Aleyhe başlatılan icra takibi sürecinde ödenen paranın ödemenin haksız olduğunun anlaşılmasından sonra faizsiz olarak iade edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvuruda, başvurucunun şirkete nazaran dezavantajlı bir konumu düşürülmesinin Asliye Hukuk Mahkemesinin başvurucunun talebini sözleşmeye dayalı temerrüt faizi olarak nitelemesinden kaynaklandığının anlaşıldığı, hâlbuki taraflar arasında bir sözleşmenin kurulmadığının yargı kararıyla sabit hâle geldiği, taraflar arasında bir sözleşme bulunmamasına rağmen borçlunun temerrüdüne ilişkin hükümlerin uygulanmasının makul ve öngörülebilir olmadığı, başvurucunun 16.599 TL'sinin 11 yıl 1 ay 22 gün boyunca Şirket tarafından haksız olarak kullanıldığı ve başvurucu bu süre zarfında söz konusu para üzerinde tasarrufta bulunmaktan mahrum kaldığı hâlde paranın değerinde enflasyon etkisiyle oluşan değer kaybının karşılanmaması başvurucunun menfaatleri ile Şirketin menfaatleri arasında adil bir denge kurulamaması dolayısıyla mülkiyet hakkının devlete yüklediği ödevlerin ihlal edilmesi sonucunu doğurduğu-
Borcun kaynağı olarak öngörülen sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun illiyet bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir haklı sebebe dayalı olmaması gerekmektedir. Uyuşmazlıkta, dava konusu ... parsel sayılı taşınmazda bulunan yapı için deprem risk raporunun onaylandığı, riskli yapının yıkıldığı, yıkım raporu düzenlendiği anlaşılmıştır. Mahkemece, bozma akabinde keşif yapılmaksızın ve davaya konu taşınmazdaki binanın yıkılıp yıkılmadığı tespit edilmeksizin, yıkılmış bulunan bina için sebepsiz zenginleşmeye dayalı tazminat talebinin dinlenemeyeceği hususları göz ardı edilerek ve bozma öncesi yapılan keşifle yetinilerek eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hükmün bozulmasını gerektirmiştir.
Şahsi hakka dayalı tapu iptali ve tescil; ikinci kademede alacak, maddi ve manevi tazminat istemleri- Dava konusu taşınmazların davacı adına alımı konusunda davacı tarafından davalıya verilen bir vekaletname bulunmadığı ve davacının dayandığı protokolün dava konusu taşınmazların aynının intikalini gerektirir belge niteliğinde olmadığı anlaşıldığından, tarafların birbirlerine verdiklerini denkleştirici adalet ilkesine göre geri alabileceği- Davalının davacı adına taşınmaz satın almak için davacıdan aldığını kabul ettiği 45.000,00 TL’nin denkleştirici adalet kuralı gereğince dava tarihindeki alım gücüne ulaştırılması gerektiği- Mahkemece, TEFE ve TÜFE endekslerinin Devlet İstatistik Enstitüsünden sorularak, 45.000,00 TL’nin dava tarihi itibariyle çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs.) ortalamaları alınmak suretiyle ulaşacağı alım gücünün uzman bilirkişi veya kurulundan rapor alınarak belirlenmesi ve bu yolla belirlenecek miktara hükmedilmesi gerektiği- "Davacının bozma sonrası açıklamaları olmuş ise de, hangi kalemler için hangi miktarları istediği hususu açıklanmamış olduğu, buna yönelik harç da yatırılmadığı, dava dilekçesi incelendiğinde alacak yönünden, belirsiz alacak davası nitelendirmesi yapılmadığı gibi, davacının usulünce düzenlenmiş bir ıslah dilekçesinde bulunmadığı, bu nedenle denkleştirici adalet kuralına göre araştırma yapılması isteğinin hukuki dayanağı bulunmadığı, ortada belirsiz alacak davası da bulunmadığı" görüşünün kabul edilmediği-
Aynı ilamda birden çok ihtiyarî dava arkadaşı hakkında ayrı ayrı hükmedilen alacak kalemlerinin, her bir davacı yönünden borçluya karşı ayrı ayrı takibe konulmasının mümkün olduğu-  "Aynı sebep ve aynı ilamdan kaynaklı alacakların aynı takip dosyası üzerinden tahsili mümkünken, makul ve kabul edilebilir bir gerekçe olmaksızın ilam alacaklılarının, her birinin kendi payına düşen kısım için ayrı takip başlatmasının hakkın kötüye kullanımı olup, usul ekonomisi ilkesine aykırılık teşkil ettiği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
İlam bir bütün olmasına rağmen yasal ve geçerli bir neden olmaksızın alacaklının iki ayrı takip başlatılamayacağı-
Asıl borçluyla ilgisi bulunmayan davacının, kendi adresinde haciz tehdidi altında, ihtirazî kayıtla ödeme yapması halinde, davacının ödenen paranın iadesi için açtığı davanın "sebepsiz zenginleşmeye" dayalı olduğunun kabulü gerektiği- Davacının istemi, "kendisinden haksız şekilde tahsil edilerek davalı alacaklının mal varlığına giren paranın iadesi" olduğuna göre, muhatabın da davalı alacaklı olduğu- Davacının, borcu ödeme kabiliyetinin olup olmadığı belirsiz takip borçlusuna dava açmaya zorlanamayacağı- "Davacının icra dosyasına parayı yatırmasıyla zenginleşenin dava dışı asıl borçlu olduğu, davalı alacaklının zaten varolan alacağını aldığı, bu sebeple sebepsiz zenginleşme davasının davalısı olamayacağı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Davalı (lehtar) şirket yetkilisinin "maddi zorluklar nedeniyle siparişleri yerine getiremedikleri ve çekleri de kullandıklarından bahisle iade edemeyeceklerine" dair beyanını içeren mail ve yazışma içerikleri gözetildiğinde, davacı tarafın, avans çeklerinin bedelsiz kaldığını ispat etmiş olduğu- Malî ve teknik tespitler bağlamında, davalı lehtar ve hamil arasında organik bağın olduğu, davalı lehtar şirket tarafından diğer davalı hamil şirkete önemli bir meblağda kıymetli evrakın ciro edilmiş olmasına rağmen, davalılar arasında fatura ilişkisine dayalı olarak gerçekleşen ticaretin bu meblağı karşılamaktan çok uzak olduğu, davalılar arasında dava konusu edilen çek bedellerini karşılayacak faturaya dayalı bir ticaretin bulunmadığı, davalı şirketler arasında resmî ve gayrî resmî belgelerin bulunması, davalı lehtar şirketin kurucu ve yetkilisinin aynı zamanda davalı hamil şirketin malî işlerden sorumlu genel müdür yardımcısı olduğu hususu da dikkate alındığında, çekleri devralan hamil şirketin çeklerin bedelsiz olduğunu bilerek borçlunun zararına hareket ettiği ve bu durumda davacı tarafın şahsî def'î niteliğinde olan bedelsizlik iddiasını davalı hamil şirkete karşı da ileri sürebileceği- "Tarafların, borçlu şirket tarafından keşide ve ciro edilip dökümü yapılan çeklerin yeni ve ileri tarihli çekler ile değiştirilerek borç bedelinin kapatılması konusunda anlaştıkları" davacılar ile davalı hamil şirket arasında- imzalanan protokolün borcun yenilenmesi niteliğinde olmadığı, mevcut borcun vadeye yayılarak ötelenmesi veya borcun yapılandırılması niteliğini taşıdığı- Davalı şirketler arasında güçlü bir organik bağın bulunduğu ve bu organik bağ ile davalı hamil şirketin bedelsiz kalan senetleri davalı lehtar şirket ile aralarında söz konusu çeklerin kendisine verilmesini gerektirecek gerçek bir alış veriş olmaksızın almış olmasının kötü niyetini açıkça ortaya koyduğu, davacı tarafından davalı lehtar şirket lehine düzenlenen çeklerin bedelsiz olduğunu bilen davalı hamil şirketin borçlu zararına hareket ederek elde ettiği bedelsiz çekler karşılığında düzenlenen protokoller uyarınca borçlu tarafından yeni ve ileri tarihli çekler düzenlenerek verilmiş ise de, anılan protokollerin borcun yenilenmesi niteliğinde olmadığı, dolayısıyla bedelsiz olduğu baştan beri davalı hamil şirket tarafından bilinen bu çekler nedeniyle alınan ve icra takiplerine konu edilen yeni ve ileri tarihli çeklerin de bedelsiz olduğu- "Davacı tarafın dava konusu çeklerin verilme nedeni olan protokollerde yazılı kambiyo senetlerinin bedelsiz kaldığını ispat edemediği, davalı lehtar şirket adına davacı tarafın iddialarını destekler yönde beyanda bulunan kişinin tek başına şirketi temsil etme yetkisi bulunmadığı, dolayısıyla bu şirket açısından davanın kabul edildiği sonucunun çıkartılamayacağı; davalı şirketler arasında, hamil şirketi kötü niyetli kılacak şekilde bir organik bağın da bulunmadığı; davacılar ile davalı hamil şirket arasındaki protokollerle gerçek bir borcun, dava konusu çekler verilerek eski kambiyo evrakının iade alınması suretiyle yenilenmiş olduğu, böyle olunca davacıların bedelsizlik iddiasının dinlenemeyeceği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Davalı belediyenin dava konusu taşınmazı arsa olarak ve yalnızca toprak bedeli karşılığında sattığı uyuşmazlıkta, taşınmaz Hazineye ait olduğundan üzerindeki muhdesat yönünden davalı belediyenin değil, taşınmaz maliki olan Hazinenin zenginleştiğinin kabulü gerektiği- "Kamu otoritesini temsil eden bir güven kurumu olan belediyenin kendisine ait olduğunu açıkça belirttiği, parselasyonunu yaparak satışa çıkardığı taşınmazın mülkiyetinin Hazineye ait olduğunu bilmesine rağmen, Hazineyle ihtilâfların çözülerek tapuların dağıtılacağı konusunda vaatte bulunduğu ve bu vaatlerin bazı vatandaşlar yönünden yerine getirildiği hususunun kendi savunmasıyla anlaşıldığı, böyle bir durumda, artık belediyenin sözleşmenin geçersizliğinden bahsetmesinin hukuk önünde korunamayacağı, Özel Dairenin de davalı Belediyeyi sözleşme bedelinden değil taşınmazın rayiç değerinden sorumlu tuttuğu, bu sebeple davacıların taşınmazın kendilerine ait olduğu inancıyla muhdesatlar için yaptığı harcamalardan da davalının sorumlu tutulmasının yerinde olduğu" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Dava konusu bononun tanzim tarihi ile kredi sözleşmesinin tanzim tarihinin ve davacının ipotek tesisine ilişkin resmî senet tarihinin aynı tarih olması, davacının genel ticari kredi sözleşmesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzalaması, kredi borçlusunun dava dışı şirket olması, genel ticari kredi sözleşmesindeki "...Müşteri, bankanın gerekli gördüğü zaman talep edeceği miktar ve nitelikte ticari senetleri vermeyi taahhüt eder. Banka senetlerin dilerse rehnini, dilerse temlikini istemeye yetkilidir..." şeklindeki hüküm karşısında, senet metninde "teminattır" kelimesi yazılı olmasa da, dava konusu senedin teminat senedi olduğunun kabulü gerektiği- Borcun kapatılmasından sonra ipoteğin fek edileceğini bildirip, davacının dava dışı şirket adına söz konusu borcu kapatmasından birkaç saat sonra aynı gün dava dışı şirkete yeniden kredi kullandırıp, yeni kredi borçlarından dolayı davacıyı ilk kredinin teminatı olarak verilen bono nedeniyle sorumlu tutmasının da iyiniyet prensipleri ile bağdaşmayacağı- Dava konusu bononun kredi sözleşmesinin teminatı olarak davalı bankaya verildiği ancak taraflar arasındaki genel ticarî kredi sözleşmesinde davacının vermiş olduğu teminat hâlen devam ettiğinden ödeme tarihiden hesabın kat edildiği tarihe kadar olan borç miktarının hesaplanması gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Taraflar arasındaki sözleşme geçersiz hâle geldiğinden ve hukukî sebep sonradan ortadan kalkmış olduğundan davacı dağıtım şirketi varsa sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde bayiden alacak hakkını talep edebileceği- Davacı taraf bayilik sözleşmesinin yirmi yıl süreceği düşüncesiyle yapılan ve Rekabet Kurulu kararı gereğince sözleşmenin süresinden önce feshinden sonra da davalı tarafça kullanılmaya devam edilen kalıcı yatırım bedellerinden kalan sözleşme süresine tekabül eden bakiye bedelin tahsilini istemiş ve delil listesinde kalıcı yatırım bedellerine ilişkin delillerini sunmuş olup mahkemece davacı tarafça keşide edilen ihtarnameye ekli liste de dikkate alınmak suretiyle mahallinde yapılacak keşif ile davacı tarafça iddia edilen kalıcı yatırımların taşınmaz üzerinde yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise akdin feshinden sonra da davalı tarafın aynı kalıcı yatırımları kullanarak ticaretine devam edip etmediği bir başka deyişle anılan kalıcı yatırımların taşınmaza değer katıp katmadığı tespit edilerek, şayet bu yatırımların taşınmaza değer kattığının yani davalı tarafın yapılan kalıcı yatırımları kullanarak ticaretine devam ettiğinin saptanması hâlinde bunun davacı tarafça talep edilebileceği gözetilerek bir karar verilmesi gerektiği-