Muvazaalı uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesinin davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu- Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesinin büyük önem taşıdığı ve ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk olduğu- Mirasbırakanın temlikteki gerçek iradesinin davalı torunlarının kendisine bakması amacını taşımadığı, davalı torunlarına mal kaçırma kaydıyla hareket ettiğinin kabulü gerekeceğinden davacının miras payı oranında tapu iptali ve tescil istemli talebinin kabulüne karar verilmesi, bu hususun kesinleşmesinin beklenilmesi sonrasında ölünceye kadar bakma akdine konu taşınmazların da tenkis hesabında terekeye dahil edilmesi suretiyle bilirkişi raporu alınması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Her bir istek hakkında taraflara yüklenen borç ve tanınan hakları sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi ve infaza imkan sağlayacak içerikte bulunmasının zorunlu olduğu-
Muris muvazaası hukuksal nedeni yönünden gerekli inceleme ve araştırmanın yapılması, taraf delillerinin toplanması, miras bırakanın temlikteki gerçek iradesinin duraksamaya yer bırakmayacak nitelikte ortaya konması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve soruşturmayla yetinilerek yazılı şekilde karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-
İlave tediye ücreti alacağı- İşverenler arasında muvazaalı biçimde asıl işveren alt işveren ilişkisi kurulmasının önüne geçilmek amacıyla İş Kanununun 2 nci maddesinde bazı muvazaa kriterlerine yer verilmişse de, bunların aksi kanıtlanabilen kanunî karineler olduğu-Davacının davalı işyerinde muvazaa tespiti yapılan dönem sonrası işe girdiği, muvazaa tespitinin temizlik işi dışındaki işlerde çalıştırılan işçileri kapsadığı, davacı tanık beyanı haricinde taraflar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğuna ve/veya davacının asıl iş kapsamındaki hangi işlerde çalıştırıldığına ilişkin bir delil bulunmadığı anlaşıldığından, bozma sonrası mevcut delil durumu ve dosya kapsamı nazara alınarak davanın reddi gerektiği-
Dava konusu taşınmazın yargılama sırasında imar uygulaması gördüğü ve bir parselin kaydının kapatılarak, farklı numaralı parsellerin oluştuğu görüldüğü halde infaz kabiliyeti olmayacak şekilde sayfası kapatılan pasif kayıt üzerinden karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-
24.12.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5272 s. Belediye Kanunu ve 13.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 14. ve 15. maddeleri ile 5393 Sayılı Kanun'un 67. maddesi uyarınca belirtilen işlerin hizmet alım yoluyla üçüncü kişilere gördürülmesinin mümkün olduğu- Sözü edilen düzenlemeler ile asıl işin tamamı ya da bir kısmı 4857 sayılı Kanun'un 2. maddesinde öngörülen sınırlamalara tabi olmaksızın alt işverene verilebileceği ve bu durumda sadece 4857 s. K. mad. 2/7 ve TBK. mad. 19 çerçevesinde muvazaa denetimi yapılabileceği- 24.12.2004 tarihinden itibaren asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kanuna uygun olarak kurulduğu ve muvazaaya dayanmadığı anlaşıldığından 12.08.2004 - 24.12.2004 tarihleri arasındaki dönem bakımından asıl-alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayalı olup olmadığının tespiti ise dava zamanaşımı nedeniyle 08.06.2007 öncesi ilave tediye alacağı zamanaşımına uğradığı için sonuca etkili olmayacağı-
Mirasbırakanın uyuşmazlığa konu olan taşınmazı davalıya temlik etmesi için dava dışı vekalet verdiği, vekaletin kötüye kullanılması sonucu dava konusu taşınmazların davalıya devredildiği, bu haliyle mirasbırakanın gerçek iradesinin diğer mirasçılardan mal kaçırmaya yönelik olduğu hususunun açıkça saptanamadığı, murisin verdiği vekalet yetkisi kullanılarak vekil tarafından davalıya temliklerin yapıldığı kanaatine varıldığından muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Satış sebebiyle murise bir para ödenmediğine göre, mirasbırakanın alım gücü bulunmayan ve birlikte yaşadığı eşine yapmış olduğu temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla gerçekleştirildiği, davalıyı korumak ve kollamak amacıyla bu devirlerin yapıldığı kabul edilmesi gerektiği-
Sırf bedeller arasındaki aşırı nispetsizliğin muvazaa durumunun tek başına delili sayılamayacağı, o halde;davacı tarafından isimleri bildirilen tanıkları da dinlenmek ve tüm deliller bir arada değerlendirilmek sureti ile mirasbırakanın gerçek iradesinin saptanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olmasının doğru olmadığı-
Feragatin kesin hükmün hukuki neticelerini doğurduğu ve karar kesinleşinceye kadar her zaman yapılmasının olanaklı olduğu- Birleştirilen davanın ayrı bir dava niteliğinde olmasından asıl davadaki müdahil davacıların talebiyle ilgili bu dosya üzerinden karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmesinin isabetsiz olduğu-