Tüm paydaşları kapsar biçimde kullanım biçimi oluşmuş ve davacıya özgülenen kullandığı bir yerin bulunması halinde davacının dava dışı paydaşları temsil edemeyeceği gözetilerek davanın reddedilmesi, fiili kullanım biçimi ya da özel parselasyon planının varlığı kanıtlanamazsa olayda paylı mülkiyet hükümlerinin önem kazanacağı ve bu durumda davada yıkım isteği bulunduğu gözetilerek tüm paydaşların davada yer almalarının sağlanması ve davanın tüm paydaşların huzuru ile görülmesi, kiracılık savunması yönünden de pay ve paydaş çoğunluğunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Miras payının devri söz konusu olmadığından TMK.nun 677. maddesinin uygulama yeri olmadığı gibi, davacı tarafın dayandığı 17.04.1963 tarihli harici satış senedinin yapılan nitelendirmeye ve varılan sonuca bir etkisi bulunmadığından TMK.nun 706 ve BK.nun 213. (şimdi; TBK. mad. 237) maddelerine de dayanılamayacağı-
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda zamanaşımı ya da hak düşürücü sürenin uygulanma olanağı bulunmadığı, davanın niteliğine göre bu tür iddiaların süreye tabi kılınmaksızın her zaman ileri sürülmesinin olanaklı olduğu-
Muris muvaazasında sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaşabilmek için davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması gerektiği ve bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesinde büyük önem taşıdığı, bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluğun olması gerektiği-
Tapu iptali ve tazminat davasında, geçersiz sözleşmede yer alan ve davacıların murisi tarafından ödenen bedelin ödeme gününden itibaren çeşitli ekonomik etkenler sebebiyle azalan alım gücünün enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, döviz kurları, altın, memur maaşı ve işçi ücretlerindeki artışlar vs. ortalamaları alınmak suretiyle dava gününe göre ulaşacağı alım gücünün denkleştirici adalet ilkeleri gereğince konunun uzmanı bir hııkukçu, bir mali müşavir veya muhasebeci ve bir bankacıdan oluşturulacak üçlü bilirkişi kurulundan açıklamalı, karşılaştırmalı tarafların ve Yargıtay'ın denetimine elverişli rapor alınması ve ondan sonra bedelin iadesi konusunda bir karar verilmesi gerekeceği-
Tenkis davalarında öncelikle terekenin (temlik içi-temlik dışı) mahkemece re’sen araştırılıp, murisin ölüm tarihi itibarıyla değerinin tespiti ile sabit tenkis oranın hesaplanıp ihlal edilen mahfuz hissenin belirlenmesi gerekeceği, tasarrufa konu taşınmazlar ayrı ayrı sabit tenkis oranına bölünebiliyor ise, bu kısımların bağımsız bölümler halinde taraflar adına tesciline, sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiyatlara göre değeri belirlenip, bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpılmasından bulunacak nakdin ödetilmesine karar verilmesi gerekeceği-
Arsa sahibi ve yüklenici sıfatlarının birleşmesi durumunda yapı ortaklığı modeliyle üçüncü kişilere verilen yerler için yapılan sözleşmelerin yazılı olması yeterli olup; resmi koşul aranmayacağı-
Davacılar ve davalının kardeş, murisin ise tarafların annesi olduğu; murisin 21.10.1999 tarihinde dava konusu taşınmaz payın intifa hakkını kendi üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini davalıya satış göstermek suretiyle tapuda devrettiği; bu tarihten önce başlayıp devam eden hepatit hastalığının tedavisinin sadece davalı tarafından yapıldığı; miras bırakanın ölene kadar taşınmazda oturmaya devam etmesi ve davalının kendisine sağladığı bakım ve desteğin yarattığı minnet duygusu dikkate alındığında, satışın gerçek değer üzerinden yapılmamasının mal kaçırma amacıyla hareket edildiği anlamını doğurmayacağı-
Miras taksim sözleşmesi usulüne uygun düzenlense dahi, murisin sözleşmeye konu mallar üzerindeki tasarruf yetkisi sona ermeyeceğinden, miras bırakan sonradan yaptığı tasarruflarla taksim sözleşmesinin hukuki varlığını ve sürdürülebilir olmasını ortadan kaldırabileceği, miras taksim sözleşmesine dayanarak üçüncü kişilere yapılan satışın da miras bırakanın katılımı ve izni ile yapılması şart olduğundan, miras bırakanın katılmadığı devir sözleşmesinin hüküm doğurmayacağı-