4. HD. 24.01.2024 T. E: 2021/18126, K: 919
Tasarrufa konu taşınmazın tapudaki satış bedeli 48.000.00 TL olarak gösterilmesine karşın tasarruf tarihindeki gerçek değerinin 105.000.00 TL olduğundan, İİK'nun 278/2. fıkrasında akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği, akitlerin bağışlama hükmünde sayılacağı, söz konusu maddenin uygulandığı hallerde 3.kişinin iyi niyetli ya da borçlunun alacaklısından mal kaçırmak kastıyla hareket ettiği konusunu bilip bilmemesinin önemli olmadığı - 3..kişi olan (R)'nin taşınmazı gerçek değeri ile satın aldığını ve de tapuda gösterilen satış bedelinden ayrı ödemelerde bulunduğunu yasal delillerle kanıtlayamamış olduğundan, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Tapudaki değer ile işlem tarihi için belirlenen gerçek değer arasında, mislini aşan fark bulunduğu ve F'nin borçlu R'nin eşi olduğu, dosyaya celp edilen ve eski adresleri de gösteren mernis kayıtlarına göre, karı koca olan davalı-borçlu ve davalı- 3. kişiler ile davalı- 4. kişi E'nin 2007-2014 yılları arasında aynı sitede oturdukları, yani komşuluk yaptıkları, ayrıca, duruşmada dinlenen kendi tanıklarının beyanına göre arkadaş oldukları, buna göre davalı E'nin borçlunun mali durumunu bildiğinden, davalılar arasındaki tasarrufun iptaline karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu taşınmazın bir başka alacaklının yaptığı takip sonucu satıldığı ve artan para kalmadığından dolayı konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığı-
Davalı borçluların alacağı karşılayacak mal varlığının bulunmadığı, aciz halinin bulunduğu, davaya konu taşınmazlardaki hisselerin önceden davalı borçlular adına kayıtlı olup daha sonra devirlerinin diğer davalılar adına yapıldığı, dava konusu taşınmaz ve hisselerin pek aşağı değerde devredildikleri, davalı 3. kişilerin borçluların durumunu bilebilecek durumda oldukları, davaya konu tasarrufların davalılar arasında danışıklı işlem ile yapılmış olduğundan tasarrufların iptaline karar verilmesi gerektiği-
Davalının en yakın mirasçıları mirası reddettiğinden terekenin iflas hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiğinden dolayı mirasın reddi kararının mahallin Sulh Hukuk Hakimine bildirilerek mirasın iflas kurallarına göre tasfiyesinin sağlanması için anılan mahkemece atanacak ve yetkilendirilecek tereke temsilcisinin huzuru ile davaya devam olunması gerektiği, zira mirasın tasfiyesi işlemlerinin mirasın reddedildiğinin anlaşılması ile res'en yapılması gereken işlemlerden olduğu-
Davacının bu davadaki amacının, borçlu aleyhinde başlatılan icra takip dosyasındaki alacağının tahsiline yönelik olarak, muvazaalı olduğunu ileri sürdüğü hukuki işlemin kendisi yönünden geçersizliğini sağlamak olduğu, yargılama sonunda davaya konu edilen satış işleminin muvazaalı olduğunun kanıtlanması halinde davacının, dava konusu maldan alacağını tahsili için yararlanabileceği ancak davacının bu hakkının ayni değil, şahsi sonuç doğuracağından, muvazaalı işlemin kanıtlanması durumunda, İİK'nun 283/1. maddesinin kıyasen uygulanarak, iptal ve tescile gerek olmaksızın taşınmazın haciz ve satışına karar verileceği -  Bu davada güdülen amaç bu olduğundan, davacının karşılanması gereken bir alacağının bulunup bulunmadığının belirlenmesi, satış işleminin muvazaalı olup olmadığının araştırılması, bu durumların gerçekleştiğinin anlaşılması halinde ise İİK'nun 283/1. maddesi benzetme yoluyla uygulanmak suretiyle davacının doğrudan alacağını almasını sağlamak için dava konusu taşınmazın haciz ve satışını isteyebilme yetkisi verilmesi yönünde hüküm kurulması gerektiğini, TBK’nun 19. maddesine dayalı olarak açılan muvazaalı işlemin iptali davasında amaçlanan davacının alacaklıya alacağını tahsil etme imkanı olduğundan davanın kabulü halinde İİK’nun 283/1 maddesinin kıyasen uygulanması gerektiği - Snılan maddede davacı iptal davası sabit olduğu takdirde bu davaya konu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder hükmünü de içerdiğinden, bu davalarda tasarrufun iptali davasında olduğu gibi davacı tarafın aciz vesikası sunması bir dava şartı olmadığı, dava açıldıktan sonra davalı X'in dava konusu taşınmazı diğer davalı Y'ye devrettiği, dava konusu taşınmazın mülkiyetinin tekrar asıl borçluya geçtiğinden yargılamaya devam edilmesine gerek kalmadığı, esas hakkında karar verilmesine yer olmadığı-
Davacının alacağın tamamının ödenmiş olması halinde konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekeceği-SGK kayıtlarından davalı 3. kişinin  daha önce davalı borçlunun yanında çalıştığı, buna göre İİK 280/1 maddesi gereğince, davalı üçüncü kişinin davalı borçlunun mali durumu ile alacaklılarını ızrar kastını bilebilecek kişilerden olduğu, davacının davayı açmakta haklı olmakla, yargılama giderlerinden davalıların sorumlu tutulmasının doğru olduğu-
Bölge Adliye Mahkemesi'nin karar başlığında dahili davalı olarak yazılması gerekirken, ihbar olunan olarak gösterilmesinin mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak görülmesine göre usul ve kanuna uygun olduğu ve kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı- Her iki taşınmazın aynı tarihte davalı şirkete satılmış olması, taşınmazların satış değeri ile tespit edilen gerçek değeri arasında misli aşan bir fark bulunması, davalı borçlu temsilcisinin cevap dilekçesindeki beyanları ikrarı, ticaret sicil müdürlüğünden gelen yazıda şirket ortağı ve yetkilisi olan kişinin göreve başlama tarihinin 19.08.2013 olduğu, bunun cevap dilekçesindeki ikrarlar ile örtüştüğü, davalı şirket ile davalı borçlu ilişkisi dikkate alınarak davaya konu tasarrufun davacı alacaklıdan mal kaçırma kastına dayandığı sonucuna varıldığından tasarrufun iptali davasının kabulü gerektiği-
TBK 19 uyarınca muvazaa iddiasına dayalı olarak dava açılabilmesi için davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek olmasa da davacının bu davayı açmakta hukuki yararı olması için diğer dava koşullarının yanında davacının davalı borçludan alacaklı olması gerektiği- Zimmet suçu nedeniyle oluşan zararın dava veya takip yoluyla haksız fiil faillerinden talep edilmesi, bu talebin karşılanmaması halinde haksız fiilden kaynaklanan alacağın tazminine yönelik TBK 19 uyarınca muvazaa iddiasına dayalı davanın açılması gerektiğinden, bundan önce davacının, sadece ceza yargılaması nedeniyle mahkum olan davalının taşınmaz ve araçları elinden çıkardığından bahisle dava açmasında hukuki yarar bulunmadığı-