HMK mad. 26 dikkate alındığında; ihbar tazminatı bakımından talep edilen miktardan daha fazlasına hükmedilmiş olmasının hatalı olduğu-
Davacı tarafın dava dilekçesinde dava konusu olan taşınmaz yönünden fazlaya dair haklarını saklı tutarak 5.000,00 TL alacak isteğinde bulunduğu, harcını yatırmak suretiyle söz konusu taşınmaz yönünden talebini saklı tutularak fazlaya ilişkin haklarını 89.015,00 TL'ye ıslah ettiği, mahkemece dava konusu taşınmaz yönünden talep aşılarak 122.265,00 TL alacağa karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Davacının kıdem tazminatı dışında bir alacağı dava konusu etmediği halde, mahkemece davacının kıdem tazminatı dışında ücret, yemek yol ve ikramiye alacaklarını dava konusu etmiş gibi bu alacaklar hakkında hüküm kurulmasının talep aşımı mahiyetinde olup hatalı olduğu-
Davacı vekilinin, dava dilekçesinde alacak isteğinde bulunduğu taşınmazlar içerisinde ... ada .... parselde ... nolu meskenin de bulunduğu, bu meskene yönelik alacak talebi hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmamasının HMK'nin 297/2. maddesine aykırı olduğu-
Davacının, o maddeye dayalı bir boşanma talebi olmamasına rağmen hakimin o maddeye dayanarak tarafların boşanmasına karar vermesinin usul ve kanuna aykırı olduğu- Davalı erkeğin kendi tanık beyanlarında başka bir kadınla beraber olduğunu kabul etmesi, dosyaya sunulan fotoğraflar,kayıtlar,yazışmalar ile ve diğer tanık beyanlarından zinanın sabit olması halinde davacının zinaya dayalı boşanma davasının kabul edilmesi gerektiği-
Davacı dava dilekçesinde görev yaptığı dönem boyunca yıllık izin hakkının 35 gününü kullanmadığını beyan etmesine rağmen mahkemece davacının 70 gün yıllık izin ücreti alacağı bulunduğunun kabulü ile hesap yapan bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilmesinin hatalı olduğu-
Tüm dosya kapsamı incelendiğinde davacılar vekilinin dava dilekçesinde 2003-2007 yıllarına ilişkin ecrimisil isteminde bulunduğu; bozma sonrası yeniden dinlenen davacı tanıklarının anlatımından intifadan men koşulunun 2008 yılından itibaren gerçekleştiğinin anlaşıldığı; taleple bağlılık ilkesini düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 26. maddesinde de belirtildiği üzere hâkimin tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olup; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği anlaşıldığına göre; mahkemece verilen red kararının isabetli olduğu-
Fazla çalışmanın ispatı konusunda iş yeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, iş yeri iç yazışmaları delil niteliğinde olduğu, ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle ispatlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerektiği, herkesçe bilinen genel bazı vakıaların da bu noktada gözönüne alınabileceği, işçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığının araştırılması gerektiği- İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilmeyeceği-
Davaya konu edilen alacakların, dava dilekçesinde de belirtildiği gibi talep doğrultusunda belirtilen tarihten itibaren hesaplanarak hüküm altına alınması gerekirken davacının talebi aşılarak karar verilmesinin hatalı olduğu-
Mahkemece, davacının arttırdığı talep miktarları 12565 parsel sayılı taşınmaz için 132.500,00 TL iken talep aşılarak 150.000,00 TL katılma alacağına, 282 parsel sayılı taşınmaz yönünden 106.000,00 TL iken talep aşılarak 120.000,00 TL'ye hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu- Mahkemece, davalının annesinden devraldığı hisse edinilmiş mal olarak kabul edilip davacı lehine alacağa hükmedildiği, ne var ki, anneden davalıya yapılan bu devrin yukarıda açıklanan ilkelerden anlaşılacağı üzere bağış olarak kabulü gerekeceği, bu fiili karinenin aksini ispat yükünün davacı tarafta olduğu, davacı tarafın parası ödenerek taşınmazın davalının annesinden satın alındığını dosya kapsamından ispatlayamadığının anlaşıldığı, mahkemece, bu taşınmazın tamamı yönünden davalının kişisel mal olduğu ve tasfiyeye dahil edilemeyeceği gözetilip davacı tarafın alacak talebinin reddi gerekeceği- Davacı lehine hükmedilen alacağın, katılma alacağı niteliğinde olduğu, bu durumda Yargıtay'ın ve Dairemizin kökleşmiş uygulamalarına göre tasfiye tarihinin karar tarihi olduğu, mahkemece, karar tarihi olan 09.06.2016 tarihinden itibaren alacağa faiz yürütülmesi gerekirken, kararın kesinleştiği tarihten itibaren faiz yürütülmüş olmasının doğru olmadığı-