• «1998 ve 1999 Tasarısı»ndaki Gerekçe

     «Madde 174- Yürürlükteki Kanunun 143 inci maddesini karşılamaktadır.

    Maddenin birinci fıkrası boşanma nedeniyle maddi tazminatı olması mutlak bir şart olarak aramamış, daha az kusurlu olan tarafın da bu davayı açabilmesi kabul edilmiştir.

    Maddenin ikinci fıkrası boşanma nedeniyle manevi tazminatı düzenlemektedir. Yürürlükteki maddeden farklı olarak davacının kusursuz olması şartı yasadan çıkarılmış, davalının kusurlu olması yeterli görülmüştür. Davalının ku-surlu olması şartının arandığı her olayda, davacının kusursuz olması gerekeceğinden böyle bir koşulun maddede yer almasına gerek görülmemiştir. Davacının da boşanmada kusurunun bulunması genel hükümler gereğince Borçlar Kanununun 42 nci madde ve devamı hükümlerinin uygulanması sonucu tazminattan indirim ya da tazminata hiç hükmetmeme sebebi sayılacaktır.

    Maddenin her iki fıkrasında da yürürlükteki maddeden farklı “eş” sözcüğü yerine “taraf” sözcüğü kullanılmıştır. Zira maddi ve manevi tazminat davası, boşanma kararından sonra da açılabilen bir davadır. Bu durumda boşanmış eşlere halen “eş” demek mümkün değildir. Bu nedenle, bu hali de kapsayacak şekilde maddedeki “eş” sözcüğü yerine “taraf” sözcüğü kullanılmıştır.»



  • 1984 Tasarısı”ndaki Gerekçe:

    ‘Madde 138- Madde, yürürlükteki Kanunun 143. madde-sini karşılamaktadır. Yürürlükteki metin esas alınmakla beraber, maddi ve manevi tazminat isteyebilmek için davacının kusursuz olması kaydına yer verilmemiştir. Fakat, ancak ku-suru daha hafif olan kusuru daha ağır olandan tazminat isteyebilecektir.’:

    «V. Boşanmada tazminat ve nafaka

    1. Maddi ve manevi tazminat

    Madde 138- Mevcut veya beklenen yararları boşanma yü-zünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu eş, kusurlu eşten uygun bir maddi tazminat isteyebilir.

    Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakları ağır surette zedelenmiş olan kusursuz veya kusuru daha az olan eş, kusurlu eşten uygun bir manevi tazminat isteyebilir.»


  • 1971 Tasarısı”ndaki Gerekçe:


    ‘1) Terim ve ifade : Terimler yukarıki maddelere uydurulmuş, ifade sadeleştirilmiştir.

    2) Biçim değişikliği : Maddeye yeni kurallar eklendiği için bu, altı fıkradan ibaret bir madde haline gelmiştir. Şimdiki metinde bu madde iki fıkradır.

    3) Hüküm değişikliği : Bu maddede yapılan değişikliğe esas olan düşünceler, boşanma bahsinin başında, maddelere geçilmezden önceki genel düşünceler ve genel gerekçe kısmında belirtilmişti. Bundan önceki maddelerde boşanma, eskisine kı-yasla kolaylaştırıldığı ve ilgili maddelerde gördüğümüz gibi, bazı durumlarda kusurlu olan eşe bile bir takım kayıt ve şartlarla boşanma davası açma hakkı tanındığı için bu davalarda ileri sürülecek tazminat istemlerinin makul, adaletli bir çözüm tarzına bağlanmasında büyük zorunluk vardı. Özellikle boşanma sonucunda mali bakımdan ençok kadının zarar görebileceği düşünülerek, henüz boşanma kararı verilmeden önce onun bu maddi zararlarını karşılayacak kanuni imkanlara sahip olması gerekliydi. Bunun da çaresi, eşlerin önce tazminat hususunda anlaşmalarının ve anlaşamadıkları takdirde ancak o zaman bunun mahkemece tayini hususunun yasaya göre imkan içine konulmasıdır. Bu suretle boşanmada kusurlu olan eş ilgili maddelerde konulmuş olan süre geçtikten sonra boşanma davası açınca, boşanmaya karar vermeden önce tazminatın taraflarca ne yolda saptandığının hakim tarafından araştırılması mümkün olacaktır. Böylece maddi ve - şartlar varsa - manevi zararının tazmin edilmesini sağlayan eş dahi, daha fazla direnmeksizin, esasen kökünden sarsılmış olan aile birliğine boşanma ile son verilmesini kabul etmiş olacaktır. Buna karşı denilebilir ki: Tazminat ödenmek suretiyle karşılıklı rızaya dayanan boşanma yolunun dolambaçlı olarak yasaya konulması sakıncalıdır. Oysa böyle bir sakınca yoktur. Ayakta durmasına imkan olmayan bir evlilik birliğinin zorla yürütülmesine uğraşmaktansa, zarar gö-ren tarafın ve özellikle kadının zararlarının tazmin ettirilmesi suretiyle boşanmaya imkan verilmesi gerek ailenin ve gerek toplumun yararınadır. Bu hususta suistimaller olabileceği dü-şüncesi de yerinde olmaz; zira yasa hükümlerini kötüye kullanmak isteyenlerce yalnız boşanma kuralları değil, her kanun kuralı kötüye kullanılmaya elverişli olabilir. Bunun önüne geçecek ve kanun kurallarının amacına uygun bir şekilde ulgulanmasını sağlayacak olan, yargıçtır. Tedbirli olan ve vazife duygusu taşıyan bir yargıç yasa kurallarının kötüye kullanılmasına asla meydan bırakmaz. Çünkü taraflar anlaşsalar bile tazminatı karara bağlayacak olan odur. Bu bakımdan, gerek kusurun bulunması durumunda ve gerek kusur bulunmadığı halde hakkaniyetin gerektirmesi durumunda eşlerden birinin ödeyeceği tazminat miktarının onlar arasında serbestçe tayin edilebileceği bu maddede açıkça belirtilmiş ve ancak tarafların anlaşması halinde tazminat miktarının yargıç tarafından tayin edilmesi esası kabul olunmuştur.

    Gerçi Medenı Kanunun 150 nci maddesinin son fıkra-sında tarafların, boşanmanın fer’i hükümlerine dair anlaşma-ları zaten - hakimin tasdikinden geçmek şartıyla - yapabilecekleri yazılı ise de bu fıkra boşanmada tazminat meselesini çözüme bağlayacak nitelikte değildi. Yargıcın tasdiki ile tazminat miktarının taraflarca tayininin misaline şimdiye kadarki uygulamada rastlanmamıştır. Bu sebeple bu noktanın 143 üncü mad-dede açıkça ve daha geniş kolaylıklar sağlamak suretiyle belirtilmesi gerekmekte idi. Bu maddeye (hakimin tasdiki) şartı konulmamıştır. Zira böyle bir onaylama işleminin taraflar ara-sında düzenlenecek tazminat sözleşmesinin yürürlüğe girmesini uzatmaktan başke bir işe yaramıyacağı açıktır. Eğer burada zarar gören tarafın ve özellikle kadının haklarını korumak için yargıcın onaylaması gereklidir, gibi bir düşünce ileri sürülürse buna karşı şu noktayı özellikle hatırlamak gerekir.

    Yargıç sözleşmede tazminat miktarını az bulup çoğaltsa bile taraflar eski miktarda anlaştıktan ve o miktar üzerinde tazminatı ödedikten sonra, hakimin çoğaltmasının pratik bir anlamı olmaz. Şunu da not etmek gerekir ki Medenı Kanunumuzda gerek yargıcın onaylamasına bağlanan ve gerek onun doğrudan doğruya müdahale edebileceği bazı sözleşmeler veya hukuki durumlar varsa da, bunlar özellikle ailenin korunması, çocukların korunması, evlilik birliğinin ayakta tutulması amaç-larına yönelmiş tedbirlerdir. Oysa boşanmadaki tazminatın tayi-ninde bu amaçlardan hiçbiri bahis  konusu olmayıp, sadece eşlerin ve özellikle karının mali çıkarlarının korunması bahis konusudur. Durum böyle olunca, evlilik aşamasından geçmiş ve zaten ergin olmuş bulunan taraflar kendi çıkarlarını takdir ve tayin etmek ve bunu bir sözleşme ile tebpit etmek hususunda serbest olmalıdırlar. Yargıcı bu sözleşmeyi tasdikle ayrıca ödevli kılmaya lüzum yoktur.

    Taraflar boşanma davası esnasında tazminatın miktarını kendileri tayin ettiktleri, yani bu hususta anlaştıkları takdirde mahkemenin bu işlem karşısındaki hukukı durumu ne olacaktır? Mahkeme bunu sadece tutanağa geçirmekle mi yetinecek, yoksa karara mı bağlayacaktır? Hiç şüphe yok ki taraflar tazminatın miktarı hakkında yapmış oldukları sözleşmeyi mahkemeye bildirdikleri zaman mahkeme bunu boşanma kararıyla birlikte ve aynı ilam içinde karara bağlıyacaktır. Eğer bu çözüm yolu kabul edilmezse bu husustaki sözleşmenin irade sakatlığı (rıza fesadı) gibi sebepleri ileri sürülmek suretiyle ortadan kal-dırılması yoluna başvulması imkanı açık kalır. Halbuki anlaşma karara bağlandığı takdirde, artık bu karara karşı ancak yasa yollarına başvurularak ve usulüne göre itiraz olunabilir ve tazminat anlaşmasının geçerliği böylece saklı kalır. Karar bütün yasa yollarından geçip kesinleşince artık tazminat için yapılmış olan bu anlaşmaya irade sakatlığı yüzünden itiraz edilemez. Buna karşılık taraflar dışarda tazminat hususunda anlaşarak bir sözleşme yaptıkları halde bu sözleşmeyi mahkemeye verip karara bağlatmazlarsa, sözleşme, borçlar hukukunda sözleş-melerin bağlı olduğu umumi kurallara bağlı olur ve böyle bir sözleşme hakkında o kurallar uygulanır. Bu arada tabiatiyle irade sakatlığı gibi sebeplere dayanılarak sözleşmenin bozdurulması yoluna gidilebilir. Bu sebeple eşler arasında tazminat üzerine yapılacak anlaşmaların yargıç tarafından sadece onaylanması gibi bir işlem zorunlu kılınmamış olmakla birlikte böyle bir sözleşmenin mahkemeye bildirilmesi halinde bunun karara bağlanması gerekeceği, Tasarının 143 üncü maddesinin dör-düncü fıkrasında açıklanarak bu durum daha sağlam bir esasa bağlanmıştır.

    Tazminat gerek boşanma davası ile birlikte ve gerek boşanmadan sonra açılacak dava ile istenebilir. Ancak bunu süresiz olarak kabul edip genel zamanaşımı kurallarına bağlamak sakıncalıdır. Boşanma gibi kişileri ve kişisel çıkarları çok yakından ilgilendiren bir meseleden doğacak tazminat istemle-rinin bir an önce çözüme bağlanması gereklidir. Bu sebeple boşanma bittikten sonra açılacak tazminat davaları bir yıllık hak düşümü süresine bağlanmış ve bu nokta 143 üncü maddenin beşinci fıkrasında belirtilmiştir. Boşanma davası devam ederken yapılacak tazminat istemleri için ayrı bir dava açılmasına lüzum olmadığı ve boşanma davasının her saflasında tazminat istenebileceği bu beşinci fıkrada gayet açık bir şekilde ifadeye bağlanmıştır.

    Manevi tazminat isteminin başkasına geçirilip geçirilemiyeceği ve mirasçıya geçip geçemiyeceği meselesi, nişanın bozulmasından doğan manevı tazminat istemleri hakkındaki 85 inci maddenin gerekçesinde açıklandığı için, bu 143 üncü maddenin sonuna eklenen fıkra hakkında ayrıca açıklama yapmağa lüzum görülmemiştir. Bu fıkra, her türlü tereddüdü gidermek için, aynen 85 inci maddedeki fıkraya benzer bir fıkra şeklinde 143 üncü maddenin sonuna eklenmiş bulunmaktadır.’:

    «V. Boşanma durumunda ödemeler.

    I. Maddi ve manevi tazminat.

    Madde 143- Boşanmada kusuru olmayan veya kusuru ötekine kıyasla hafif olan eşin mevcut veya beklenen mali hakları boşanma yüzünden zarara uğrarsa, kusurlu eş ona uygun bir maddi tazminat ödenmesine karar verebilir.

    Eşlerden hiçbirinin kusuru yoksa, hakkaniyet gerektirdiği takdirde yargıç, boşanma yüzünden zarar gören eşin istemi üzerine, ona öteki eş tarafından uygun bir maddi tazminat ödenmesine karar verebilir.

    Kusuru olmayan veya kusuru ötekine kıyasla daha az olan eşin kişilik hakları boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden ağır surette zedelenmişse, kusurlu eş ona, uygun bir manevi tazminat ödemekle yükümlüdür.

    Maddi veya manevi tazminat istemi varsa, tazminatın miktarı taraflar arasında serbestçe tayin olunabilir ve bu miktar mahkemece karara bağlanır; taraflar uzlaşamazlarsa bu miktarı doğrudan doğruya mahkeme tayin ederek karara bağlar.

    Maddi veya manevi tazminat, boşanma davası görülürken davanın her safhasında istenebileceği gibi, boşanmadan sonra açılacak bir dava ile de istenebilir; ancak boşanma kararının kesinleştiği tarihten bir yıl geçmekle dava hakkı düşer.

    Manevi tazminat isteme hakkı başkasına geçirilemez ve mirasçıya geçmez; şu kadar ki geçirimden önce veya miras açıldığı zaman bu hak dava edilmiş veya tazminatla yükümlü olan tarafça tanınmış idiyse başkasına geçirilebilir ve mirasçıya geçer.»