TBK m. 19 uyarınca açılan davada üçüncü kişinin tazminatla sorumlu olmasının mümkün olmadığı- Davacının açtığı TBK m. 19'a dayalı açtığı tasarrufun iptali davasında, dava konusu taşınmazın dava tarihinden önce dava dışı bir başka kişiye devredildiğinden, dava konusu taşınmazla ilgili satışın iptaline karar verilebilmesi için taşınmazın devir silsilesi içindeki tüm satışların muvazaalı olduğunun kanıtlanması ve bu kapsamda taşınmazı devir alanların tamamının davaya dahil edilmesi gerektiği (Y.4.HD. 2021/1890 E. 2021/7420K.)- Somut olayda davacı "davaya mevcut davalılara karşı tazminat davası olarak devam edileceğini" açıkladığından, davanın reddine karar verilmesi gerekeceği- Mahkemece "borçlu ile damadı arasında yapılan taşınmaz satışının iptali ile davacının alacaklı olduğu icra dosyasındaki alacak ve ferilerinin tahsili ile sınırlı olmak üzere .... TL'nin davalı üçüncü kişi damattan tahsil edilmek üzere davacıya cebri icra yetkisi verilmesine" şeklinde karar verilmesinin hatalı olduğu-
Dava konusu taşınmazın, haciz tarihinden itibaren 1 yıllık süre içerisinde satışının istenmediği anlaşıldığından, kayden var olsa da hükmen haczin kalktığı- Bu durumda davacının tasarrufun iptali davası açmakta hukuki yararı olduğu- Tapu kayıtlarına göre, tasarrufun iptali davasına konu taşınmaz üzerinde alacaklının haczi devam ettiğinin görüldüğünden davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Tasarrufun iptali istemine ilişkin davada borcun tasarruftan önce doğduğu ispatlanmamış olduğundan davanın reddi gerektiği-
İvazlar arasında önemli oransızlık olmadığı, davalıların soy isim benzerliği dışında, bir yakınlık ve akrabalıklarının olmadığı gerekçesi ile tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
İİK.277 nci vd maddelerine göre açılan iptal davalarında takip borçlusundan hak iktisap eden 3. kişilerin davacının takip borçlusundan alacaklı olmadığına ilişkin savunmasının araştırılmasının gerektiği-Tasarrufun iptali davalarında alacaklıya alacağını tahsil olanağı sağlanırken bu alacaklının alacağının şeklen varlığının değil, gerçekliğinin amaçlandığının göz ardı edilmemesi gerektiği-Mahkemece alacağın gerçek olduğunun kabulü ile işin esasına girilerek, taraf delilleri toplanarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Tasarrufa konu taşınmazların davalı borçlu şirket adına kayıtlıyken grup halinde ve rayiç değerinin çok altında bedel ile satıldığı- Tasarrufa konu taşınmazların değerinin çok altında, toplu olarak ve yakın tarihlerde birbirini ve borçluyu tanımadığını iddia eden davalı 3. kişiye , onun tarafında davalı 4. kişiye satıldığı, tapuda yapılan satış işleminde üçüncü kişinin vekili olarak hareket eden kişi ile satın alan davalının bir dönem aynı iş yerinde çalıştığı ve sözü geçen satış işleminde davalının vekili olarak işlem yapan kişinin diğer davalı şirketinin temsilcisinin eşinin kardeşi ve aynı zamanda şirketinin eski ortağı olduğu, devralan 4. ve 5. kişi olan davalının ödeme belgesi sunmamış olmasına göre kötüniyetlerinin ispatlanmış olacağı- Başka bir alacaklı tarafından aynı tasarrufların iptali için aynı davalılar aleyhine açılan davanın emsal ve kuvvetli delil nitelikteki olduğu-
Davalı ....... dava konusu .... plakalı aracı 11.01.2017 tarihinde borçludan noter satış sözleşmesi ile 40,000,00 TL' ye aldığı, bilirkkişi aracın satış tarihindeki değerini 41.502,00 TL olarak belirlediği-Aynı plakalı aracın yine 11.01.2017 tarihinde borçludan noter satış sözleşmesi ile 33.000,00 TL' ye alındığı, bilirkişi aracın satış tarihindeki değerini 44.960,00 TL olarak belirlediği-Bu halde Bölge Adliye Mahkemesinin kabulünün aksine ivazlar arasında önemli oransızlık olduğunun kabulünün mümkün olmadığı, mahkemece yaptırılan zabıta araştırmasında davalı ... ile borçlu arasında yakınlık ve arkadaşlık tespit edilemediği- Araçların önceden gayri resmi alınmış olması, araç alım satımlarındaki genel uygulama olması nedeni ile tanışıklık ve ötesinde borçlunun mali durumunun bilindiği anlamına gelmediği gibi, noter sözleşmesinde geçen miktarın ödendiği yazılı belge ile ispatlanmış olduğundan yeniden ödeme belgesiyle ispatının aranmasının da hatalı olduğu-Bu halde mahkemece, ivazlar arasında önemli oransızlık olduğu ve üçüncü kişinin borçlunun mali durumunu bildiği somut delillerce ispatlanmamış olan davalı .... yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
