11. HD. 27.12.2022 T. E: 2021/7328, K: 9481
Mudilerin off shore alacaklarının tahsiline yönelik açtıkları davalarda zamanaşımının başlangıcının tespitinde off shore hesabına aktarma tarihi esas alınarak, daha önceden temyiz incelemesinden geçmiş dosyalar bakımından içtihadı birleştirme kararının, usuli kazanılmış hakkın istisnalarından biri olduğu gözetilerek, zamanaşımına ilişen temyiz itirazları konusunda bir değerlendirme yapılması ve davalı tarafça zamanaşımı hususunda bir temyiz sebebi ileri sürülmemiş olsa dahi, feri müdahil tarafından temyiz nedeni olarak getirilmek kaydıyla davalı yönünden zamanaşımı incelemesinin yapılması gerektiği- Dava konusu olay bakımından ceza mahkemesince banka yöneticilerinin eyleminin dolandırıcılık olarak nitelendirildiği gözetilerek uzamış ceza zamanaşımı süresinin bu suça göre belirlenmesi ve uzamış ceza zamanaşımı süresinin 10 yıllık zamanaşımı süresinden kısa olması halinde her halükarda 10 yıllık zamanaşımı süresinin esas alınması, zamanaşımı durduran ve kesen sebeplerden davacı tarafça daha önce açılmış olan bir dava bulunması halinde zamanaşımı süresinin, o davanın kesinleşme tarihinden itibaren 10 yıl olarak kabul edilmesi gerektiği-
Bayilik sözleşmesinden kaynaklanan kalıcı yatırım bedellerinin tahsili talebine ilişkin somut uyuşmazlıkta- Rekabet Kurumu'nun 2002/2 sayılı Tebliği uyarınca davalı şirketin sözleşmenin fesih edildiği 18.09.2010 tarihinden sonra ticaretine devam etmediği sonucuna ulaşıldığından, davacının kalıcı yatırım bedelini ve diğer bedelleri talep edemeyeceğinin kabul edildiği, dava konusu intifa hakkının dava tarihi itibariyle terkin edilmediğinin dosyada mevcut tapu kayıtlarından anlaşıldığı, intifa hakkı terkin edilmeden bakiye intifa bedeli yönünden dava açılamayacağı-
Taraflar arasında akdedilen dava konusu sözleşmelerin, sözleşme konusu kentsel dönüşüm projesinin iptal edilmesi sebebiyle ifa olanağının kalmadığı, sözleşme konusu bedelin davacılarca ödendiği dikkate alındığında, davalı belediyenin sebepsiz zenginleştiği- Davacılar her ne kadar sözleşme konusu taşınmazın rayiç bedeli üzerinden talepte bulunmuş iseler de “çoğun içinde azda vardır” kuralı gereğince, davacıların ödemiş olduğu bedelin denkleştirici adalet ilkesine göre ifanın imkansız hale geldiği tarihteki güncel değerinin bilirkişi marifetiyle belirlenmesi ve bu bedel üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Aleyhe başlatılan icra takibi sürecinde ödenen paranın ödemenin haksız olduğunun anlaşılmasından sonra faizsiz olarak iade edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvuruda, başvurucunun şirkete nazaran dezavantajlı bir konumu düşürülmesinin Asliye Hukuk Mahkemesinin başvurucunun talebini sözleşmeye dayalı temerrüt faizi olarak nitelemesinden kaynaklandığının anlaşıldığı, hâlbuki taraflar arasında bir sözleşmenin kurulmadığının yargı kararıyla sabit hâle geldiği, taraflar arasında bir sözleşme bulunmamasına rağmen borçlunun temerrüdüne ilişkin hükümlerin uygulanmasının makul ve öngörülebilir olmadığı, başvurucunun 16.599 TL'sinin 11 yıl 1 ay 22 gün boyunca Şirket tarafından haksız olarak kullanıldığı ve başvurucu bu süre zarfında söz konusu para üzerinde tasarrufta bulunmaktan mahrum kaldığı hâlde paranın değerinde enflasyon etkisiyle oluşan değer kaybının karşılanmaması başvurucunun menfaatleri ile Şirketin menfaatleri arasında adil bir denge kurulamaması dolayısıyla mülkiyet hakkının devlete yüklediği ödevlerin ihlal edilmesi sonucunu doğurduğu-
Borcun kaynağı olarak öngörülen sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun illiyet bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir haklı sebebe dayalı olmaması gerekmektedir. Uyuşmazlıkta, dava konusu ... parsel sayılı taşınmazda bulunan yapı için deprem risk raporunun onaylandığı, riskli yapının yıkıldığı, yıkım raporu düzenlendiği anlaşılmıştır. Mahkemece, bozma akabinde keşif yapılmaksızın ve davaya konu taşınmazdaki binanın yıkılıp yıkılmadığı tespit edilmeksizin, yıkılmış bulunan bina için sebepsiz zenginleşmeye dayalı tazminat talebinin dinlenemeyeceği hususları göz ardı edilerek ve bozma öncesi yapılan keşifle yetinilerek eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hükmün bozulmasını gerektirmiştir.
Şahsi hakka dayalı tapu iptali ve tescil; ikinci kademede alacak, maddi ve manevi tazminat istemleri- Dava konusu taşınmazların davacı adına alımı konusunda davacı tarafından davalıya verilen bir vekaletname bulunmadığı ve davacının dayandığı protokolün dava konusu taşınmazların aynının intikalini gerektirir belge niteliğinde olmadığı anlaşıldığından, tarafların birbirlerine verdiklerini denkleştirici adalet ilkesine göre geri alabileceği- Davalının davacı adına taşınmaz satın almak için davacıdan aldığını kabul ettiği 45.000,00 TL’nin denkleştirici adalet kuralı gereğince dava tarihindeki alım gücüne ulaştırılması gerektiği- Mahkemece, TEFE ve TÜFE endekslerinin Devlet İstatistik Enstitüsünden sorularak, 45.000,00 TL’nin dava tarihi itibariyle çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs.) ortalamaları alınmak suretiyle ulaşacağı alım gücünün uzman bilirkişi veya kurulundan rapor alınarak belirlenmesi ve bu yolla belirlenecek miktara hükmedilmesi gerektiği- "Davacının bozma sonrası açıklamaları olmuş ise de, hangi kalemler için hangi miktarları istediği hususu açıklanmamış olduğu, buna yönelik harç da yatırılmadığı, dava dilekçesi incelendiğinde alacak yönünden, belirsiz alacak davası nitelendirmesi yapılmadığı gibi, davacının usulünce düzenlenmiş bir ıslah dilekçesinde bulunmadığı, bu nedenle denkleştirici adalet kuralına göre araştırma yapılması isteğinin hukuki dayanağı bulunmadığı, ortada belirsiz alacak davası da bulunmadığı" görüşünün kabul edilmediği-
Aynı ilamda birden çok ihtiyarî dava arkadaşı hakkında ayrı ayrı hükmedilen alacak kalemlerinin, her bir davacı yönünden borçluya karşı ayrı ayrı takibe konulmasının mümkün olduğu- "Aynı sebep ve aynı ilamdan kaynaklı alacakların aynı takip dosyası üzerinden tahsili mümkünken, makul ve kabul edilebilir bir gerekçe olmaksızın ilam alacaklılarının, her birinin kendi payına düşen kısım için ayrı takip başlatmasının hakkın kötüye kullanımı olup, usul ekonomisi ilkesine aykırılık teşkil ettiği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
İlam bir bütün olmasına rağmen yasal ve geçerli bir neden olmaksızın alacaklının iki ayrı takip başlatılamayacağı-
Asıl borçluyla ilgisi bulunmayan davacının, kendi adresinde haciz tehdidi altında, ihtirazî kayıtla ödeme yapması halinde, davacının ödenen paranın iadesi için açtığı davanın "sebepsiz zenginleşmeye" dayalı olduğunun kabulü gerektiği- Davacının istemi, "kendisinden haksız şekilde tahsil edilerek davalı alacaklının mal varlığına giren paranın iadesi" olduğuna göre, muhatabın da davalı alacaklı olduğu- Davacının, borcu ödeme kabiliyetinin olup olmadığı belirsiz takip borçlusuna dava açmaya zorlanamayacağı- "Davacının icra dosyasına parayı yatırmasıyla zenginleşenin dava dışı asıl borçlu olduğu, davalı alacaklının zaten varolan alacağını aldığı, bu sebeple sebepsiz zenginleşme davasının davalısı olamayacağı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-