Boşanma davalarında; ileri sürülmeyen terk olgusunun birlikte yaşama yükümlülüğünü ihlal eden davranış olarak nitelendirilmesi suretiyle boşanma hükmüne esas alınabilmesi için eylemin gösterilen delillerle somutlaştırılması, kusurlu tarafın bu eylemindeki kastının ortak hayatı kesmek amacı taşıdığının açıkça ortaya konulması, ayrı yaşama sebebinin iddiayı ileri süren tarafından kaynaklanmadığına ilişkin yaşamın olağan akışına uygun bilgilerin dosyadan anlaşılması, dosyaya yansıyan belge ve anlatımlardan evlilik birliğinde meydana gelen ayrılık hâlinin normale dönme ihtimali kalmadığının ortada olması gibi delillerle desteklenerek "salt fiili ayrılık" olgusunun üzerine çıkılması gerektiği- Dava konusu olayda davacının dava dilekçesinde davalı hakkında ileri sürmüş olduğu iddialarını ispat için tanık deliline dayandığı, dinlenen tanık beyanlarından salt fiili ayrılık hâlinin ispatlandığı, bunun dışında iddia edilen terk eyleminin ortak hayatı kesmek amacıyla yapıldığına dair açıklamaları barındırmadığı gibi beyanların yer ve zaman içermeyen soyut, davalının birlikte yaşama yükümlülüğünü ihlâl ettiğini kabule yetersiz, sebep ve saiki belli olmadığı anlaşıldığından evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ispata elverişli bulunmayan beyanlara itibar edilerek boşanmaya karar verilmesinin doğru olmadığı-
Hem terk sebebine hem de evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının ileri sürülerek boşanma talebinde bulunmanın birbiriyle çeliştiği- İhtar isteği ile eşinin bundan önceki kusurlu tutum-davranışlarını af etmiş veya en azından hoşgörü ile karşılamış olacağından ihtara rağmen evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ileri sürmenin ihtarı samimi kılmayacağı- Erkeğin, kendi adına kayıtlı taşınmazı eşinin görüşünü almadan sattığı anlaşıldığından bu vakıanın davacı erkeğe kusur olarak yüklenmesi gerektiği ve bu durumda boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin tam kusurlu olduğu-
Kadın tarafından nafaka ve tazminatların miktarı, erkek tarafından ise boşanma kararı verilmesi de dahil olmak üzere hükmün tamamı yönünden istinaf kanun yoluna başvurulmasına karşın, bölge adliye mahkemesince davalı erkeğin boşanma hükmüne ilişkin istinaf istemi incelenmeksizin münhasıran boşanma hükmünün ferilerine yönelik inceleme yapılarak hüküm kurulduğu anlaşılmakla, erkeğin tüm istinaf istemleri yönünden inceleme yapılarak bir bir karar vermek üzere hükmün bozulmasının gerektiği-
Terk edilmiş olmanın kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığı-
Davalı-davacı kadının davet edildiği konutun, tarafların ortak konutu olmadığı, bu sebeple davalı-davacı kadının ihtara uymamakta haklı olduğu-
Kadın, tarafların birlikte seçtikleri veya eşlerden biri tarafından seçilen (TMK. mad. 188) ya da hakim tarafından belirlenen (TMK mad.195) bağımsız bir eve davet edilmediğinden, kadının ihtara uymamakta haklı olduğu- Kadının davasının kabulü suretiyle verilen boşanma hükmü temyizin kapsamı dışında bırakılarak kesinleşmiş, erkeğin boşanma davasındaki boşanma talebinin esası bu sebeple konusuz kaldığından, davacı-karşı davalı erkeğin boşanma davasının konusu kalmadığından, boşanma talebi hakkında "karar verilmesine yer olmadığına" dair karar verilmesi gerektiği- Kadının kabul edilen ve temyiz edilmeyerek kesinleşen nafaka davasında ileri sürülen olaylarda kusurlu olduğu, dolayısıyla erkeğin "hamile eşinin baba evine bırakıp arayıp sormadığı" ve erkeğin bu eylemlerinin kadının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşıldığından, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği-
Davacı erkeğin, davalı kadının eşyalarını müşterek konuttan dışarıya defaten atması, davalı kadını müşterek konuta almaması halinde davacı erkeğin, eşini terke zorlayan taraf konumunda olacağı ve işbu sebeple terke dayalı boşanma davası açamayacağı-
Kadının, iş arkadaşları ile toplu olarak bir mekana gitmesinin güven sarsıcı davranış niteliğinde olmadığı- Kadına yüklenen "aşırı kıskanç davranışlar" sergileme vakıasının, erkeğin kabul edilen ve gerçekleşen eski kız arkadaşı ile güven sarsıcı davranışlarda bulunması karşısında doğal tepki olduğu- Kadının, kocası ve kocasının eski kız arkadaşı arasında yaşanan güven sarsıcı davranışları engellemek amacıyla kocasıyla ortak arkadaşı olan üçüncü kişiye aile içi konuları anlatmasının kadına kusur olarak yüklenemeyeceği- Kadının, erkeğin kusurlu davranışları karşısında müşterek konutu terk etmesinin ona kusur olarak yüklenemeyeceği ve erkeğin kusurlu davranışlarının kadın için maddi/manevi tazminat koşullarını oluşturduğu-
Terk sebebine dayanan boşanma davasının, davacı erkeğin mevcut akıl hastalığı nedeniyle eşine sürekli saldırgan davranışlarda bulunması ve eşiyle maddi manevi olarak ilgilenmemesi halinde reddi gerektiği-
Terk ve eylemli ayrılık sebebiyle boşanma davası açıldığından, talep sonucunda bulunmayan TMK. mad. 166/1. maddesi gereğince karar verilemeyeceği-