Davalı erkeğin kusurlu davranışları yanında, davacı kadının da eşini sevmediğini söylediği, eşine sen erkek misin, adam mısın dediği anlaşıldığından boşanmaya sebebiyet veren olaylarda tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerektiği ve davacı kadın lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilemeyeceği-
Tanık beyanlarında erkeğin kadına sarf ettiği " Allah belanı versin, lanet olsun, defol git, deyyusun kızı" gibi sözler davalı kadının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğinden TMK. mad. 174/2 uyarınca davalı kadının manevi tazminat talebinin kabulü gerektiği-
Kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminatının az olduğu- Ziynetlerden 10 adet bileziğin erkek tarafından bozdurularak otomobil alındığı erkeğin kabulünde olarak, bu ziynetlerin iade edilmemek üzere verildiği hususunun da erkek tarafından kanıtlanmadığı anlaşıldığından bileziklerin dava tarihi itibariyle değerlerinin belirlenerek erkekten tahsiline karar verilmesi gerektiği-
Davalının doğrudan davacının bedensel veya ruhsal bütünlüğüne yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunduğundan söz edilemeyeceğinden ve iştiraken işlenebilir bir eylemin varlığının kabul edilebilmesi için, eylemin müstakilen ve asli olarak da işlenebilir olması gerektiğinden "davalının, davacının eşinin evli olduğunu bilmesine rağmen onunla duygusal birliktelik yaşayarak" evliliğin bitmesine neden olduğu savunularak manevi tazminat isteminde bulunulamayacağı-
Süresinde cevap dilekçesi vermeyerek delillerini bildirmeyen davalı tarafın sonraki iddia ve savunmaları dikkate alınarak davacı kadına kusur yüklenmesinin isabetsiz olduğu- Boşanmaya sebep olan olaylarda, davacı kadına evlilik birliği içerisinde şiddet uygulayan ve baba evine gönderen davalı erkeğin tam kusurlu olduğu ve davacı kadın yararına maddi- manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği-
Davacının, tahkikat aşamasında iddiasını genişleterek TMK. mad. 174/1-2 uyarınca maddi ve manevi tazminat talebinde bulunması ve davalının bu talebe açık rızasının bulunmaması ve bu konuda usulünce yapılmış bir ıslah işlemi de bulunmaması halinde, mahkemece hakkında olumlu ya da olumsuz karar verilebilecek nitelikte bir tazminat talebi mevcut bulunmadığından, talepten fazlasına hükmedilemeyeceği (HMK. mad. 26)  ve davacının tazminat talepleri hakkında “usulüne uygun ileri sürülmediğinden karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde karar verilmesi gerektiği-
Ön inceleme aşamasında, ancak karşı tarafın açık muvafakati (veya ön inceleme duruşmasına taraflardan birisinin mazeretsiz gelmemesi) durumunda iddia veya savunmaların genişletilmesi yahut değiştirilmesinin kabul edildiği- Dava dilekçesinin davalıya usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmesinden sonra, süresi içerisinde cevap dilekçesi verilmediğinden, savunmanın dayanağı olarak süresinde ileri sürülen bir delil (HMK. mad. 129/1-e) bulunmadığından, davalıya delil göstermesi için süre vermesine yasal olarak imkan bulunmadığı- Boşanmaya sebep olan olaylarda ailesinin müdahalesine sessiz kalan davalı erkek tam kusurlu olup, davacı kadın yararına TMK.'nun 174/1 maddesi koşulları oluşmuş olduğu-
Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra, diğer tarafın açık muvafakati ve ıslah dışında iddia ve savunmanın genişletilemeyeceği, değiştirilemeyeceği- Davalı-karşı davacı kadın, karşı dava ve cevap dilekçesinde maddi ve manevi tazminatlar yönünden bir beyanda bulunmamış, ön inceleme duruşmasında tazminat talebinde bulunmuş, davacı-karşı davalı tarafın ise bu talebe muvafakat etmemiş olduğu görüldüğünden, bu taleplerin iddianın ve savunmanın genişletilmesi niteliğinde olduğu- Davalı-karşı davacı tarafından bu konuda usulünce yapılmış bir ıslah işlemi de bulunmadığından, davalı-karşı davacının maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174/1-2) talepleri hakkında "karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde karar verilmesi gerektiği- Tarafların her ikisinin de çalışması, düzenli ve sürekli gelirlerinin bulunması, mali durumlarının ve güçlerinin yaklaşık aynı seviyede olması halinde, TMK. mad. 175 koşullarının davalı-karşı davacı kadın lehine oluşmadığı-
Katılma alacağında zamanaşımı süresinin TMK'nun 178. maddesi uyarınca belirlenemeyeceği, katılma alacağı kanundan doğan bir (parasal) alacak hakkı olup, doğumuyla birlikte temlik edilebileceği, haczedilebileceği ve rehnedilebileceği, katılma alacağında zamanaşımı süresinin -TBK m. 146 (BK. mad. 125) uyarınca- on (10) yıl olarak uygulanması gerektiği- Tarafların 1984 tarihinde evlendikleri, 01.01.2002 tarihinden sonra edinilen mallar nedeniyle katılma alacağına ilişkin davada, 2006 tarihinde açılan boşanma davasının kabul edilerek 2009 tarihinde kesinleştiği anlaşıldığından, ıslah tarihi olan 19.10.2011 tarihi itibariyle, Kanunda öngörülen on yıllık zamanaşımı süresinin geçmediğinin kabul edilmesi gerektiği-
Davalı kadına kusur olarak yüklenen "eşinin haberi olmadan kürtaj yaptırma fiili"nin, davalı erkek tarafından öğrenilmesinin ardından, evlilik birliğinin iki yılı aşkın bir süre daha devam ettiği anlaşıldığından, davalının, bu fiili affettiği en azından hoşgörü ile karşıladığının kabul edilmesi gerektiği- Velayeti anneye bırakılan tarafların müşterek çocuğa dair, babanın, kişisel ilişkide hakkını kullanacağı süre ve zamanı bilmesi gerektiği (HMK mad. 297/2)- Boşanma davasında cevap dilekçesi ile istenen maddi ve manevi tazminatın (TMK. mad. 174/1-2) boşanmanın fer'isi olup, ayrıca harca tabi olmayacağı-