İşçilik alacaklarının tahsili için açılan alacak davası ile ihtiyari arabuluculuk anlaşma belgesinin iptali davası- Arabuluculuk anlaşma belgesinin geçersizliğini ileri süren tarafın, bu belgenin iptalini ayrı bir dava ile talep edebileceği gibi anlaşma belgesinin geçersizliğinin tespiti talebini, alacak veya işe iade talebi ile aynı davada da ileri sürebileceği- Davacı tarafından alacak davası ve arabuluculuk tutanağının iptali davalarını ayrı ayrı açılmış olup alacak davasında, arabuluculuk tutanağının iptali davasının sonucunun bekletici mesele yapılması gerekirken davaların birleştirilerek görülmelerinin isabetsiz olduğu- "Temyiz dilekçesinin öncelikle miktardan reddi gerektiği, aksi düşünülse dahi alacak davası açan davacının anlaşma belgesinin geçersizliğinin tespiti talebinde güncel hukuki yararı kalmadığından kararın bozulması gerektiği" ve "alacak davasının derhal usulden reddi gerektiği" şeklindeki değişik gerekçelerin ise benimsenmediği-
Miktar veya değeri temyiz kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararların, temyiz edilemeyeceği-
Miktar veya değeri kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 362. maddesi uyarınca temyiz edilemez. Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde anılan Kanun’un 366. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 352. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekir.
Temyiz dilekçesi kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkemenin temyiz dilekçesinin reddine karar vereceği; ancak bu hükme rağmen temyiz edilen karar kesin olduğu hâlde bu konuda inceleme yapılıp karar verilmeksizin dosya Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiş ise de, dosyanın mahalline çevrilmesine gerek olmaksızın Hukuk Genel Kurulu tarafından temyiz talebinin reddine karar verilebileceği- İçtihadı Birleştirme Kararı, HUMK hükümleri nedeniyle verilmiş olsa da 6100 sayılı Kanun’daki benzer düzenlemeler de aynı yorum ve sonucu doğurduğu için 6100 sayılı Kanun hükümlerine göre temyiz yönünden de uygulanması gerektiği-
İstinaf veya temyiz yoluna başvuru açısından dava konusunun değer ve miktar itibarıyla hükmün verildiği tarihte geçerli olan parasal tutarların altında kalması hâlinde mahkeme veya bölge adliye mahkemesi kararına karşı kanun yoluna başvurulmasının mümkün olmadığı- Kişilerin dava konusunu oluşturan alacak ya da malın değerine göre -kanun yollarına başvurmada o tarihte geçerli olan parasal değerleri (kesinlik sınırı) de dikkate alarak- dava/karşı dava ya da ıslah talebinde bulunabileceği- Kanun koyucunun kanun yoluna başvurmada belirlediği kesinlik sınırını yargılamanın devam ettiği süreçte yıldan yıla güncellediği dikkate alındığında enflasyon nedeniyle ekonomik önemini yitiren dava konusu mal ya da alacağın değerinin de enflasyonun olumsuz etkisinden koruması gerektiği- Kanun yoluna başvuru açısından kural gereğince parasal değer (kesinlik sınırı) güncellenirken, dava konusu mal ya da alacağın değerinin güncellenmemesi nedeniyle enflasyondan dolayı oluşan külfetin tamamının davanın taraflarına yüklendiği, bu yönüyle kural kapsamında tarafların kanun yoluna başvuramamaları nedeniyle katlanacakları külfet ile yargılamanın en az maliyetle ve en kısa zamanda sonuçlandırılması yönündeki kamusal yarar arasındaki dengenin taraflar aleyhine bozulduğunun anlaşıldığı, bu itibarla kişilere aşırı bir külfet yüklediği anlaşılan kuralla hükmün denetlenmesini talep etme hakkına getirilen sınırlama orantısız ve ölçüsüz olduğundan ilgili kuralın anayasaya aykırı olduğu-
HMK'da kanun yollarını miktar itibariyle sınırlandıran iki hüküm bulunduğu-  Yargıtay hukuk dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın HMK m. 362’de öngörülen kesinlik sınırına tabi olduğu (2023 yılı için 238.730,00 TL.)- "Yargısal faaliyet nedeniyle açılan tazminat davalarında Yargıtayın ilgili hukuk dairesi ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verdiğine göre, bu kapsamda verilen kararların ilk derece mahkemesinin kararlarına karşı kanun yolunu sınırlandıran HMK m. 341'e tâbi olması gerektiği (2023 yılı için 17.830,00 TL)" şeklindeki karşı oyun kabul görmediği-
Temyiz edilen karar kesin olduğu hâlde bu konuda inceleme yapılıp karar verilmeksizin dosya Hukuk Genel Kuruluna gönderildiği takdirde 01.06.1990 tarihli ve 1989/3 Esas, 1990/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince dosyanın mahalline geri çevrilmesine gerek olmaksızın Hukuk Genel Kurulu tarafından temyiz talebinin reddine karar verilebileceği, bu İçtihadı Birleştirme Kararının temyiz yönünden de uygulanması gerektiği- Davacı vekili tarafından maddi tazminata ilişkin haklar saklı tutularak 1,00 TL manevi tazminat talep edildiği, özel Dairece davanın esastan reddine karar verildiği ve karara karşı davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulduğu, bu durumda dava değerinin 2022 yılı itibarıyla temyiz kesinlik sınırı olan 107.090,00 TL'nin altında kaldığı anlaşılmakla anılan karara karşı temyiz yoluna başvurulması miktar itibariyle mümkün bulunmadığından kararın miktar itibariyle temyizi kabil olmadığı-Yargısal faaliyet nedeniyle devlet aleyhine açılan tazminat davalarında Yargıtay ilgili hukuk dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği karar, belirtilen kesinlik sınırına (2024 yılı için 107.090,00 TL) tâbi tutulamayacağı,kesinlik sınırının söz konusu olabilmesi için öncelikle bir bölge adliye mahkemesi kararı bulunması gerektiği, inceleme konusu karar ise, Yargıtay ilgili hukuk dairesi tarafından bölge adliye mahkemesi sıfatıyla değil, ilk derece mahkemesi sıfatıyla verildiği, kararın kesin olduğunun kabul edilemeyeceği, miktar itibariyle sınırlamaya ilişkin iki hükümden birinin tercih edilmesi noktasında bir tereddüt varsa, hak arama özgürlüğü lehine yorum yapılması gerektiği, kanun yolunu sınırlandıran hükümlerin, istisnai düzenlemeler olduğu, istisnaların dar yorumlanmasının esas olduğu, aksi hâlde, temel hakların sınırlandırılmasında “kanunilik ilkesinin” ihlâl edildiği, yargıtay hukuk dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın kesinlik sınırı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği görüşünün karşı oy olarak benimsendiği-
Somut olayda davacı tarafından 50.000,00 TL manevi tazminatın tahsili talep edilmiş, Özel Dairece davanın reddine karar verilmiş ve dava konusu 50.000,00 TL manevi tazminat yönünden davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuşsa da dava değeri 2024 yılı itibarıyla temyiz kesinlik sınırı olan 378.290,00 TL’nin altında kaldığından karara karşı temyiz yoluna başvurulması miktar itibariyle mümkün bulunmadığı- Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, temyizi kabil olmanın asıl, temyiz edilememenin ise istisna olarak düzenlendiği, istisna hükümlerinin dar olarak yorumlanması gerektiği, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına dair temyizi kabil olmama hâlinin kıyas yoluyla, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Hukuk Dairesi kararlarına teşmil edilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle kararın temyizinin kabil olduğu görüşü ile; manevi tazminat istemiyle açılan eldeki davada, Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verildiği, bu nedenle 6100 sayılı Kanun’un 341 inci maddesinin uygulanması gerektiği, anılan Kanun’un 341/2 nci maddesi gereğince manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabileceği, kararın kesin olmadığı ve temyiz incelemesinin yapılması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Miktar veya değeri kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 362. maddesi uyarınca temyiz edilemez. Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde anılan Kanun’un 366. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 352. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekir.
Miktar veya değeri temyiz kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 362. maddesi uyarınca temyiz edilemez. Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde anılan Kanun'un 366. maddesi atfıyla aynı Kanun'un 352. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekir.