Uygulamada çıkış kodunun gerçeğe aykırı olarak SGK'ya bildirildiği iddiasıyla işveren aleyhine açılan davalar, "çıkış kodunun düzeltilmesi davası" olarak adlandırılmakta ise de davanın SGK’ya yöneltilemediği de dikkate alındığında "tespit davası" niteliğinde olduğu- Davacı tarafından işe iade, bir kısım işçilik alacaklarının tahsili ve işten çıkış kodunun düzeltilmesi talepli açılan davada, mahkemece işten çıkış kodunun düzeltilmesi talebi yönünden tefrik kararı verildiği, temyiz incelemesine konu çıkış kodunun düzeltilmesi talepli davada yapılan yargılamada, bu tespit davasının açılmasında davacının hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın, dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verildiği, davacının işten çıkış kodunun düzeltilmesi gerektiğinin tespitine ilişkin davayı açmakta güncel hukuki yararı bulunduğu, mahkemece işin esasına girilerek dosya kapsamına ve yer alan delillere göre bir karar verilmesi gerekirken hukuki yarar yokluğu gerekçesiyle davanın usulden reddi hatalı olup bozmayı gerektirdiği-
İnançlı işleme dayalı iddianın yazılı delille kanıtlanması gerekeceği, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi olmaması durumunda ise delil başlangıcı niteliğinde belgeler var ise iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği, davacı tarafça yazılı inanç sözleşmesi yahut delil başlangıcı nitelinde bir belge sunulmadığı, iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle birleştirilen davanın da reddine karar verilmesi gerektiği-
İlk Derece Mahkemesi kararına karşı asıl ve birleşen davada davacılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmamış ise de, 2942 sayılı Kanun’un 14/3. maddesinde öngörülen hükmün dava şartlarının bulunup bulunmadığı ile bağlantılı olup, kamu düzenine ilişkin bir hüküm niteliği taşıdığı gibi, bu hükme aykırı şekilde verilen kararın kanunun açık hükmüne aykırılık teşkil ettiği dikkate alındığında Bölge Adliye Mahkemesince HMK’nın 355. maddesi gereğince kamu düzenine aykırı olan bu durumu resen göz önünde bulundurularak değerlendirme yapılması gerektiği- Tapu kayıtlarına göre dava konusu taşınmazda asıl davada davacının 1/2 oranında paylı malik olduğu, taşınmazın kalan 1/2 kısmında ise asıl davada davacı ve birleşen dava dosyasındaki davacılar ile dava dışı maliklerin elbirliğiyle malik oldukları, dava konusu taşınmazın ise tamamının elbirliği mülkiyetine tabi olduğu, asıl ve birleşen davadaki davacılar dışında taşınmazın dava dışı ortaklarının da bulunduğu, İlk Derece Mahkemesince 2942 sayılı Kanun'un 14/3. maddesine aykırı şekilde verilen ve Bölge Adliye Mahkemesince eleştirilmekle yetinilen kararda, birleşen davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine dair kararın yanı sıra, asıl davanın davacının taşınmaza ilişkin talebi yönünden, davacıların taşınmaza ilişkin talebi yönünden usulden reddine, davacının ecrimisil talebinin reddine de karar verildiğinin görüldüğü, Özel Daire bozma kararında ise, sadece birleştirilen davanın usulden reddine karar verilmesinin doğru görülmediğinin belirtilmesi, asıl davada reddedilen hususlara bozma kararında değinilmemesi dikkate alındığında, birleştirilen dava ile birlikte, asıl davada davacının taşınmaza ilişkin talebi yönünden, yine asıl davada davacıların taşınmaza ilişkin talebi yönünden ve davacının ecrimisil talebi yönünden de işin esası hakkında inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği- "2942 sayılı Kanun'un 14/3. maddesinin kamu düzenine ilişkin bir hüküm olmadığı, taleple bağlılık ilkesi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararını istinaf etmeyen tarafın lehine bozma kararı verilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu ve onanması gerektiği" görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşün Kurul Çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Davalının, merkezi İspanya'da bulunan bir banka olan şirket hakkında kendisine borçlu olduğundan bahisle icra takibi başlatıldığı, söz konusu takipte borçlu İspanyol şirket olarak gösterilmekle birlikte adres olarak Türkiye'deki temsilciliğin adresinin gösterildiği, temsilciliğin başındaki yetkili eldeki davayı açarak takip konusu borçla ilgilerinin bulunmadığını, hukuki ilişkinin asıl şirketle olduğunu, borç ilişkisinin tarafı olmadığını ileri sürerek menfi tespit talebinde bulunduğu, yargılama içerisinde icra tehdidi altında ödeme yapıldığını belirterek ödenen bedelin istirdadını istediği, mahkemenin bu şekilde açılan bir davada temsilciliğin aktif dava ehliyetinin olmadığı gerekçesiyle davayı reddettiği, Özel Daire davacının şirketi temsil yetkisi bulunmadığı sabit ise de bu dava şartı eksikliğinin şirketten alınacak bir vekâletname ile tamamlanabileceği gerekçesiyle bozma kararı tesis ettiği, bu hâliyle Özel Daire ve Mahkeme arasındaki anlaşmazlık yabancı bankanın Türkiye'deki temsilciliğinin eldeki davayı açıp açamayacağı noktasında düğümlendiği, söz konusu temsilciğin tek başına dava ehliyeti yahut şirketi temsile ilişkin genel hükümler anlamında kanuni temsil yetkisi bulunmuyor ise de TTK'nin istisnai bu duruma özgü olarak düzenlenen 103/1-b maddesi gereği yabancı tacir ile Türkiye'de faaliyet gösteren kişi arasındaki ilişki ne olursa olsun acente statüsünde sayılacağından bu maddenin sağladığı imkân dâhilinde yabancı şirketi temsilen dava açabileceği- "TTK'nin 103 ve 105. maddelerinin somut olayda uygulanmasının mümkün olmadığı, istisnai yetkinin 103. maddenin ilk cümlesinde açıkça öngörüldüğü üzere ancak başka bir kanunda buna engel bir hükmün var olmaması hâlinde söz konusu olabileceği, oysa somut olayda davacının BDDK izni ile faaliyet gösteren ve ilgili Yönetmelik ve Tebliğ gereği herhangi bir hukuki iş ve işlem içerisine girmesinin yasak olduğu, üstelik davanın şirket adına ve namına dile getirilmiş bir borçsuzluk yahut usulsüzlük iddiası üzerinden açılmadığı, tam aksine bizatihi temsilciliğin hukuken hiçbir işlemin tarafı ve muhatabı olamayacağı iddiasına dayanıldığı, şirketten ayrı bir hukuki varlığı olmayan irtibat bürosunun bu şekilde bir dava açamayacağı, davanın ancak ve ancak temsilciliğin başındaki gerçek kişinin icra takibinden çekinip bizzat kendi malvarlığından ödeme yapması hâlinde dinlenebilir olacağı, tam tersine ödemenin şirket tarafından yapıldığının belirtildiği gözetildiğinde dava ehliyeti ve temsilci sıfatı bulunmayan irtibat bürosunun kendi nam ve hesabına dava açması mümkün olmadığından mahkemenin tamamlanabilir bir dava şartı eksikliğinin söz konusu olmadığı yönündeki gerekçesinin haklı ve yerinde olduğu" görüşü dile getirilmiş ise de bu görüşlerin Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Davacı şirketin sözleşme ilişkisi içerisinde bulunduğu dava dışı şirketten talepte bulunabileceği-
Davacı, olağanüstü hâl kapsamında kapatılan dava dışı şirketten olan alacağı yönünden bir hak iddiasında bulunmadan, kiracısı olan şirketin kapatılıp kiralananın mühürlenerek kullanımının kısıtlanmasından sonraki döneme ilişkin olarak taşınmazın kendisine teslim edildiği tarihe kadar geçen süre için kira alacağı ve tazminat istemiş olduğundan, dava konusu iddia yönünden 670 s. KHK'nın 5. maddesi çerçevesinde başvuru prosedürünün işlerlik kazanmasının mümkün olmadığı ve somut olayda uygulanma yeri olmayan 675 sayılı KHK'nın 16/3. maddesi çerçevesinde dava şartı yokluğundan davanın reddedilmesinin hukuka aykırı olduğu-
İlk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemeleri arasında olumsuz görev uyuşmazlığı bulunması ve bu kapsamda yargı yerinin belirlenmesinin HMK'da düzenlenmediği (yasa koyucunun ilk derece mahkemesi ile bölge adliye mahkemeleri arasında olumsuz görev uyuşmazlığının çıkmasının mümkün görmediği)- Bölge Adliye Mahkemesince verilen karar ile, HMK m. 353/(1)-a.4 uyarınca İlk Derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine kesin olarak karar verilmesinden sonra İlk Derece Mahkemesince yargılamaya kaldığı yerden devam edilerek karar verilmesi gerekirken görevsizlik nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesinin yerinde olmadığı- Bu durumda, "İlk Derece Mahkemesinin görevsizlik kararının, Bölge Adliye Mahkemesinin görevsizlik kararının, Özel Dairenin bozma kararının ve Bölge Adliye Mahkemesinin direnme kararının kaldırılmasına", "dosyanın incelenmek üzere İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi" gerektiği-
Takip talebinde yabancı para alacağının harca esas değer olarak TL karşılığı gösterilmesinin takip talebinde bulunması gerekli zorunlu bir unsur olduğu, kamu düzeni ile ilgili bu hususun takibin her safhasında re'sen göz önünde tutulması gerektiği- İtirazın iptali davasının görülebilmesi için geçerli bir takibin varlığı şart olduğundan, takip talebinde yabancı para alacağının TL karşılığının gösterilmediği bir durumda usulüne uygun açılmış geçerli bir takip olmadığından, itirazın iptali davasının da usulden reddine karar verilmesi gerektiği- (Bölge Adliye Mahkemesi Kararları Arasındaki Uyuşmazlığın Giderilmesi İstemi)-
Asıl olan malın gerçek değerinden ihale edilmesi olup malın muhammen değerin üzerinde satılmış olması her zaman zarar unsurunun oluşmayacağı ve malın gerçek değerini bulduğu anlamında yorumlanamayacağı- Covid 19 salgını sonrası taşınır ve taşınmaz değerlerinde büyük artışlar olduğundan, şikâyetçi borçlunun ihalenin feshini istemekte hukuki yararı bulunduğu- "Borçlunun kıymet takdirine itiraz etmediği ve kıymet takdir tarihinden makul bir süre olan dokuz ay sonra taşınmazın muhammen bedelin üstünde ihale edildiği gözetildiğinde, borçlunun hukuki menfaatinin bulunmadığı, borçlunun olağanüstü koşullar nedeniyle yeniden kıymet takdiri yapılmasını talep etme hakkı varken bu hakkını kullanmayarak ihalenin feshini istemesinin açıkça hakkın kötüye kullanımı olduğu" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Şikayete konu haciz sırasında üçüncü kişi yararına istihkak iddiasında bulunan şirket çalışanının üçüncü kişi şirketin ortağı ya da temsil yetkilisi olmadığı, yani, üçüncü kişi yararına istihkak iddiasında bulunmaya yetkili olmadığı- Üçüncü kişi tarafından hacizden itibaren yedi günlük süre içerisinde yapılmış bir istihkak iddiası da bulunmadığından, alacaklının İİK’nın 97-99. maddesinin uygulanmasına ilişkin şikayet isteminde bulunmasında hukuki yararı bulunmadığı, şikayetin usulden reddine karar verilmesi gerektiği-