Krokide (C) harfi ile gösterilen su kanalına ilişkin talep de reddedildiği ancak, hükme esas alınan krokide görüldüğü üzere, sulama kanalı, 364 parselde (B) ile gösterilen davalı ...'un narenciye bahçesi olarak kullandığı yerde son bulmakta, komşu taşınmazlarda devam etmemekte, taşınmazın bu kısmının sulanması amacıyla kullanılmaktadır. Bu durumda, sulama kanalının davalı ...'un tasarrufunda olduğunun kabulü gerektiği- Taşınmaz malikinin bir kısım yerin yol olarak kullanılmasına uzun süre ses çıkarmaması bu taşınmazın kadimden beri yol olduğu anlamına gelmeyeceği- Kadim yol iddiasına dayalı davada yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya yeterli olduğunu söyleyebilme imkanı olmadığı- Kadim yol olduğu iddia edilen 364 parsel sayılı taşınmaza ait ilk tesisten itibaren tüm tapu kayıtları ile taşınmazın 01.10.1985 tarihinde tapuya tescilinin dayanağı mahkeme kararı ve dava dosyası, hava fotoğrafları, en eski memleket haritası getirtilerek uzman bilirkişiler eşliğinde mahallinde yeniden uygulamalı keşif yapılması, tanıkların da keşif yerinde dinlemek suretiyle kadimlik iddiası hakkında bir kanaat edindikten sonra bu hususta bir karar verilmesi gerektiği-  (C) harfiyle gösterilen su kanalına ilişkin talebin kabulü, (D) harfi ile gösterilen alana ilişkin kadim yol iddiası yönünden gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, sonucuna göre kadim yol ise tapudan yol olarak terkin, aksi halde davalının müdahalesinin tespiti halinde bu kısım için de men talebinin kabul edilmesi gerektiği- 
TMK. mad. 756/2 ve 837'de belirtilen kaynak irtifakına konu olabilecek su özel su olup genel su niteliğindeki yeraltı suyunun bu düzenlemelerin dışında olduğu; nitekim genel sular taşınmaz mülkiyetinin kapsamı içinde kabul edilemeyeceği- Suların en az olduğu dönemde uzman bilirkişi kurulu (jeoloji mühendisi, ziraat mühendisi ve fen elemanı) marifetiyle yeniden keşif yapılarak, yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle rapor alınması, davacıların suya ihtiyacı olup olmadığının bilimsel verilere uygun olarak tespit edilmesi, davacıların paydaşı olduğu taşınmazdaki dava konusu sudan, taşınmazın paydaşlarının neden yararlanamadıkları, suyun yapılandırılmasının ne şekilde yapılabileceği hususlarının da kuşkuya yer bırakmayacak biçimde belirlenmesi, Kaymakamlık Makamının 28.10.2009 tarih ve 2009/29 Karar sayılı idari men kararına ilişkin evraklar ile ....Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2014-97 Esas, 2014-176 Karar sayılı dosyası getirtilerek incelenmesi, ondan sonra toplanan ve toplanacak olan deliller birlikte değendirilmek suretiyle bir karar verilmesi gerektiği- 
Paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belli bulunması durumunda, davacı paydaş tarafından davalı paydaş aleyhine bu taşınmaza ilişkin elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri dava açılması hallerinde yine intifadan men koşulu aranmayacağından, davaya konu taşınmazlar yönünden istisnalar dışında intifadan men koşulunun gerçekleşmesi aranacak ve intifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiasının, her türlü delille kanıtlanabileceği- 03.07.2009 tarihinde noterde düzenlenen ihtarname ile davacının dava konusu taşınmazlardaki payını kullanmamalarını davalılara ihtar ettiği, ancak anılan ihtarnamenin tebliğ tarihinin dosyaya ibraz edilen belgelerden tespit edilemediği görüldüğünden, davacının ibraz ettiği 03.07.2009 tarihli ihtarnamenin davalılara tebliğ edilip edilmediğinin araştırılması, tebliğ tarihi veya ihtarda tanınan süre varsa öngörülen tarihten itibaren ecrimisil hesabı yapılması gerektiği- 
Türk Medeni Kanununun 683.maddesinden kaynaklanan mülkiyet haklarına üstünlük tanımak suretiyle ve çap kaydının iptaline kadar geçerli olduğu gözetilerek, dava tarihinden geriye dönük beş yıllık süre için hesaplanacak ecrimisile karar verilmesi gerektiği-
Kira sözleşmesinin bitimi sonrası davalı ...’in çekişme konusu 8 no’lu bağımsız bölüme herhangi bir müdahalesi olmadığı gözetilerek davalı ...’e yönelik davanın reddine karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesinin isabetsiz olduğu- Davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu; böyle bir davada, HUMK'nun 413. ve 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca dava değerinin ve buna göre alınacak harcın, el atılan yerin değeri ile talep edilen ecrimisil toplamından (4.3.1953 tarih 10/2 sayılı İBK.) ibaret olacağı- Davanın, el atmanın önlenmesi ve ecrimisil istekleri üzerinden harç ödenmek suretiyle açıldığı, ancak yargılama sırasında el atmanın önlenmesi isteği yönünden çekişmeli bağımsız bölümün keşfen değeri saptanarak harç ikmali yaptırılmadığı gibi hükümde de sadece kabul edilen ecrimisil isteği yönünden karar ve ilam harcına hükmedildiği- 492 sayılı Harçlar Yasasının, harcın alınmasını veya tamamlanmasını tarafların isteklerine bırakmayıp, anılan hususun mahkemece kendiliğinden gözetileceğini düzenlemiş ve buyurucu nitelikteki 32. maddesinde yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağını belirttiği- Öncelikle davada ileri sürülen isteklerden el atmanın önlenmesi isteği ile ilgili olarak keşfen saptanan dava değeri üzerinden peşin harcın alınması, bu zorunluluk yerine getirildiği takdirde davaya devam edilmesi, diğer taraftan davalı ...’in çekişmeli bağımsız bölüme haksız müdahalede bulunmadığı gözetilerek, davalı ...'e yönelik açılan elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davasının reddine karar verilmesi gerektiği- Kabule göre de, davalıların çekişmeli bağımsız bölüme el atmalarının önlenmesine karar verilmesi ile yetinilmesi gerekir iken el atmalarına son vermek üzere davalılara 30 günlük süre tanınması hatalı ise de davacı tarafın temyizi olmadığından bu hususun bozma nedeni yapılamayacağı- 
Adli yargıda görülecek davalarda ise davanın kabul edilebilmesi için öncelikle baz istasyonunun yönetmelikte belirtilen limit değerlere uygun bulunmadığı ve sağlığa zarar verdiğine ilişkin iddiaların kanıtlanması gerektiği, bunun için de öncelikle ölçümleri yapacak olan bilirkişilerin nasıl seçilmesi gerektiği hususunun açıklığa kavuşturulması gerektiği- Komşuluk hukukundan kaynaklanan hallerde elatmanın önlenmesi davası açılabilmesi için, kural olarak bir zararın doğmuş olması gerektiği ancak, istisnai durumlarda, henüz zarar doğmadığı halde, yakın gelecekte zarar doğacağı pek muhtemel veya muhakkak ise bu hak kullanılabileceğinden, baz istasyonlarının uzun vadede sağlığa zarar vereceği/verebileceği, baz istasyonlarından psikolojik olarak etkilenildiği etkilenileceği vs. şeklindeki kanıtlanması mümkün olmayan soyut iddialarla açılan davaların dinlenmesi mümkün olmadığı- 
Davacının da başkaları gibi çekişme konusu yoldan yararlanma hakkı bulunduğundan davalıların yola elatmasının önlenmesini istemede hukuki yararı bulunup aktif dava ehliyeti olduğu- Dosyadaki bilgi ve belgeler ile yapılan keşif ve keşif sonrası düzenlenen bilirkişi raporlarından davalının yola tecavüzü bulunup bulunmadığı hususunun araştırılmadığı- Davalının yola tecavüzünün bulunup bulunmadığı, yola yaptığı betonlamanın davacının geçişini engelleyip engellemediği hususlarının açıklığa kavuşturulması için bilirkişiden ek rapor aldırılması gerektiği- 
Trafik kazasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkin davada; Bir şeye malik olan kimsenin, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahip olduğu- Kişiye mülkiyet hakkının sağladığı hak ve yetkilerin, mülkiyet hakkı sahibi ve yasalar tarafından sınırlanabileceği- 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun da 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 1456. Maddesi kapsamında bir düzenleme olmamasının ayrıca taşınır rehini ile ilgili olarak sigorta tazminatı üzerinde rehin hakkı sahibinin hakları açısından bir düzenleme olmaması karşısında taşınmaz rehini ile ilgili olarak rehin hakkı sahibinin sigorta tazminatı üzerindeki hakları başlığı ile düzenlenmiş olan 879. Maddesi yerleşik Yargıtay Kararları ile kıyasen uygulandığı- Sınırlı ayni hak ile takyit edilmiş bir mal üzerindeki, malike ait menfaat sigortalandığı takdirde, kanunda aksi öngörülmemişse, sınırlı ayni hak sahibinin hakkının sigorta tazminatı üzerinde de devam edeceği- Rehin hakkı sahibinin muvafakati olmaksızın işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerektiği-
Asliye hukuk mahkemesince  verilen ihtiyati tedbir kararının, "rızai devir ve temlikleri önleyici" nitelikte olduğu, haciz konulmasına engel teşkil etmeyeceği- Asliye hukuk mahkemesinin kesinleşen kararı ile "tapuda borçlu adına kayıtlı bir kısım hissenin, şikayetçi adına tesciline karar verilmiş" olup, taşınmazın borçlunun borcu nedeniyle haczedilebilmesi için haciz tarihinde borçlu adına kayıtlı olması zorunlu olduğundan ve haciz tarihinde, taşınmazın bir kısım hissesi borçlu adına kayıtlı olduğundan, icra müdürünün haciz işleminde usulsüzlük bulunmadığı- Sonradan tapu iptal ve tescil kararına dayalı olarak taşınmazın maliki olan 3. kişinin, haczin kaldırılması için, genel mahkemede mülkiyet hakkına dayalı olarak dava açması gerektiği-
Ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına tabi olup bu beş yıllık sürenin dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlayacağı- Çekişme konusu taşınmazlardan 124 ada 37 sayılı parselin bahçeli kargir ev, 274 ada 1 sayılı parselin bir dükkan ve üstü bir daire, 274 ada 2 sayılı parselin ise kargir dükkan niteliğinde olduğu ve kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması dikkate alınmadan intifadan men koşulunun aranmasının hatalı olduğu; ne var ki, adı geçen taşınmazların tapu kayıtlarındaki eksiklikler nedeniyle davacılar ile tapu kayıt malikleri arasında bağlantı kurulamadığından, çekişmeli 124 ada 37, 274 ada 1 ve 2 sayılı parseller yönünden tapu kayıt malikleri ile davacılar arasında bağlantı kurdurulması halinde taşınmazların niteliği ve 124 ada 37 sayılı parselde davalının kendisinin ikamet ettiği de dikkate alınarak intifadan men koşulunun aranmadığı gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme ile davalının intifadan men edilmediği gerekçesiyle adı geçen taşınmazlar yönünden davanın reddedilmesinin hatalı olduğu-