Bilirkişi raporundaki "köpeklerin sürekli havlamak suretiyle çevrede ses kirliliğine sebebiyet verdiğine dair keşfen tespit edilmiş bir bulgu bulunamamıştır" şeklindeki ifadenin, davanın reddi için yeterli bir gerekçe oluşturmayacağı-
Taşınmazlar miri arazi niteliğindeki arazilerden olup, kurulan vakıf da gayrisahih nitelikli vakıflardan olduğundan 1858 tarihli Arazi Kanunnamesinin uygulanmasında, tapu kayıtlarının oluşum şekli itibariyle bir engel bulunmadığı-Arazi Kanunnamesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığını saptamak amacıyla, davacı ve müştereklerinin dayanaklarını oluşturan çiftlik tapu kayıtlarının hukuki değerlerini kaybedip kaybetmedikleri yönünden yapılacak değerlendirmenin her bir taşınmaz yönünden ayrı ayrı yapılması gerektiği- Davacı ve müşterekleri taraf olsa da, karşı tarafın taraf olmaması ve kapsam belirleme işleminin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B ve C maddesinde yazılı ilkelere uyularak yapılmamış bulunması nedeniyle karşı tarafı bağlamayacağı- Hudutları ile değil miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarının sınırlarını sabit kabul edip buna göre hüküm kurmak mümkün olmadığından dosyada yapılan kapsam belirlemesinin doğru ve tarafları bağlayıcı olduğu yolundaki iddianın usul ve yasaya ayırı olduğu- Çekişmeli taşınmazın öncesinin hali arazi niteliğindeki yerlerden iken açılarak kullanılmaya başlandığının bildirilmesi karşısında, davalı ve müdahil tarafın zilyetliğinin, davacı ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri uyarınca hukuki kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunduğu kanıtlanamadığından davacı ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının kapsamlarının 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesinde belirtilen ilkeler doğrultusunda tespit edilip, bundan sonraki değerlendirmenin buna göre yapılmasının zorunlu olduğu- Çekişmeli taşınmazın davacı ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kaydının 3402 sayılı Kanun'un 20/C maddesi çerçevesinde miktar itibariyle kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılması halinde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 20/B maddesi uyarınca niza gününe kadar kayıt sahibinin kullanımı var ise tapu kaydına değer verilmesi, çekişmeli taşınmazın davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kaydının 3402 sayılı Yasa'nın 20/B ve C maddelerindeki ilkelere göre belirlenecek kapsamında kalmadığı sonucuna ulaşılması halinde davalı tarafça sürdürülen zilyetliğin şekli ve süresi ile tescil ilamları ile oluşmuş tapu kayıtlarına göre karşı taraf adına edinme koşulları değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Baz istasyonunun limit değerlere ve güvenlik mesafelerine uygun olarak kurulduğu ve işletilmekte olduğu anlaşıldığından ve baz istasyonunun kararın gerekçesinde belirtilen soyut değerlendirmeler dışında davacının sağlığına zarar verdiği bilimsel delillerle de kanıtlanamadığından el atmanın önlenmesi davasının reddi gerektiği-
İki köy sınır noktalarında anlaşamadıkları için meranın kullanılması hususunda uyuşmazlık doğmuş olup, meraların aidiyetinin belirlenmesinde idari sınırların bir etkisi bulunmadığından yapılacak araştırmanın, dava konusu meranın kadimden beri hangi köy veya köyler tarafından kullanıldığının açık bir şekilde tespitine ilişkin olması gerektiği-
2942 sayılı Kanunun 38. maddesini iptal eden Anayasa Mahkemesi kararının, iptal tarihine kadar yirmi yıllık hak düşürücü süresi dolmuş bulunan eldeki davaya etkili olup olmayacağı noktasında toplanan uyuşmazlıkta, Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz malikinin sadece tazminat davası açabileceğini düzenleyen kuralın malikin el atmanın önlenmesi ve ecrimisil davası gibi mülkiyet hakkından kaynaklanan davaları açmasını yasakladığını, böylece hak arama özgürlüğünü bu davalar yönünden ortadan kaldırdığını, Anayasa Mahkemesi'nin kararı ile Kamulaştırma Kanunu'na 5999 sayılı Kanunla eklenen Geçici 6. maddede yer alan "sadece" ibaresinin iptaline ilişkin kararın, Özel Daire bozma kararına ilave edilmesi suretiyle hükmün bozulması gerektiğinin çoğunluk tarafından kabul edilmediği ve Özel Daire bozma kararına uyulması gerektiği-
Malikin imar öncesi hak sahibi olduğu ve yapının imarla taşkın hale geldiği belirlendiğinde davacıya kaim bedeli depo ettirilmek suretiyle yıkım kararı verilmesi, aksi halde mutlak olarak yıkıma hükmedilmesi gerektiği-
Davalının paydaşı olduğu komşu taşınmazı satmasının HMK. mad. 125 'in uygulanmasını gerektirmeyeceği, davalının yargılamanın devamı sırasında davacıya ait taşınmazdaki tasarrufuna son verdiği saptanarak elatmanın önlenmesi isteği bakımından davanın konusuz kaldığı anlaşıldığından bu gerekçe ile sonucu itibariyle doğru olan elatmanın önlenmesi yönünden karar verilmesine yer olmadığı ve buna bağlı olarak yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılması ve ecrimisile hükmedilmesi gerektiği- Ecrimisil talep edilen dönemlerde davacı taşınmazda 1/3 oranında paydaş olduğundan ecrimisile payı oranında hükmedilmesi gerektiği-
E.tmanın önlenmesi isteği bakımından, HMK. mad. 125 uyarınca dava açıldıktan sonra davacı, dava konusu taşınmaz parselini  bir başkasına temlik ettiğinden devralmış olan kişinin, görülmekte olan davada, davacının yerine geçeceği ve davanın kaldığı yerden devam edeceği-
Taşınmazda tüm paydaşları bağlayan fiili kullanım biçiminin oluşup oluşmadığının araştırılması, oluşmuş ise hangi bölümün hangi paydaşa bırakıldığının belirlenmesi ve bu durumun bilirkişilerce krokilerinde işaretlenmesi ve davacının kullanımına bırakılan bölüme bir el atma var ise ecrimisil hesabı yapılması, eğer fiili kullanım biçiminin oluşmadığı saptanır ise de paylı mülkiyet hükümlerine göre payından az yer kullandığını iddia eden davacının davasının dinlenemeyeceği-
Ecrimisil dava tarihinden önceki dönem için istenildiğinden, davanın kabulü halinde davacı lehine karar verileceğinden ve davalı da davayı takip etmediğinden ecrimisil isteği bakımından davanın açılmamış sayılacağı-