Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin götürü bedelli olduğunun, sözleşmenin feshedildiğinin, yapılan işin seviyesinin mahkemece tespit ettirildiğinin anlaşıldığı, eser sözleşmesi feshedildiğine göre yapılan imalatın bedelinin belirlenerek, ödenen bedelden mahsubu ile fazla ödenen bedelin iadesine karar verilmesi gerekeceği, götürü bedelli işlerde, yüklenicinin hak ettiği iş bedelinin saptanması ya da iş sahibinin ödemesinin fazla olup olmadığının belirlenmesi için gerçekleştirilen imalâtın eksik ve kusurlar da dikkate alınarak tüm işe oranının tespiti, bulunacak bu oranın toplam iş bedeline uygulanarak hak edilen bedelin saptanması ve bulunacak bu rakamdan kanıtlanan ödemeler düşülerek hesaplanması gerekeceği- Davalı vekilinin iflas ile vekalet ilişkisi sona erdiğinden ve tasfiye memuru vekil tutmadığından davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığı-
HUMK.un yürürlükte olduğu dönemde ticaret mahkemesince yazılı yargılama esasına göre görülüp sonuçlandırılan davada, davacı talepleri arasında terdit bulunmadığından ve davacı tarafın somut uyuşmazlığın niteliği gereği BK’nın 110, 179 ve 180. maddeleri kapsamındaki talepleri, İİK 280/3'deki iptal sebepleri bakımından da birlikte tartışılması gereken, yarışan talepler olup, taleplerden biri hakkında verilecek karar diğerini doğrudan etkileyeceğinden, davacının taleplerinin bütün olarak ele alınarak çözülmesi gerektiği, tasarrufun iptali dışındaki istemlerin tefrikine karar verilmesinin gerekmediği- İçerikleri itibariyle bir hakkın devrine ilişkin hükümler içermeyen sözleşmeler ile iptale tabi bir tasarruf işlemi yapıldığından söz edilemeyeceği- Karşılıklı borç vaatleri içeren borçlandırıcı işlemler hakkında tasarrufun iptali davası açılamayacağı- Davacı somut olarak taraflar arasında yapılan bir işlem iddia edilmediğinden icra iflas hukuku anlamında iptale konu edilebilecek bir devir ya da tasarruf işlemi bulunmadığı- Dava açıldıktan uzun bir süre sonra TMSF ile davalı arasında düzenlenen protokole göre iadesi kararlaştırılan mal varlıkları ile ilgili tasarrufun iptali talep edilmiş ise de; sözleşmedeki işlemlerde tasarrufun borçlular tarafından değil, ilgili mevzuatı uyarınca işlem yapan TMSF tarafından yapıldığı, borçlu ile ile davalı üçüncü kişi arasında iptali davasına konu edilebilecek bir tasarruf işleminin bulunmadığı- Menfi tespit davasına dayanak gösterilen sözleşmelerin tarafı olmayan şirketler yönünden tasarruf işlemine yönelik dava şartı da oluşmadığından, gerçek alacağın varlığının incelenmesine, dolayısıyla açılan menfi tespit davasının bekletici sorun yapılmasına gerek bulunmadığı-
Davalıların eyleminin haksız fiil niteliğinde olduğu, süresi içerisinde zamanaşımı def’inde bulunulduğu, işbu davada zamanaşımı yönünden davacı lehine bir kazanılmış hak bulunmadığı, cezanın üst sınırına göre ceza zamanaşımı süresinin 765 sayılı Yasa'nın 102/4 ve 104/2. maddeleri uyarınca 5 yıl, uzamış zamanaşımı süresinin ise 7,5 yıl olduğu ve dosyaya ibraz edilen hisse devir senedindeki 25.01.2001 tarihi ile dava tarihi arasında zamanaşımı süresinin dolduğu gözetilerek, mahkemece zamanaşımı sebebiyle davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davacının davalıya verdiği avans çeklerinin bedelsiz kalması nedeniyle borçlu olunmadığının tespitine ilişkin somut uyuşmazlıkta; davalının, çeklerin davacı tarafından verildiğini kabul ettiği ve ilk derece mahkemesinin ... tarihli duruşmasında da davalı vekilinin “ Ticari hayatın genel kapsamı itibariyle mal verilir, ödeme daha sonra yapılır, müvekkil malı davacı tarafa vermiştir, son gelen F.bank çekleri itibariyle aynı ticaretin evraklarıdır, S. Tekstil'in sıkıntıları vardı, A. Örme'nin evraklarını kullanıyorlardı, esasında A.'ya karşı yapılan işlem karşılığında alınmıştır, davanın reddi talep olunur.” şeklinde beyanda bulunduğu, bu beyan sonrası davalı savunmasını değiştirdiği gibi mahkeme yargılamasında sonradan verdiği beyanında bağlantısız bileşik ikrar mahiyetinde olup, çeklerin mal karşılığı değil, dava dışı S. Kumaşcılık şirketinin borcu için davacı tarafından verildiği ileri sürülmekle davalının bu ikrarı bölünebileceğinden artık davalının, davacı tarafından kendisine verilen çeklerin dava dışı 3. kişinin borcu için verildiğini ispatla yükümlü olduğu- Davacının daha önce dava dışı şirkete keşide edip ciro ile davalı tarafından tahsil edilmiş çeklerin bulunması da davacının, davaya konu çekleri dava dışı şirket için verdiğini ispatlamayacağı-
Davalı taraf, davacıya düzenlediği 2016 yılına ait faturaların sözleşmeye uygun olarak verilen hizmetlere ilişkin olduğunu ileri sürmüş olup, bu faturalara davacı tarafından itiraz edilmemesi fatura içeriğinin kabulü bakımından yasal bir karine oluştursa da, bu karinenin fatura bedeline ilişkin olup, fatura düzenlenmesine sebep olan hizmet veya ürünün verildiğini ispata ilişkin olmadığı, bu durumda mahkemece, davalının düzenlemiş olduğu 2016 yılına ait faturalara dayanak hizmetin sözleşme kapsamında verildiğine ilişkin ispat yükünün davalı üzerinde olduğu kabul edilerek, davalının bu hususu ispata yönelik fatura dışındaki diğer delillerinin değerlendirilip neticesine göre karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ve gerekçeye dayalı olarak 2016 yılında düzenlenen ve itiraza uğramayan faturalar bakımından yazılı şekilde karar verilmesinin isabetli olmadığı- Mahkemece, iade faturalarına sebep gösterilen iddialara ilişkin ispat yükünün davacı üzerinde olduğu kabul edilip, davacının bu iddialarına dayanak sözleşmelerin hangi müşterilere ait olduğu somut olarak açıklattırılarak, bu iddialara ilişkin taraf delilleri ve özellikle müşteri kayıtlarının tutulduğu sistemler üzerinde bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılıp, iade faturalarındaki alacak kalemleri açısından davacının haklı olup olmadığı tespit edildikten sonra neticesine göre karar verilmesi gerekeceği-
Dava dışı şirket hakkında başlatılan icra takibi ile ilgili olarak davacıya gönderilen haciz ihbarnamelerine süresinde itiraz edilemediğinden bahisle davacının takip borçlusuna borcunun olmadığının tespiti istemine ilişkin somut uyuşmazlıkta; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Duruşma yapılmadan verilecek kararlar” başlıklı 353. maddesinin 6. maddesinin (b) bendinde “Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak 1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine, 2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, ... duruşma yapılmadan karar verilir” düzenlemesine yer verilmiş olup, istinaf mahkemesince, davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildikten sonra yazılı şekilde ilk derece mahkemesi kararı düzeltilerek yeniden hüküm kurulması mezkur maddede sayılan ihtimallerle çelişki oluşturduğundan Bölge Adliye Mahkemesi kararının re’sen bozulması gerektiği-
Davacı tarafın şikayeti üzerine dava konusu kredi sözleşmesiyle ilgili olarak, dava dışı kredi asıl borçlusu ve davalı kooperatifin yetkilileri ile çalışanları hakkında sahtecilik suçlamasıyla ceza davası açıldığının anlaşıldığı, ceza davasının henüz kesinleşmediği, 6102 sayılı TBK'nın 74. maddesi (818. BK md. 53.) uyarınca ceza mahkemesince saptanan maddi vakıaların hukuk hakimini bağlayıcı nitelikte olduğu gözetilerek mahkemece, ceza davası kararınn kesinleşmesi beklenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Bankanın ................ tarihli cevabi yazı ekinde bulunan karşılık çekin örneğinin üzerinde davalı şirketin kaşe ve imzasının bulunduğu, çekin davalı tarafından 3. kişiye ciro edildiği ve bankaca da son hamile ödemenin yapıldığı anlaşıldığından, dosya içerisinde bulunan çekin 3.kişiye davalı tarafından ciro ve teslim yoluyla geçtiği davacı tarafça yine 3. kişilerden alınan çekin ödeme amacıyla davalıya verildiği sabit olup, dava konusu çekin bedelsiz kaldığının kabulü gerekeceği-
Asıl ve birleşen davanın ticari alım-satıma ve çeke dayanan menfi tespit istemine ilişkin olduğu, mahkemece davaların birbirinden bağımsız olması anlamına gelen ''davaların istiklali prensibi'' uyarınca asıl ve birleşen davalar yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılıp, hüküm kurmak gerekirken mahkemece asıl dava ve birleşen dava yönünden ayrı ayrı hüküm kurulmamasının, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de her dava için ayrı ayrı belirlenmemesinin doğru olmadığı-
Fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla icra dosyasına fazladan yaptığı ödemelerin iadesi ve icra dosyasına fazladan yapılan ödemeler için borçlu olmadığının tespiti isteğiyle açılan davanın kısmi dava niteliğinde olduğu ve kesinlik sınırının alacağın tamamına göre belirleneceği-