Uyuşmazlık, davalı sigorta şirketi tarafından karayolları motorlu araçlar zorunlu mali sorumluluk sigortası (ZMSS) poliçesi ile teminat altına alınan aracın yaya konumundaki davacılar murislerine çarpması sonucu vefat nedeniyle uğradığı destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat talebine ilişkindir...
Mirasçılık belgesinin iptali istemi- Usuli kazanılmış hak- Murisin Suriye vatandaşı, davalı mirasçıların ise Türk vatandaşı olduğu somut olayda, Suriye uyruklu kişilerden Kanun gereğince miras hakkı kazanan Türk vatandaşlarının miras haklarına 1062 sayılı Kanun ve bu Kanuna dayanılarak çıkarılan 1939, 1942, 1957 ve 1966 tarihli kararnamelerle herhangi bir sınırlandırma getirilip getirilmediği-
Takip ile ilgisi olmayan borçlu durumunda olmayan şahısların kişisel kimlik bilgileri ve sorgulama yapılması icra müdürlüğünün görevi olmasa bile iş bu dosyada alacaklı tarafça borçlunun babasının T.C. kimlik numarası ve bilgilerini bildirmekle icra müdürlüğünce bu durumun UYAP kayıtlarından teyit edilmesi mümkün olup babasının ölümüyle mirası mirasçıya geçeceğinden murisi adına kayıtlı mallarının tespitinde alacaklının hukuki yararı bulunduğundan icra müdürlüğünce talebin kabulü yerine reddinin doğru olmadığı-
Önalım davası mirasçılardan sadece biri tarafından kendi adına tescil isteğiyle açılmışsa da, davacı tarafa verilen süre üzerine, davacı dışındaki mirasçıların davacı vekiline verdikleri vekâletnameler ile davacının eldeki davayı açmasına ve önalım hakkına konu payların onun adına tesciline muvafakat ettiklerinden, önalım hakkına konu payın davacı mirasçı adına tescili konusunda mirasçıların kendi aralarında TMK 702/2'ye uygun biçimde oy birliğiyle karar vermiş oldukları- "Davacının kendi adına tescil isteğiyle açtığı bu davanın tereke adına açılmış bir dava olarak kabul edilemeyeceği, diğer mirasçıların muvafakatinin ancak tereke adına dava açılması için yeterli ve gerekli olduğu, önalım davasının tereke adına açıldığının kabul edilebilmesi için tescil talebinin de tereke adına yapılması gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Taraflar arasında imzalanan düzenleme şeklinde kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin tarafı olan arsa sahibi murisin davalı dışındaki diğer mirasçılarına da dava açılarak eldeki dava ile birleştirilmesi için davacı vekiline süre verilmesinin gerektiği-
Elbirliği (iştirak) hâlinde mülkiyette, ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu- Davacının murisi adına kayıtlı tapu tahsis belgesine dayanarak, miras ortaklığı adına tapu iptal ve tescil istemiyle dava açtığı tartışmasız olup, elbirliği (iştirak) hâlinde mülkiyet söz konusu olduğunda; davaya katılmayan ortakların olurlarının alınması ya da miras şirketine atanacak temsili aracılığıyla davanın sürdürülmesi; bu yolla davanın görülebilirlik koşulu yerine getirildikten sonra davanın esası hakkında hüküm kurulması gerektiği- Davacı tarafından açılan davanın derdest olduğu, davadan haberdar olan diğer mirasçıların da davaya icazet vermedikleri anlaşıldığından, mahkemece, davacının talebi doğrultusunda terekeye temsilci tayin edilmesi gerekirken "davanın reddine" karar verilmesinin hatalı olduğu-
Mirasbırakanın noterde .düzenlenen vasiyetname ile davalının mirasçı olarak atandığı, miras ortaklığı devam ettiği sürece, davaya konu bankadaki para üzerinde bulunan elbirliği mülkiyetinin devam edeceği, tarafların elbirliği hissedarları olarak birlikte müracaatı olmadığı takdirde elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyetine çevrilmesine dair bir dava da bulunmadığından elbirliği ortaklığı sona ermemiş olup, mahkemece terekenin tasfiyesine yol açılacak şekilde tavzih kararı verilmesinin doğru olmadığı-
Davacıların murisine 5510 s. K. mad. 102/1-b (mülga 506 s K. mad.140/1-a) uyarınca verilen idarî para cezası yönünden, "ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesinin" uygulanması gerektiği- Hukuka aykırı eylemi nedeniyle idarî yaptırıma tâbi tutulan murisin ölümüyle idarî para cezasının tahsil kabiliyeti ortadan kalktığından, cezanın mirasçılara geçen borç olarak kabul edilmesi ve bunun sonucu olarak da davacı mirasçılar hakkında takip yapılmasının mümkün olmadığı-
. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; öncelikle, dava konusu 644, 687, 811, 821, 823, 838, 867, 873, 874 ve 1096 parsel sayılı taşınmazların dava tarihinden önce kamulaştırılarak 13.06.2000 tarihinde Hazine adına tescil edildiği, dolayısıyla bu taşınmazlarda davalılar ya da murislerinin kayıt maliki olmadıkları gözetilerek, anılan taşınmazlar hakkındaki davanın, davalıların taraf sıfatı nedeniyle reddinin gerekip gerekmediği, Diğer taşınmazlar bakımından ise somut olayda kök muris A. Alyüz’ün 08.03.1968 tarihli resmî akitle oğulları (davalıların murisleri) M. A. Alyüz ile H. Alyüz’e temlik ettiği 38 adet taşınmaz nedeniyle davacının 1982 yılında tenkis isteğiyle açtığı davadan 15.04.1985 tarihinde feragat etmesi, feragat tarihinden önce 1000 parsel sayılı taşınmazın 12.04.1985 tarihinde M. A. Alyüz ile H. Alyüz tarafından davacıya satış suretiyle temlik edilmesi, yine 3469 parsel sayılı taşınmazda muristen intikal eden 8/12 payın da 02.12.1994 tarihinde davacıya devredilmesi olguları ile dinlenen tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde, davacının dava konusu taşınmazların paylaşımı konusunda kardeşleri (davalıların murisleri) ile anlaştığının kabul edilip edilemeyeceği, tüm bu süreç ve aradan uzun yıllar geçtikten sonra bu defa muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak eldeki davayı açmış olmasının dava açma hakkının kötüye kullanılması niteliğinde sayılıp sayılamayacağı, Burada varılacak sonuca ve dava dilekçesi içeriğine göre 08.03.1968 tarihli resmi akitle devri yapılan tüm taşınmazlar hakkında dava açıldığı, resmi akitte ise Durhasan Köyünde bulunan taşınmazların parsel numaralarının 93, 96, 206, 232, 423, 751 ve 765 olmasına rağmen dava dilekçesinde 92, 95, 205, 231, 422, 750 ve 764 olarak yazılı olduğu ve bu taşınmazların dosya arasına alınan tapu kayıtlarına göre davanın tarafları ve murisleri ile bir ilgisinin bulunmadığının anlaşılması karşısında, parsel numaralarındaki hata hakkında davacı tarafın herhangi bir düzeltme talebi olmadığından mahkemece Durhasan Köyünde bulunan taşınmazların resmî akitte yazılı parsel numaralarına göre tapu kayıtları getirtilmeden karar verilmesinin isabetli olup olmadığı, bu bağlamda doğru tapu kayıtları getirtilerek taşınmazların davalılar ya da murisleri adına kayıtlı olup olmadığının tespiti sonrasında hem bu taşınmazlar hem de dava konusu (644, 687, 811, 821, 823, 838, 867, 873, 874 ve 1096 parsel sayılı taşınmazlar ile davacının temyiz istemi reddedildiğinden hakkında daha önce verilen ret kararı kesinleşen 1000 parsel sayılı taşınmaz dışındaki) diğer taşınmazlar bakımından kök muris A. Alyüz tarafından 08.03.1968 tarihinde satış suretiyle yapılan temlikin 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığının incelenerek, oluşacak sonuca göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği-
Tapu iptali ve tescil davalarının da iptali istenen tapu kayıtlarında malik ya da malikler kim ise o kişi veya kişiler taraf gösterilerek açılması gerektiği; çünkü açılan davanın kabulü durumunda kurulan hükmün tapuda infazı, hüküm ancak kayıt maliki hakkında kurulmuş ise mümkün olduğu- Dava konusu taşınmazlarda davalılar ya da murislerinin kayıt maliki olmadıkları, dolayısıyla davalıların taraf sıfatının bulunmadığı gözetilerek bunlar hakkındaki davanın sıfat yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği, davanın esası hakkında hüküm kurulmuş olmasının doğru olmadığı-Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması hâlinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına- Doğru taşınmazlar hakkında dava açılmasına rağmen parsel numaralarının maddi hata sonucunda yanlış yazıldığı durumda, yerel mahkemece resmî akitte yazılı parsel numaralarına göre doğru tapu kayıtları getirtilmeden karar verilmesinin isabetli olmadığı- Davacının açtığı tenkis davasından feragat etmesi, feragat tarihinden önce 1000 parsel sayılı taşınmazın davacıya devredilmesi, açtığı tapu iptali ve tescil davasını takipsiz bırakması ve yine 3469 parsel sayılı taşınmazda kök muristen intikal eden 8/12 payın 02.12.1994 tarihinde davacıya devredilmesi olguları ile dinlenen tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde, davacının 3469 parseldeki payı mirasçılar arasında rızai taksime konu edilen taşınmazlardaki miras payı karşılığında aldığı ve dava konusu taşınmazlarla bir ilgisinin bulunmadığı anlaşıldığından davacının dava hakkını kötüye kullanıldığının kabul edilemeyeceği-