Hayat sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat istemi-
Menfi tesbit davası açan davalılar, yönünden, bozulan ancak henüz kesinleşmemiş olan bu davanın tasarrufun iptali davasında bekletici mesele yapılması gerektiği- Hakkındaki takip kesinleşen ve menfi tesbit davası açmayan borçlu yönünden ön sorun bulunmadığı- Davalı borçlu hakim ortağı olduğu bankayı zarara uğrattığı gerekçesi ile banka BDDK'ya devredilmiş ve davalı borçlunun mallarına TMSF tarafından el konulmuş ve davalı üçüncü kişi TMSF ile anlaşarak borçluya ait değişik medya kuruluşlarını işletmek üzere lisans hakkını almış ,daha sonra gelişen olaylar nedeni ile borçlu TMSF'ye şikayet dilekçisi vererek, TMSF'nin bilgisi dışında davalı üçüncü kişiyle anlaşmalar yapıldığını belirterek, bu sözleşmeleri TMSF'ye sunmuş olup davalı borçluya ait mal varlıklarının davalı üçüncü kişiye ait şirketlere aktarılarak bir birlik oluşturduğu, tarafların eşit yönetim ve eşit hisse devrinden söz edilen sözlemeler yaptığı anlaşıldığından, taraflar arasında bir tasarruf işleminin olmadığından söz edilmesinin mümkün olmadığı- Borçlu ve grubuna ait borçlardan dolayı satış sonucu yapılan sıra cetveline göre artan bir paranın kalmadığı anlaşıldığından, tasarrufun iptali istemi ile açılan davanın konusu kalmadığından, konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek, davanın konusuz kalması halinde hakim davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderini takdir ve hükmetmeyeceğinden, davalı borçlu ile ilgili davanın ön koşulları mevcut olup davalı üçüncü kişi ile yapılan işlemlerin mal kaçırma amacı ile yapıldığından ve bu hali ile davacının haklı olduğu anlaşıldığından yargılama giderinin buna göre belirlenmesi gerektiği- Davacı alacaklı iki ayrı takip dosyasından, borçlular aleyhine takip yapığından ve görünürde tasarrufun sadece gerçek kişi borçlu tarafından yapıldığı düşünülse de, dosya içerisinde mevcut belgeler ve TMSF tarafından alınan karar ve protokollerden borçlu şirketin hakim ortağı gerçek kişi borçlu olup, yapılan devir işlemlerinin bu iki şirketin isminin geçtiği ve davalı üçüncü kişinin sözleşmede imzası bulunan ve kendi grubu adına, karar verip imza atan kişi olması nedeni ile davacı alacaklının davalılara husumet yöneltmesinde bir sorun olmadığı-
Davacı tarafça dava dilekçesinde sadece icra takibinin tedbiren durdurulması talep edilmiş olup, mahkemece İİK'nın 72/3. maddesi gereğince; icra takibinden sonra açılan eldeki menfi tespit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemeyeceği gerekçesiyle talebin reddine karar verilmesi isabetli olmuş ise de; davacı vekilinin istinaf dilekçesinde İİK'nın 72/3. maddesi gereğince icra dosyasına yatırılan paranın teminat mukabilinde alacaklıya ödenmemesi yönünde tedbir talep edildiği de gözetilerek, "çoğun içinde az da vardır" kuralı gereği bu talep hakkında da inceleme ve değerlendirme yapılıp, sonucuna uygun karar verilmek üzere yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği-
Borçlunun sahtelik nedenine dayalı olarak açtığı menfi tespit davası, İİK'nun 72. maddesi kapsamında bir dava olup, anılan maddedeki usule göre mahkemeden alınacak ihtiyati tedbir kararı ile icra takibinin durdurulabileceği- Sahtelik nedeniyle açılan menfi tespit davasının, Cumhuriyet Savcılığı'na aynı nedenle yapılan şikayet ve ceza mahkemesinde açılan davada kendiliğinden icra takibini durdurmayıp, bekletici mesele yapılamayacağı- HMK'nun 209.maddesi uyarınca icra takbinden sonra açılan menfi tespit davası bakımından takibin durdurulması mümkün olmadığı gibi somut uyuşmazlık bakımından tedbir hükümlerinin İcra ve İflas Kanunu'nda düzenlendiği, HMK'nun 389 ve devamı maddelerinde düzenlenen ihtiyati tedbir şartlarının ise bulunmadığı anlaşıldığından ilk derece mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu-
Davanın İİK'nun 89/3. maddesi kapsamında açılan menfi tespit davası olduğu değerlendirilerek yasada öngörülen 15 günlük süre geçtikten sonra dava açıldığı tespit edilmek suretiyle davanın süreden reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince ise; davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle menfi tespit davasının İİK'nun 89/3. maddesi kapsamında olmayıp İİK'nun 72. maddesi kapsamında olduğu değerlendirilerek sonuca gidildiği, oysa İİK'nun 89/3. maddesine göre açılan menfi tespit davasında; davanın red veya kabulü yönünde kanunda bir ayrım olmadığı, aksine her halükarda, cebri icra işlemlerinin kararın kesinleşmesine kadar duracağının belirtildiği, genel mahkemede menfi tespit davasında tedbir kararı verilmesi için teminat alınmasının da sonuca etkili olmadığı-
Davacıların her hangi bir sebeple menfi tespit davası açabilecekleri, zamanaşımı def’inin ise takip veya dava sırasında ileri sürülmesi gerektiği, süresinde ileri sürülmeyen hakkın yitirileceği, davacıların genel haciz yoluyla takibe itiraz süresini kaçırarak ayrı bir dava yoluyla (menfi tespit davası) yoluyla zamanaşımı def’ini ileri süremeyeceği-
Taraflar arasında düzenlenen ortaklık sözleşmesi kapsamında verilen bonodan dolayı menfi tespit istemi-
Aynı davacı tarafından, aynı davalı aleyhine açılan ve reddedilerek kesinleşen ipoteğin fekki davasının "ipoteğin fekki" yönünden eldeki ipoteğin fekki ve menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etse de, davanın menfi tespit istemine de yönelik bulunması nedeniyle bu talep yönünden kesin hükmün varlığından söz edilmesinin mümkün olmadığı- Menfi tespit istemi yönünden, davalının davalı bankaya yaptığı ve temlik aldığı ödemenin, bu dosya yönünden ipoteğin kaldırılabilmesi için ne kadar olduğu, ipoteğin kaldırılabilmesi için davacının davalı temlik alana ne kadar borçlu bulunduğunun, dava dışı bankadan ödemelere ilişkin belgeler getirtilerek ve banka kayıt ve belgeleri üzerinde bankacılık konusunda uzman bilirkişiye inceleme yaptırılmak suretiyle belirlenmesi ve davacının davalıya borcunun tespiti gerektiği-
Menfi tespit davasında alacaklı hakkında asıl alacak miktarı üzerinden tazminata hükmedilmesi gerekirken maddi hataya dayalı olarak takip konusu alacak miktarı esas alınmak suretiyle yazılı şekilde tazminata hükmedilmesi isabetsiz olup, kararın belirtilen nedenle bozulması gerekir ise de, anılan bu yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığı-
Takipten sonra açılan bonolara dayalı menfi tespit istemine ilişkin davada, menfi tespit davasına bakan mahkemece, İİK'nın 72-(3) maddesi uyarınca ihtiyati tedbir kararı verilmesi halinde yukarıda açıklanan usule göre % 15 teminatı mahkeme veznesine yatırması ve borçlunun mahkemece tayin edilen bu teminattan ayrı olarak icra müdürlüğüne talep anına kadar ferileri ile birlikte hesaplanan dosya borcunun tamamını nakit olarak depo etmesi ya da bu miktar muteber ve kesin banka teminat mektubunu sunması halinde takibe devam edilemez ve hacizlerin kaldırılması gerekeceği, bu hususta davacının talebinin İcra Müdürlüğü tarafından reddedilmesi halinde İcra Hukuk Mahkemesine şikayet yoluna başvurulabilecek olup, bu hususta menfi tespit davasına bakan mahkeme görevli olmadığından mahkemenin bu husustaki ret kararında bir isabetsizlik bulunmadığı, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan kabulüne, kararın açıklanan gerekçeler doğrultusunda kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi gerektiği-