İş hukukunda, sadece işçi aleyhine öngörülmüş bulunan cezai şart düzenlemesi geçersiz ise de, sadece işçi lehine öngörülmüş bulunan cezai şart düzenlemesinin geçerli olduğu- Cezai şart miktarının belirlenmesinde, oranlama ve indirim yapılması gerektiği, bu bakımdan; davalının çalıştığı ve çalışması gereken süreler oranlanarak ve Türk Borçlar Kanunu'nun 182. maddesinin son fıkrası gereği, indirim yapılarak belirlenecek cezai şart miktarının tespit edilmesi ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği; bu husus gözetilmeden, belirli süreli iş sözleşmesinin koşulları bulunmadığı gerekçesiyle, cezai şart düzenlemesinin geçersiz olduğunun kabulü ile sonuca gidilemeyeceği-
Davalının ortak ve müdürü olduğu şirketlerde görev yaparken şirket ortaklarından izin almaksızın, aynı faaliyet konularında kurulan şirketlere ortak ve müdür olması 6762 s. eTTK'nın 547. maddesine aykırı ise de, tarafların birlikte ortak oldukları şirketlerin faaliyet dönemlerinde gerçekte önemli bir miktarda kâr elde edememesi, yapılan ticari faaliyet kârlarının önceki yıllar zararını karşılamaktan uzak olması, şirketin önceki yıllar zararlarının karşılanması için şirket makine ve demirbaşlarının satılmasının gerekmesi, bu nedenle şirketin 2006 yılından itibaren gayri faal duruma gelmesi, davalının kurmuş olduğu ve müdürlük görevini yaptığı şirketlerin diğer şirketlerle aynı müşterilere satış yapmaması, bu nedenle haksız rekabet oluşturacak eylemlerin bulunmaması, davalının eylemleri nedeniyle davacının ortak olduğu şirketin zarara uğradığının ispatlanamaması karşısında, davacı ortağın açtığı dolaylı zarar iddiasına dayalı tazminat davasının reddi gerektiği-
Bölge Adliye Mahkemesi tarafından istinaf istemiyle önüne gelen dosya ve karar bir bütün olarak değerlendirilerek, HMK’nin 353/(1)-b maddesinde “b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak; 1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine, 2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, 3. Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir” düzenlemesine göre bir karar verileceği; bu hükümlere aykırılık halinde, aynı dosyada infazı kabil birden fazla karar ortaya çıkabileceği gibi HMK’nin 297 ve 359. maddelerine de aykırı şekilde infazda tereddüte sebebiyet verilebilecektir- Buna göre, İlk Derece Mahkemesinin kararında usule veya yasaya aykırılık bulunduğunun tespiti halinde, bu durum yeniden yargılama yapılmasını gerektirmiyorsa, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından istinaf başvurusunun kısmen yerinde görüldüğü açıklanarak İlk Derece Mahkemesi kararının 353/(1)-b.2 veya 3. bentleri gereğince kaldırılarak yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekirken, yasal düzenlemeye aykırı olarak, infazda tereddüt oluşturacak şekilde, yalnızca kabul edilen kısımla ilgili hüküm oluşturulmasının doğru olmadığı-
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki nedenine dayalı karşılıklı boşanma davasında; kusur belirlemesi yapıldığı halde taraflara kusurların yükletilmemiş olmasının yerinde olmadığı- Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na göre; kamu düzenine aykırılık görülen haller dışında, incelemenin dilekçede belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı düzenlendiğinden hakimin tarafların talep sonuçlarıyla bağlı kalıp, bu taleplerden fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği-
Davanın, bir kısım taşınmazlara yönelik tasarruflar için tasarrufun iptali istemine, bir kısım taşınmazların tasarrufuna ilişkin olarak da namı müstear niteliğinde yapıldıklarından, BK'nun 19 maddesine dayalı iptal istemine ilişkin olduğu - Mevcut davada, davacı ile davalı-borçlular arasındaki ilişkinin kredi sözleşmesine dayandığı, icra müdürlüğünün icra takibi dolayısıyla alacağın  kesinleştiği,  davanın 5 yıllık süre içinde açıldığı ve tasarrufların borcun doğumundan sonra yapıldığı, borçluların bilinen adreslerinde yapılan hacizlere ilişkin tutanakların aciz vesikası niteliğinde olduğu, alacağın belirlenen malvarlıkları ile karşılanmasının mümkün olmadığından aciz halinin gerçekleştiği - Davalı-borçlu şirketin malvarlığında önemli bir yeri tutan ve şirketin işleyişinin devamı için olması gereken ayakkabı imalathanesinin satışına ilişkin tasarrufun,  örtülü  işletme devri niteliğiyle  alacaklı lehine karinenin oluştuğu, aksinin davalı tarafınca ispatlanamadığı, ayrıca, davalı-üçüncü kişinin şirket ile borçlu-davalı şirket komşu olup, aralarında ticari ilişkinin mizan kayıtları ile de sabit olduğu, dolayısıyla borçlunun durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olduğunun açık olduğu - Davalı-3.kişi... Ltd. Şirketi ile borçlu-davalı şirket komşu oldukları, aralarında ticari ilişki bulunduğu, aynı gün aynı taraflar arasında birden fazla taşınmaz devrinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu - Davalı-3.kişi... Ltd. Şirketi ile borçlu-davalı şirket komşu oldukları, aralarında ticari ilişki bulunduğu, aynı gün aynı taraflar arasında birden fazla taşınmaz devrinin hayatın olağan akışına aykırı olup,  birbirlerini tanıdıkları ve güvendiklerini gösterdiği ve İİK 280 anlamında emarenin oluştuğu - Davalı ...ve ...'nın bu taşınmazları alacak ekonomik güçlerinin olduğu ve taşınmazların kendi kullanımlarında olduğu belirlenmiş olup, tarafların birbirlerini tanımaları tek başına muvazanın  delili sayılamayacağından ve tanışıklık dışında iddiayı destekler bir delil sunulmadığı, iddianın ispatlanmadığı görüldüğünden bu durum özelindeortada namı müstear niteliğinde bir tasarruf bulunmadığı -
Temlik alanın kendisine geçen haklar yönünden takibe devam etmesinde yasal bir engel bulunmadığı-
Dava, ilk derece mahkemesinde görülürken davacının öldüğü; davacı vekilinin veraset ilamı ve veraset ilamındaki mirasçılardan vekaletname almadan, bir dilekçe vererek müvekkilinin öldüğü, davaya davacının eşi adına devam edeceğini bildirdiği, ilk derece mahkemesince davacının veraset ilamı ve vekaletnamesinin getirilmeden yargılamaya devam olunduğu, bu durumda, istinaf mahkemesince HMK’nun 114/1-d,e maddelerinde yazılı dava şartlarının gerçekleşmediği gözetilerek; ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp, davanın yeniden görülmesi için dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerekirken, işin esasına yönelik karar verilmesinin doğru olmadığı-
Taraflar arasındaki alacak davasında; davalının savunmasında yer alan davanın derdest olduğu, savunulan diğer davadaki beyanının işbu davanın kabulü için elverişli bir ikrar içermediği; davacının davalıya mal satıp teslim ettiğini ispat külfeti altında olduğu, davacı bu vakıayı ispat edebilirse bu sefer davalının kendisine teslim edilen mal bedelini ödediğini ispat etmesinin gerektiği kabul edilerek, taraflarca gösterilen tüm deliller toplanıp ispat külfetinin kime ait olduğuna da dikkat edilerek değerlendirme yapılması gerektiği, ayrıca istinaf mahkemesince ilk derece mahkemesinin yaptığı tahkikat yeterli görülmeyerek ilave tahkikat ile davalı isticvap edilmiş olduğundan, bu durumda istinaf mahkemesince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiği-
Bölge adliye mahkemesince, esas hakkında taleplerin her biri hakkında tek tek hüküm kurulması gerekirken, ilk derece mahkemesi kararına gönderme yapılmak suretiyle ilk derece mahkeme kararının diğer kısımlarına aynen geçerlilik tanıyacak ve kararın infazında tereddüt oluşmasına sebebiyet verecek şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu-
İİK. 277 vd. maddelere göre açılmış olan davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin bulunması gerekeceği- Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalısının zorunlu olduğu-