Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken TMK. mad. 570 uyarınca sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlararası tasarrufları dikkate almak gerekeceği ve işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği, birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralının gözetilmesi gerektiği- Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkının gündeme geleceği ve davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihini kullanmasının söz konusu olamayacağı, daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmayacağı ve o zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca süratle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki rayice göre değeri belirlenerek bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin ödetilmesine karar verileceği- Mirasbırakanın taşınmazın parasını ödeyerek aldığı, ancak yurtdışında bulunması sebebiyle oğlu N. üzerine tescil ettirdiği iddiasının gizli bağış iddiası olup ispatlanması halinde tenkise tabi olacağı-
Muris muvazaası durumunda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli, 1/2 sayılı İ.ları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 sayılı TMK. mad. 706., 6098 sayılı TBK. mad. 237 ve Tapu Kanunu'nun mad. 26'da öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa sebebiyle geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebileceği-
Muvazaalı satışın iptali ve davacı adına tescili istemine ilişkin davada, evlilik birliği içinde ortak kazanç ile edinilen dava konusu taşınmazların üçüncü kişiye muvazaalı olarak satıldığı iddiasının 01.01.2002 tarihinden sonra edilen mallara uygulanacağı, taşınmazların 01.01.2002 tarihinden önce edinildiği, davacının açtığı boşanma davasında davacının tahsili gereken bir alacağının bulunduğunun ispat edilmediğinin anlaşıldığı, taşınmazların dava dışı eş tarafından edinme tarihine göre 743 s. MTK'nun 170. maddesinin uygulanması gerektiği, buna göre eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın BK'nun genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerektiği, taşınmazların satış değerinin gerçek değerinden düşük olmakla birlikte, taşınmazlarını satış yolu ile geçtiği mal kaçırma kastı ile yapıldığı veya davacının katkısı ile alındığının ispatlanmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
Asli müdahilin iddiasının ön sorun şeklinde incelenmesi, feragat beyanının gerçek iradeyi yansıtıp yansıtmadığının açıklığa kavuşturulması, gerçekten müdahilin hileye düşürüldüğü saptandığında feragat beyanının bir hukuki netice doğurmayacağı gözetilerek işin esası hakkında bir karar verilmesi, aksi halde feragat doğrultusunda işlem yapılması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Temlik tarihinde murisin borç baskısı altında olduğundan söz edilemeyeceği, diğer icra dosyalarının ise murisin ölümünden sonra mirasçılarına karşı elektrik, su vb borçlar nedeniyle başlatılan takipler olduğu, ayrıca taşınmazın satış bedeli ile keşfen belirlenen rayiç değeri arasındaki fark bir bütün halinde değerlendirildiğinde murisin mirasçılardan mal kaçırma iradesi ile hareket ettiği-
Davacının inançlı istemi yazılı belge ile ispatlamamış olduğu, taşınmaz üzerindeki yapının satıştan önce yapıldığı ve satışın bu yapı ile birlikte olduğu ve kapsadığı, sonradan yapılmadığından, iyiniyetli yapı sahibinin haklarını talep etmesinin mümkün bulunmadığı- Senetle ispatın istisnasının "Altsoy ve üstsoy, kardeşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler" olduğu (HMK. mad. 203/a)- Muvazaa iddiası ve bina bedeli talebinin kabul görmemesi halinde terditli olarak, davalının murisine dava konusu taşınmazın geri alınması için ödediği bedelin faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep edilmiş olup, davalının murisi, davacının kayınbabası olduğundan ve tereke borçlarından mirasçılar müteselsilen sorumlu olup bir mirasçıdan talep edilmesi de mümkün olduğundan, davacının kayınbabasına verdiğini iddia ettiği meblağın, tanık anlatımları ile daha düşük olduğu ispatlanmış olduğundan, mahkemece, davacının ispatlanan bu miktarda alacak ve faizi yönünden talebin kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Davacı ile davalının fiilen ayrı yaşadıkları süreçte, dava konusu taşınmazın davalıya satıldığı, üçüncü kişinin borçlunun kızkardeşinin kocası olduğu ve borçlunun borca batık olduğu bir dönemde satışın yapıldığının davalıların da kabulünde olduğu, ivazlar arasında önemli oransızlık bulunduğunun sabit olduğu olguları birlikte değerlendirildiğinde, satışın aslında davacıdan mal kaçırma amacı ile yapıldığı davacının alacağını sonuçsuz bırakmaya yönelik olduğunun kabulü ile mahkemece, İİK. mad. 283 kıyasen uygulanarak davacının katkı payı alacağını temin etmek üzere bu alacak ve ferileri ile sınırlı olarak satış işleminin iptaline karar verilmesi gerektiği-
1. HD. 13.03.2017 T. E: 2014/20258, K: 1181-
Olayları bildirmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak görevlerinin mahkemeye ait olduğu- İ. sözleşmesinin taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil ettiği- Gayrimenkul rehni bakımından geçerliliği olan Medeni Kanunun mad. 873'ün inanç sözleşmelerine dayalı temlike konu taşınmazlar bakımından uygulama yeri olmadığı- İ. sözleşmesine ve buna bağlı işlemle alacaklı olan tarafın ödeme günü gelince alacağını elde etmek için dilerse teminat için temlik edilen şeyi “ ifa uğruna edim “ olarak kendisinde alıkoyabileceği ya da o şeyi, açık artırma yoluyla veya serbestçe satıp satış bedelinden alma yoluna da başvurabileceği- Sözleşme ile öngörülen ifa süresi içerisinde, sırf sözleşmeyi imkansız kılmak amacıyla muvazaalı olarak yapılan temliklerin yasal koruma altında tutulamayacağının izahtan vareste olduğu- Meri hukuk sistemimizde herhangi bir düzenleme olmamasına karşın inanç sözleşmelerinin kendine özgü bir müessese olup, öğreti ve uygulamada kabul edilegelen bir olgu olduğu- İ. sözleşmelerinin tarafları arasında, onların gerçek iradelerini ve akitten amaçladıklarını yansıtması bakımından geçerli olduğu, taraflarına Borçlar Kanunu çerçevesinde nisbi haklarını talep etme olanağını verdiği ve uygulamada bu meselenin 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İ.ları Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidildiği- İ. sözleşmelerinin bir yandan mülkiyeti nakil borcu doğurması bakımından tarafları bağlayıcı, diğer yandan, mülkiyetin naklinin sebebini teşkil etmesi açısından tasarruf işlemlerini bünyesinde barındıran sözleşmeler olduğu ve bu durumda koşulların oluşması halinde taşınmaz mülkiyetini nakil özelliğini taşıdığının kabulü gerektiği- İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatının şekle bağlı olmayan yazılı delil olduğu ve inanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesinin gerekli olduğu, bunun dışındaki bir kabulün, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamayacağı- Uyuşmazlıkta mahkemece belirtilen yönlerde inceleme ve değerlendirme yapılmış olmadığından inançlı işlem yönünde araştırma yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken değinilen yönler gözardı edilerek ve nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-
E.tmanın önlenmesi-ecrimisil birleştirilen dava ise, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat istekleri- Davacının karşılıklı edimler içeren inanç sözleşmesine dayanarak taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescilini isteyebilmesi için, öncelikle kendi edimini yerine getirmesi gerektiği (TBK. mad. 97)- Banka dekontlarının bir kısmında davalı- davacının ödeme yaptığı anlaşıldığından, dekontların yazılı delil başlangıcı kabul edilmesi gerektiği- Mahkemece ödemelere ve krediye ilişkin bilgilerin bankadan temin edilmesi, ödemelerin kim tarafından yapıldığının tespiti, tanık anlatımlarının değerlendirilmesi ve öncelikle inançlı işleme ilişkin uyuşmazlığın çözülmesi, daha sonra asıl dava bakımından TBK 97. maddesi de değerlendirilerek karar verilmesi gerektiği-