Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa tenkis istemine ilişkin davada, davacı tarafından isimleri bildirilen tanıklar dinlenmeden sonuca gidilmesinin isabetsiz olduğu- Asıl dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davası olup davaya konu taşınmaz hakkında ortaklığın giderilmesi davası, kentsel dönüşüm uygulaması ya da kamulaştırma işlemi bulunmadığından, tespit davası açılmasında güncel hukuki yarar bulunduğundan söz edilemeyeceği- Asıl davada davalı olan tarafa, tespit davasını açması için süre verilmesinin hatalı olduğu (HMK. mad. 24/2)-
Çekişme konusu taşınmazlarda davacıların miras payları oranındaki değer üzerinden harç alınması gerekirken taşınmazların tamamının değeri üzerinden harca hükmedilmiş olmasının yanlış olduğu-
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaanın, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü olduğu, söz konusu muvazaada miras bırakanın gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istediği, ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devrettiği, bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l/4/1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213.(6098 sayılı T.B.K. 237) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilecekleri-
Dinlenen tanıklar işlemin satış değil bağış olduğunu ve bedel alınmadığını bildirmişlerse de; davalı, bir resmi kurum olup, bedelin ödendiği dosyadaki bilgi ve belgelerle sabit olduğundan bu resmi belgeler karşısında soyut içerikli olan tanık beyanlarına itibar edilmesinin mümkün olmadığı; mirasbırakanın mal kaçırma amacıyla hareket etmediği ve temlikin gerçek satış olduğu-
Taşınmazların dava dilekçesinde gösterilen değeri üzerinden nispi harç alınmış olup, yapılan keşifle taşınmazların dava tarihi itibariyle belirlenen değeri farklı olduğundan, tapu iptal ve tescile konu taşınmazların keşifle belirlenen bedeli üzerinden hesaplanacak nispi peşin harcın eksik kalan kısmı tamamlatılmadan, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin davada, muvazaalı temliklerin ileri sürülmesinin ancak yazılı delillerle mümkün olacağı-
İ.lı işlem hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil istemine ilişkin davada, davacı iddiasını kredi sözleşmesine dayandırdığından, davacının taşınmazı temlik ettiği kişinin satış nedeniyle kredi kullanıp kullanmadığı hususunun davacıya da sorularak açıklığa kavuşturulması, inançlı işlemin belgesi niteliğinde yazılı belge ya da yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge olup olmadığı hususunun araştırılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Davacının boşanma davası sonucunda oluşacak alacağın tahsilini sağlamak bakımından, davalılar (eski eşi ve annesi) arasında muvazaalı olarak yapılan işlemin iptali için davayı açmakta hukuksal yararı bulunduğu- Bu davanın asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği-
İ.lı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların isbatının, şekle bağlı olmayan yazılı delil olduğu; inanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin, sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gerektiği ve bunun dışındaki bir kabulün, 5.2.1947 tarihli, 20/6 sayılı İ.ları Birleştirme Kararının kapsamının genişletilmesi, hem de taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından, kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamayacağı-
Davacının kendisinin alacağını akim bırakan bir işleme karşı, takip yapılmamış olması, İİK mad. 284'teki hak düşürücü sürenin geçmiş olması gibi değişik düşüncelerle BK'nın 18.(yeni 19.) maddesine dayalı olarak bir dava açabileceği gibi, aynı işlem için İİK 277 vd. maddelerine göre bir tasarrufun iptali davası açmasının da mümkün olduğu, somut olayda ise davacının bu seçimlik haklarından TBK'nin 19. maddesine dayalı iptal yolunu seçtiği dava dilekçesinden anlaşıldığı- TBK. mad. 19 uyarınca muvazaalı işlemin iptaline ilişkin açılan davalarda, davacının borçludan bir alacağının bulunması yeterli olup, takip yapması veya bu takibin kesinleşmesine gerek olmadığı-