Alacaklı tarafından ihyası istenilen takip dosyasına ilişkin olarak imha tutanağının dosya içerisinde bulunmadığı, dosyanın arşivde 3 yıllık saklama süresi dolan dosyalardan olup olmadığı ve imha tutanağının 3 yıllık süreden sonra tutulup tutulmadığı dosya içerisinden anlaşılamadığı gibi, yöntemine uygun olarak imha edilen icra dosyaları hakkında da, "başka nedenlerle kaybolan icra dosyalarının ihyası" cümlesinden olmak üzere 4473 sayılı Yasa'nın 18. maddesi uygulanarak anılan dosyaların ihyalarının mümkün olması nedeniyle, yerel mahkemenin, imha talebinin süreye tabi olmamasına rağmen re'sen hakdüşürücü süre dikkate alınarak bu sürenin geçtiğinden bahisle dosyanın ihya edilemeyeceğine yönelik tespit ve gerekçesinin yerinde olmadığı-
İİK'nun 361. maddesine göre gönderilen muhtıranın iptali istemine yönelik başvuruda bilirkişi incelemesi yaptırılıp rapor alındıktan sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Mahkemece, haciz tutanağında infaz memuru olarak imzası bulunan kişinin duruşmada tanık olarak alınan beyanında özetle, müzik aleti, koşu bandı ve modülatör araç simülasyon kiti haricinde haczedilen eşyaların tamamının evde iki tane olduğunu belirtmesi üzerine, alacaklı vekilinin bu hususların haciz tutanağına yazılmaması nedeniyle tutanağın eksik düzenlendiği, haczedilen eşyaların lüzumlu eşya olup olmadığı yönünde bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği yönünde tanık beyanına itirazda bulunduğu görüldüğünden, mahkemece mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmak sureti ile haczedilen her bir eşyanın haczinin mümkün olup olmadığı değerlendirilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Şikayetçi borçlu, "vekiline yapılan satış ilanı tebliğ işleminin usulsüz olduğunu" açıkça ileri sürmediğinden, satış ilanı tebliğ usulsüzlüğü nedenine dayalı olarak ihalenin feshine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
İlke olarak her davanın, açıldığı tarihteki fiili ve hukuki duruma göre hükme bağlanacağı- Dava açıldıktan sonra meydana gelen bir nedenle dava konusunun ortadan kalkması; eş söyleyişle tarafların, davanın esası hakkında karar verilmesinde hukuki yararının kalmaması halinde işin esası hakkında infaz kabiliyeti olan bir hüküm kurulmayacağı- Dava konusu hakkın davacıya ödenmesi, verilmesi ya da müdahalenin kaldırılması, davacı ve davalı sıfatının birleşmesi, yeni çıkan bir kanun yada Anayasa Mahkemesi kararı ile ya da kişiye sıkı sıkıya bağlı ve mirasçılara geçmeyen bir hakka ilişkin davalarda taraflardan birinin ölümü gibi nedenlerle artık dava konusu edilen talep hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesine gerek ya da neden kalmaması durumunda davanın konusuz kalmasından söz edileceği ve böyle bir durum söz konusu olduğunda mahkemenin yargılamaya devam etmesine gerek olmayacağı- Şikayet olunan vekili, icra emrine konu aracın kendilerine teslim edildiğine dair beyanda bulunduğundan, araç kendisine teslim edilen takip alacaklısının icra emri ile elde etmek istediği amaca ulaşmış olduğu ve tarafların işin esası hakkında karar verilmesinde hukuki yararı kalmadığı-
Mahkemece; gerekçede, hüküm sonucuna aykırı olarak yer verilen açıklamalar ve hükümde sehven karar verildiğine yönelik mahkemenin çelişki ve tereddüt oluşturan kanaati nedeni ile HMK'nun 297 ve 298. maddelerine uygun olarak açık, net, anlaşılır ve infazda tereddüt doğurmayacak nitelikte bir hükmün varlığından söz edilemeyeceği-
Mahkemece, tefhim edilen kısa kararda, “davanın reddine, tarafların genel mahkemede dava açma muhtariyetine, dava kesinleşince tedbirin kaldırılmasına ve davacının %20 inkar tazminatı ödemesine” karar verilmiş, gerekçeli kararda ise; yalnızca “davanın reddine” hükmedilmek suretiyle, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki meydana getirildiğinden, mahkemece bozmadan önce verilen kararla bağlı olmaksızın aradaki çelişkiyi giderecek şekilde yeniden karar verilebilmesi için hükmün bozulması gerekeceği-
İcra mahkemesince asıl karar 3. kişi vekiline tefhim edilmesine rağmen, kararda kanun yolu süresi "kararın tebliğinden itibaren 10 gün" olarak belirtilerek temyiz süresinin başlangıcı hususunda çelişki yaratılmış olduğundan, temyiz süresinin kararın tebliğinden itibaren başlayacağının kabulü gerektiği-
Borçlu vekilinin İcra Mahkemesi'ne başvuru nedenleri ilama aykırılık şikayeti niteliğinde olup, mahkemece, taraflar gelmese bile işin esası incelenerek gereken kararın verilmesi yerine HMK'nun 150. maddesi uygulanarak "dosyanın işlemden kaldırılması", daha sonra da "davanın açılmamış sayılması" yönünde hüküm kurulması isabetsiz olduğu-
Borçlunun tebliğ tarihinin düzeltilmesini talep ettiği tarihten farklı bir tarihin ödeme tarihi olarak düzeltilmesine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-