Yayının bütünü gözetildiğinde, davacının Şeyh S.’in torunlarından olduğunun yazılması bütün içinde bir ayrıntıdan ibaret olup kişilik hakkına saldırı niteliği taşımayacağı-
Dava konusu e-mail’de davacının kastedildiği ve içeriği itibariyle davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu, e-mail’in liste üyelerine yanlışlıkla gönderilmesinin tazminat miktarının belirlenmesinde dikkate alınacağı-
Gerek yazılı ve gerekse görsel basının, işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de koruması gerektiği; basının objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapacağı, o anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayımından da basının sorumlu tutulamayacağı, dava konusu yayında davalıların davacı ile ilgili iddiaları kanıtlayamadığı, davacının kişilik haklarına saldırının gerçekleştiğinin kabulü ile olaya uygun düşecek miktarda bir manevi tazminata karar verilmesi gerektiği-
Davaya konu olan ibarelerin bir bütün olarak değerlendirildiğinde karşı tarafın söz ve davranışları arasındaki çelişkinin vurgulandığı, sözlerin kullanılış itibarı ile kesin bir yargı içermediği, sözlükteki anlamların dışında halk arasında söylenen kelimelere ilişkin tazminat isteminin reddi gerekeceği-
Söz konusu dava yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkin olup ‘re'sen araştırma kuralı’ değil, ‘delillerin taraflarca hazırlanması’ ilkesinin uygulanması gerektiği-
Davacıların da içinde yer aldıkları anılan Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararına karşı oy yazan üyelerin ilmi ve hukuki niteliği olan gerekçeler yerine ideolojik saplantılarını ortaya koydukları, tarafsız, hukuku evrensel değerlere göre özgürlükçü biçimde yorumlama yeteneğine sahip olamadıkları, kısa süre içinde tasfiye edilecekleri ileri sürülerek hakaret edildiği, toplumun belli bir kesimine karşı hedef olarak gösterilmek suretiyle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu, bu yüzden davacılar lehine uygun miktarda manevi tazminat takdirinin gerektiği-
Kişilik hakları saldırıya uğrayan kimsenin; davalının ikametgahı mahkemesinde veya haksız fiilin işlendiği yer mahkemesinde ya da kendi oturduğu yer mahkemesinde de dava açabileceği-
Bir yerin vakfın genel sınırları içerisinde olmasının o yerin vakıf malı olduğunu göstermeyeceği ayrıca vakfedilen mallar arasında bulunduğunun ispat edilmesinin gerekeceği-
Dosyadaki delillerin değerlendirilerek davalının eyleminin hukuka aykırı olup olmadığı ve böylece davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulup bulunulmadığı takdirinin ceza davasının sonucu beklenmeden görüşülüp sonuca varılmasının belirtilen gerekçelerle usul ve yasaya uygun olduğu-
Akit tarihinde davacının tasarrufa ehil olup olmadığı yönünde bir araştırma yapılarak tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi suretiyle karar verilmesinin gerektiği-