Davacının konumu ve siyasi kişiliği nedeniyle eleştirilmesi ve hatta bu eleştirinin sert bir dille yapılması hukuka aykırılık oluşturmaz; dava konusu edilen yayın bu kapsamda incelendiğinde yapılan değerlendirmeler sırasında ullanılan ifadeler, olayın gelişim biçimi ile gösterdiği özelliklere ve anlatılmak istenen amaca uygun olduğundan dava konusu yayın olay tarihinde beliren görünür duruma uygun olup genel anlamda eleştiri sınırları içerisinde kaldığından davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmayacağı-
Davalının televizyon programında söylediği sözlerin, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturup, siyasi eleştri sınırlarını aşmasına, davalının ifade tarzının üslup üzerine yapılmış bir eleştiri olarak mütaala edilememesine, davalının konuşmasında yer alan ifadelerde gerekli, yararlı ve ilgili olmayan nitelemeler ve yorumlar yapılmış olmasına, kamuoyunda husumet ve kuşku yaratıcı, Başbakan olan davacıya güven zedeleyici bir üslubun ve eleştiriyi aşan ifadelerin kullanılıp, bu ifadelerin amacını aşmasına, davacının sosyal kişilik değerlerine ve açıkça kişilik haklarına saldırı teşkil etmesine göre, davacı lehine manevi tazminata hükmedilmiş olmasının usul ve yasaya uygun olduğu-
Türk Medeni Kanununun 27. maddesi hükmüne göre haklı nedenin varlığı halinde, soyadın değiştirilmesi mümkün olup Yargıtay uygulamalarında, kişinin toplum içerisinde bilinip tanındığı soyadı ile anılmayı ve onu kayden de taşımayı istemesinin haklı neden teşkil edeceği-
Davalının yaptığı şikâyetin sadece kamu görevlisine yönelik bulunması, kamu görevlisinin haksız mal edindiği ileri sürülerek bu malvarlığını akrabaları üzerine geçirdiğinin şikayet edilmesi ve davacının ismi belirtilerek bir şikayet bulunmaması gözetildiğinde, dilekçenin davacıya yönelik eleştiri niteliği taşıdığı, davacının kişilik hakkına saldırı oluşturmadığı sonuç ve kanaatine varıldığı-
haberin yayın tarihi itibari ile güncel bir haber olduğu, eleştiri sınırları içinde olup kişilik haklarına saldırı oluşturacak unsurlar içermediği, yayındaki habercilik tekniği gereği yan unsur olarak nitelendirilebilecek ayrıntılar nedeniyle gerçeklik unsuru bulunmadığından söz edilerek davalıların manevi tazminatla sorumlu tutulmalarının usul ve yasaya uygun düşmeyeceği-
Davalının yazdığı bu sözcüklerin o davada iddia ve savunma sınırlarını aştığı, davacının akıl sağlığının incelenmesinin istenmesinin kişilik hakkına saldırı oluşturduğu-
Hükümetin başı olarak başbakanlık görevini yürüten davacının kişilik haklarının doğrudan hedef alınmadığı, davacının adının konuşma öncesinde basında genişçe yer almış bulunan mal varlığı ile ilgili iddialar nedeni ile geçtiği, davalının gazeteci yazar sıfatı ile yaptığı konuşma sırasında bu iddialarla ilgili düşünce açıklamasında bulunarak eleştirilerini dile getirdiği, konuşmanın tümü itibariyle davacının kişiliğine yönelik saldırı bulunmadığı-
Davalılar tarafından Cumhuriyet Savcılığına verilen şikayet dilekçesinde “yağma” kelimesi kullanılmış ise de dilekçe içeriğinde yer alan olayların oluş şekline ilişkin açıklamalardan bunların yağma suçunu oluşturmadığının, nitelendirmenin hatalı yapıldığının anlaşılmış olmasına, davalıların kendi hatalı hukuki nitelendirilmeleri sonucu ifade ettikleri suç vasfı nedeniyle şikayet hakkının sınırlarının aşılmadığı-
Aynı üniversitede öğretim üyesi olan davalının, yukarıda açıklanan olguları eğitim düzeyi ve görev alanı içerisinde doğru bir biçimde değerlendirmeyerek, haksız kazanç sağlama çabası olarak değerlendirilmesi hukuka aykırı olduğundan davacıların kişilik haklarına saldırı oluşturduğu-