Tasarrufun iptali davasının kabulü için İİK'nun 278 ve devamı maddelerindeki şartların gerçekleşmiş olması gerektiği - Davaya konu olan aracın noterde belirtilen değeri 40.000,00 TL olup alınan bilirkişi raporuna göre belirlenen gerçek değerinin ise 47.000.00 TL’ olduğu - Ancak aracın noterde gösterilen satış değeri ile bilirkişiler tarafından belirlenen gerçek değeri arasında bir misli ve daha fazla farkın bulunduğu hallerde fahiş farkın bulunduğunun kabul edilebileceği, dolayısıyla bedeller arasında fahiş fark bulunmadığı - İİK'nun 280. maddesine göre kötü niyeti kanıtlamanın davacı tarafın yükümlülüğü olduğu, ancak davalılar arasında akrabalık bağı, iş ortaklığı, arkadaşlık gibi kötü niyeti gösterir bir durumun da kanıtlanamadığı - Kazaya karışan aracın satın alınmasında hayatın olağan akışına aykırı bir durum olmadığı - Ayrıca davalıların sosyal medya ortamında arkadaş olmalarının da aracı satın alan davalı 3.kişinin davalı borçlunun borçlarından haberdar olmasını ve borçlunun mal varlığının borçlarını ödemeye yetmediğini bilmesini göstermeyeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Dava dilekçesinin UYAP üzerinden gönderildiği ve sisteme kaydedildiği tarihte davanın açılmış sayılacağı; bir sonraki gün ödenen harcın dava tarihi olarak dikkate alınamayacağı-
Borçlunun,adına kayıtlı bulunan aracını borç meydana geldikten sonra yakın arkadaşına ve bir diğer aracını ise şirkete devretmesi halinde tasarrufların iptalini talep eden alacaklıya asıl alacak ve ferileriyle sınırlı olmak üzere araç üzerinde cebri icra yetkisi tanınmasına karar verilmesi gerektiği- Aracın dava dışı 4. kişiye devredilmesi halinde, 3. kişiden aracı devir ettiği tarihteki gerçek değeri üzerinden takip dosyasındaki davacı alacağı ve fer'ileri ile sınırlı olmak üzere tahsiline ve davacıya ödenmesine karar verilmesi gerektiği-
Şikayetçi borçlunun iki adet taşınmaz ihalesinin feshi istemi ile icra mahkemesine başvurduğu; ilk derece mahkemesi kararı ile şikayetin reddine karar verildiği, alacaklı ve borçlu tarafından istinaf yoluna başvurulduğu, Bölge Adliye Mahkemesi'nce yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek, ilk derece mahkemesi kararının hüküm bölümünün muhafaza edilmesi, bir yandan da para cezasına hükmedilmesi yerinde görülmediği-
İstinaf isteminin kısmen bile kabulüne karar verilecek olsa dahi, şayet yeniden hüküm kurulacak ise, ilk derece mahkemesi kararının tamamen kaldırılması ve tüm hükümlerin yeniden kurulması gerektiği, aksi halde, aynı dosyada infazı kabil birden fazla kararın ortaya çıkması tehlikesine ve infazda tereddüte sebebiyet verilebileceği- İlk derece mahkemesi kararı hakkında kısmen esastan ret, kısmen kabul verilip, sadece kabul olunan kısım yönünden kararın kaldırıldığı hallerde, böyle bir kararın bozulması durumunda bozma sonrası davaya bakacak mahkeme konusunda da belirsizlik ortaya çıkabileceği- İstinaf başvurusu, dava konusu araç ve hükmedilen alacağa işletilen faizin başlangıç tarihi yönünden kabul edilerek karar düzeltilip yeniden hüküm kurulurken, davalı vekilinin bu hususlar dışında kalan istinaf isteminin esastan reddine şeklinde hüküm kurulmasının doğru olmadığı- Bölge Adliye Mahkemesince yeniden kurulan hükümde "hükmedilen alacağa işletilen faizin başlangıç tarihi yönünden karar tarihinden itibaren" ifadesi kullanılmışsa da, infazda tereddüt yaratacak şekilde karar tarihinin belirtilmemiş olmasının da hatalı olduğu-
Bölge Adliye Mahkemesinin kendi yargı çevresinde bulunan mahkemeler arasındaki görev ve yetkiye ilişkin uyuşmazlıkları kesin olarak gidereceği-
İstinaf başvurusuna ilişkin olarak davacının davadan feragat etmesi nedeniyle, yerel mahkeme ilamının düzeltilmesi ile esasa ilişkin olarak feragat nedeniyle davanın esastan reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
İlk derece yargılamasında kendini vekille temsil ettirmeyen davalının istinaf aşamasında kendini vekille temsil ettirmesi ve istinaf mahkemesince manevi tazminat yönünden kısmen kabul kısmen ret kararı verilmesi durumunda davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilir mi?
İcra mahkemesince görülen davada verilen hüküm üzerine taraflarca istinaf yoluna başvurulduğu, istinaf başvurularının da esastan reddedilmesinden davacı tarafın temyiz yoluna başvurusundan sonra, davadan feragat etmiş olduğundan, davacının davadan feragati hakkında ilk derece mahkemesince karar verilmesi gerektiği-
Bölge adliye mahkemesince, süresinde istinaf süre tutum dilekçesi verildiği ve incelenen ilk derece mahkemesi kararında kamu düzenine aykırılık bulunmadığı tespit edildiğine göre, HMK’nun 353/1-b-1. maddesi gereğince, istinaf isteminin esastan reddi gerekirken, HMK’nun 352. maddesi gereğince gerekçeli istinaf dilekçesi sunulmadığından istinaf talebinin reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-