Murisin borçlarını kapatmak maksadıyla davalı üzerinden taşınmazlarını üçüncü kişilere devrettiği ve kardeşinin taşınmazlardaki paylarına karşılık da bir kısım dava konusu taşınmazları davalı üzerinde bıraktığı, mal kaçırma amacının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
Tapu sicillerinin tutulmasının kamu düzeni ile ilgili olup, hakimin doğru sicil oluşturmakla yükümlü olduğu- Doğru sicil oluşturulabilmesi için yenilenen parsel numaraları üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken sayfası kapatılan eski kadastral parsel numaraları üzerinden karar verilmesinin doğru olmadığı-
Tavzih yoluyla hüküm değiştirilemeyeceği gibi, hakimin tavzih yolu ile hükümde unutmuş olduğu talepler hakkında karar verip, bunu hükmüne ekleyemeyeceği, mahkemece karar verilip, yargılamadan el çekildikten sonra dosya yeniden ele alınarak vekalet ücreti, ve harç ile ilgili bir hüküm kurulmasına yasal olanağın olmadığı, yerel mahkemece nispi karar ve ilam harcının ve vekalet ücretinin miktarına ilişkin hüküm fıkraları ek karar ile değiştirilmiş olup bu hususun 6100 sayılı HMK. nun 304. ve 305. maddeleri uyarınca açıkça yasaya aykırılık teşkil ettiği-
Mirasbırakanın, kızının ölümünden sonra çekişme konusu taşınmazda oturmak istemediği için taşınmazı satmak istediği, taşınmazın bir süre emlakçıda ilanda kaldığı, davalının da birikimi ile taşınmaz satın almak istediği için çekişme konusu taşınmazı devraldığı, davalının o tarihte alım gücünün bulunduğu, tanığın beyanından, satıştan sonra kendilerine bedel olarak 10.000,00 TL’ nin verildiği ve mirasbırakanın terekesinde üç adet daha taşınmaz bulunduğu gözetildiğinde temlikin mal kaçırma amaçlı yapılmadığının anlaşılacağı ve davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-
01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararı uyarınca, mirasbırakanın asıl amacı bağış olduğu halde, mirasçısından mal kaçırmak için tapu sicilinde satış göstermek suretiyle yaptığı temliklerde görünürdeki satış aktinin muvazaa nedeniyle, gizlenen bağış aktinin ise şekil noksanlığı yönünden geçersiz olacağı- Mirasbırakan tarafından tapusuz taşınmazların zilyetliğinin devri suretiyle gerçekleştirirken geçerli işlemlere karşı 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı- Mirasbırakanın sağlığında, gerek 3. kişiden parasını ödeyerek almak suretiyle ve gerekse tarafından yaptığı bağış niteliğindeki kazandırmaların mirasbırakanın ölümünden sonra saklı payların zedelenmiş olduğunun saptanması halinde tenkise tabi tutulacağı-
Mirasbırakan tarafından yapılan 26/05/2010 tarihli temlikte devredilen 1/2 pay üzerinden davacıların miras payları oranında tapu iptal ve tescile karar verilmesi gerekirken, davalı eşin tüm payını kapsar şekilde hüküm kurulması ayrıca davacıların miras payı gözetilmeden taşınmazın tamamının değeri üzerinden harç alınmasının isabetli olmadığı-
Murise ait veraset ilamına göre davaya konu taşınmaz yönünden tüm mirasçılar adına payları oranında tescil hükmü kurulması gerekirken ölü kişi adına tescil kararı verilmiş olmasının hatalı olduğu-
Muvazaalı uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesinin, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu- Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması ve doğru şekilde değerlendirilmesinin büyük önem taşıdığı- Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk olduğu- TMK. mad. 6 uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olayların varlığını ispatla yükümlü olduğu- 6100 sayılı HMK. mad. 190/1 gereğince ispat yükünün kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olduğu-
Muvazaalı uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesinin davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu- Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması ve doğru şekilde değerlendirilmesinin büyük önem taşıdığı ve bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri,toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı,satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark,taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk olduğu-Belirtilen ilkeler ve olgular çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılması,iddia ve savunma doğrultusunda taraf delillerinin toplanması,çekişmeli taşınmaz payının satış tarihindeki gerçek değerinin tespiti için mahallinde keşif yapılarak uzman bilirkişiden rapor alınması ,miras bırakanın elinde bulunan malvarlığının miktarı ile temlik edilen payın tüm malvarlığı içindeki oranının belirlenmesi,murisin ve davalıların işlem tarihindeki sosyal ve ekonomik durumlarının yöntemince saptanması ,özellikle,tarafların kardeşi olan davalı tanığının dinlenilmesi, mirasbırakanın taşınmazlarını satmasını gerektirecek haklı ve geçerli bir nedeninin bulunup bulunmadığının , mirasbırakanın asıl amaç ve iradesinin duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması, toplanmış ve toplanacak tüm delillerin değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-
Birleştirilen davada davacının akitte tanık olarak yer almasının muvazaalı işlemi bildiği ve miras hakkından vazgeçtiği anlamına gelmeyeceği- Birleştirilen dava yönünden, olumlu - olumsuz bir karar verilmemiş olmasının doğru olmadığı- Hükmün gerekçe kısmında, muvazaa olgusu kabul edilerek davacının davayı açmasının TMK. mad. 2'ye uygun olmadığı ve hükümde davanın ispat edilemediği gerekçesiyle birleştirilen davanın reddine karar verildiği belirtilip, hükmün gerekçesi ile gerekçeli karar arasında çelişkisi yaratılmış olmasının doğru olmadığı-