Taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesinden dava konusu bedellerden yüklenicinin sorumlu olduğunun kabulüyle davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
TTK'nın 687. maddesi ''bonodan dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri, başvuran hamile karşı ileri süremez; meğerki, hamil, poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.'' şeklinde olup dosya kapsamına göre takip alacaklısı olan davalının bile bile davacı borçlu zararına hareket ettiği ispat edilmediği gibi, senet metninde senedin tüketici sözleşmesi nedeniyle verildiğine dair bir ibare de bulunmadığından, davacının senedin tüketici sözleşmesine dayalı olarak düzenlendiği yönündeki iddiası TTK’nın 687. maddesi uyarınca davalıya karşı ileri sürülemeyeceği-
Davalı vekilinin, davacının sözleşmeden kaynaklanan edimlerini yerine getirmediğini, tüm yılın taşıma ücretlerini velilerden almasına rağmen dönemin ortasında taşıma işini bıraktığını ve aldığı ücretleri iade etmediğini, ayrıca müvekkiline ödemesi gereken ücretleri de ödemediğini, önceki dönemden kaynaklanan ve 26.06.2012 tarihli borç mutabakat metninde yer alan borçlarının bulunduğunu savunarak dava konusu çekin bedelsiz olmadığını ileri sürdüğü; bu durumda mahkemece tüm dosya kapsamı gözetilerek gerekirse uzman bilirkişi heyetinden rapor alınarak dava konusu çekin düzenlenme tarihi itibariyle; teminat edilen hususun gerçekleşip gerçekleşmediği, gerçekleşmiş ise davalının davacıdan temel alacağının bulunup bulunmadığı tespit edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Dava konusu bononun bedel hanesinde rakamla yazılı bedel hanesi arasında farklılık olduğundan, yazı ile yazılan bölümün bononun bedeli olarak kabulü gerekeceği-
Kredi kartı üyelik sözleşmesindeki imzanın başkasına ait olması halinde davacının bu kredi kartından dolayı herhangi bir sorumluluğu bulunmamakla birlikte hukuka aykırı olarak kişilik haklarına verilmiş bir zarardan da söz edilemeyeceği-
İlk cironun namına keşide edilene ait olması gerektiği, ancak ilk cironun vekaleten başka biri adı yazılarak şirket kaşesi üzerine atıldığının anlaşıldığı, bu durumda çek lehdarı tarafından adı yazılmak suretiyle çekin ciro edilmediği anlaşıldığından ciro silsilesinin koptuğu, bu nedenle ihtiyati hacze itirazın kabul edildiği- Davanın menfi tespit davası oluşu, keşideci tarafından açılmış oluşu ve davanın reddini talep ettiği nedenle davalı yanında müdahale talebi olmakla niteliği gereği feri müdahale talebi olduğu, ciro silsilesinin kopmuş olması nedeniyle ilk derece mahkemesinin müdahale talebinin kabulüne dair ara karardan rücu ettiği, fer'i müdahilin yanında yer aldığı tarafın kararı istinaf etmemesi durumunda, tek başına kararı istinaf etme hakkı bulunmadığı-
Bölge Adliye Mahkemesince verilen temyize konu kararın gerekçesinde, davalı vekilinin davanın esasına yönelik istinaf talebinin yerinde olmadığı sonucuna ulaşıldığı belirtildiği halde hüküm fıkrasında davanın esasına yönelik istinaf başvurusu hakkında olumlu veya olumsuz hüküm kurulmamak suretiyle hüküm ve gerekçe arasında çelişki oluşturulduğu anlaşıldığından hükmün bozulması gerekeceği- İlk Derece Mahkemelerince yapılan vakıa incelemesi Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yerinde bulunmadığı takdirde İlk Derece Mahkemesi kararının bütünüyle ortadan kaldırılması ve infazda tereddüt oluşturmayacak şekilde yeniden bir hüküm kurulması gerekeceği, aksi halde, aynı dosyada infazı kabil birden fazla kararın ortaya çıkması tehlikesine ve HMK’nin 297. ile 359. maddelerine aykırı olarak infazda tereddüde sebebiyet verilebileceği-
Mahkemece, öncelikle borç hesap kartında gösterilen ............. yılına yönelik olarak davacının, davalı Belediyeye ecrimisil bedeli ödemesi gerekip gerekmediğinin araştırılması, buna yönelik olarak mahallinde keşif yapılarak Belediyece ecrimisil istenen dava konusu yerin niteliğinin belirlenmesi, davalı Belediyenin davacıya karşı böyle bir belge düzenleme hakkının olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, sonrasında davacının ecrimisil ödemesi gerekiyor ise miktarının hesaplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Davacı borçtan sorumlu değilse de, site yöneticisi olması nedeniyle davalı şirketle aralarında hukuki işlem bulunduğundan ve sorumluluk durumu da yargılama sonucu belirlendiğinden, menfi tespit davasında, davalı aleyhine kötüniyet tazminatına (hükümde icra inkâr tazminatı yazılmıştır) hükmedilmesinin hatalı olduğu-
İpotek alacağa bağlı bir hak olduğundan, tarafların alacağı ipotekle teminat altına alma konusunda anlaşmaları ve bu yöndeki iradelerini resmî şekilde işlem yaparak yerine getirmeleri gerektiği- Ortada, davacının dava dışı babasının veya babasının kurucu ortağı olduğu şirketin borçlarının teminatını teşkil etmek üzere davalı lehine dava konusu taşınmaza ipotek tesis edildiğine dair resmî şekilde düzenlenmiş ipotek akdi bulunmayıp aksine, davacının davalıdan aldığı borcun teminatı olarak ipotek tesis edilmiş olduğu, davalının da davacıdan alacaklı olmadığının kendi beyanı ile sabit olduğu anlaşıldığından, davacı ile davalı arasında davaya konu ipoteğe temel teşkil eden borç ilişkisinin mevcut olmadığı ve davacının davalıya borcu bulunmadığı anlaşıldığından davacının ipoteğin kaldırılması ve borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi yönündeki talebinin yerinde olduğu- Davacı vekilinin, "davalının davacının iradesine aykırı olarak ve davalı ile birlikte hareket ederek davacıya ait taşınmazda davaya konu ipoteği davacı adına vekâleten tesis ettiğini, tesis edilen bu ipoteğin dayanaksız ve temel ilişki yokluğu nedeniyle yolsuz olduğunu" ileri sürerek "ipoteğin terkini, borçlu olmadığının tespiti" taleplerinin yanında "tazminat isteği" de bulunduğu gözetildiğinde, eldeki davada taşınmazlara ipotek tesis etmeye dair vekil tayin edilen davalıya husumet yöneltilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı-