Davalıların çekişme konusu taşınmazda davacıya ait taşınmazı işgal ederek kullandıkları iddiasına dayalı olarak açıldığına, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil talebinde bulunulduğuna göre anılan isteğin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerinden kaynaklandığı ve uyuşmazlığın çözümünün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 2/1. maddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesinin görevinde bulunduğu- Dava dilekçesi tebliğ edilmeden dosya üzerinden tensiben görevsizlik kararı verilmesinin HMK'nin 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık oluşturduğu-
Tarafların gösterdiği deliller toplanmadan karar verilmesinin, hukukî dinlenilme hakkının ihlali olduğu-
Haksız fiil nedeniyle uğranılan maddi zararın tazmini istemine ilişkin davada, bilirkişi raporları yargılama aşamasında davalıya usulüne uygun şekilde tebliğ edilmediği, 6100 sayılı HMK'nın 27. maddesi anlamında davalının hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilerek davanın sonuçlandırılması ve esasa ilişkin hüküm tesis edilmiş olması usule aykırı olup, davalıya bilirkişi raporlarının usule uygun şekilde tebliği yapıldıktan sonra savunma hakkı tanınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
Muhdesatın tespiti istemine ilişkin davada; hukuki dinlenilme ilkesi ışığında, davalı Hazine'ye, dava dilekçesinin tebliğ edilmediği, tensip zaptı ile birlikte tahkikat duruşma günü tayin edilip usulüne uygun taraf teşkili sağlanmadan keşif icra edildiği, taşınmazın kamulaştırma sahası içinde kalıp kalmadığının tespiti yapılmadan kabul kararı verildiği görülmüş olup; davalı Hazine'nin savunma hakkının ihlal edilip, eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Yapılan ceza yargılamasında, savunması alınmadan başvurucu aleyhine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından karar verilmesi nedeniyle; savunma hakkının ihlal edildiği, bu durumda savunma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu-
Mirasçılık belgesine göre davalının 25.09.2013 tarihinde öldüğü, eldeki davanın 22.11.2012 tarihinde açıldığı ve 23.01.2014 tarihinde karara bağlandığı, davalının mirasçılarının davaya dahil edilmediği anlaşılmakta olup; bu halde, ölü davalının mirasçılarının davaya dahil edilmesi suretiyle taraf teşkilinin sağlanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
Davalıya usulüne uygun tebligat yapılıp savunma hakkı tanınmadan, davalının yokluğunda yargılama yapılıp karar verildiği ve kararın da yine X adresine çıkarıldığı ve yine tebligatın “muhatap adreste tanınmadığından merciine iade” edildiği anlaşılmış olup; Anayasa'nın 36'ncı ve HMK'nın 27'inci maddeleri uyarınca, taraflar dinlenmeden, iddia ve savunmalarını beyan etmeleri için Tebligat Kanunu ve Yönetmeliği’ne uygun şekilde davet edilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğundan adil yargılanma hakkı ve hukuki dinlenilme hakkına aykırı olduğu, bu itibarla usulüne uygun şekilde tebligat yapılıp savunma hakkı tanınmadan hüküm tesisinin doğru görülmediği- 6502 s. K.'un 70/6 maddesine göre; "Tüketici hakem heyetlerinin tüketici lehine verdiği kararlara karşı açılan itiraz davalarında, kararın iptali durumunda tüketici aleyhine, avukatlık asgari ücret tarifesine göre nispi tarife üzerinden vekalet ücretine hükmedilir." hükmünü havi olup, davalı aleyhine nispi tarife üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
Mahkemece, HMK'nin 181. maddesinde kısmi ıslah için 1 haftalık süre verileceği ve süresi içinde ıslah yapılmaması halinde hiç ıslah yapılmamış gibi davaya devam edileceğinin açıkça hükme bağlanması ayrıca; HMK'nin 90 maddesinde kanunda belirtilen sürelerin kesin olması ve davalı vekilinin aynı yönde itirazda bulunması nedeni ile davacı vekilinin 20.02.2015 tarihli ıslah işleminin hiç yapılmamış olduğu kabul edilerek, taleple bağlılık ilkesi gereğince toplam 27.431,00 TL ecrimisilin davalıdan tahsiline karar verilmiş ise de; bu görüşe katılma olanağı bulunmadığı, şöyle ki; davacı tarafa 12.02.2015 tarihli celse de, davasını ıslah edecek ise, ıslah talebinin iki haftalık süre de verilmesi konusunda ihtarat yapıldığı, davacı tarafça iki haftalık süre içinde dava ıslah edildiği, bu durumda; mahkemece verilen süre usulüne uygun olmadığı gibi, mahkemece davacıya ıslah için iki haftalık süre verilmiş olmasına ve verilen süre içerisinde dava ıslah edilmesine rağmen, davacının hukuki dinlenilme ve adil yargılanma hakkı ihlal edilerek, ıslah için kanunda belirlenen kesin sürenin 1 hafta olması ve bu süre geçirildikten sonra davanın ıslah edilmiş olması nedeni ile ıslah dilekçesi gözönüne alınmayarak yazılı şekilde karar verilmiş olmasının bozmayı gerektirdiği-
Ecrimisil, kiraz ağaçlarından yola çıkılarak hesaplanmış ise de; dava konusu dört parça taşınmazın tapuda tarla niteliğiyle kayıtlı olduğu, fiili durumda taşınmazların üzerinde kiraz ağaçları bulunmakla birlikte dosya kapsamındaki tüm bilgi, belge, iddia, savunma, taraf ve tanık beyanlarından kiraz ağaçlarının davalı tarafça diktirildiği sabit olup, taşınmazların "tarla" vasfı yerine davalı tarafından diktirilen kiraz ağaçları üzerinden davacı paydaşlar lehine ecrimisil hesaplanmasının yerinde olmadığı- Mahkemece; öncelikle taşınmazların "tarla" olarak yerleşik uygulamaya uygun şekilde belirlenecek ecrimisil bedeli üzerinden davacıların pay oranları gözetilerek alacak miktarının hesaplanması, bu hususta tarım arazilerin haksız kullanımı nedeniyle ürün esasına göre talep varsa, bu konudaki resmi verilerin getirtilmesi, taşınmazın bulunduğu bölgede ekilen tarım ürünlerinin neler olduğu tarım il veya ilçe müdürlüğünden sorulması, ekildiği bildirilen ürünlerin ecrimisil talep edilen yıllara göre birim fiyatları ve dekara verim değerleri, hal müdürlüğünden ilgili dönem için birim fiyatların getirtilmesi, bölgede münavebeli ekim yapılıp yapılmadığı, taşınmazın nadasa bırakılıp bırakılmadığının tespit edilmesi gerektiği-
Davacı vekilinin dava dilekçesinde, davaya konu taşınmazın 2.627,50 m2 alan üzerindeki muhdesata ilişkin talepte bulunduğu halde mahkemece, davaya konu taşınmazın 3.350,59 m2 kısmında yer alan muhdesatların davacıya ait olduğunun tespitine karar verildiği anlaşıldığına göre; davacının talepte bulunduğu alan üzerinde yer alan muhdesatların belirlenerek bu muhdesatlar hakkında karar verilmesi gerekirken taleple bağlılık ilkesine aykırı olarak yazılı şekilde hüküm verilmesinin doğru olmadığı-