Kredi kullanan tüketici adına yapılan hayat sigortası poliçesi mevcutken, bankanın tüketicinin ölümü nedeniyle, tüketicinin mirasçılarından ödenmeyen bakiye kredi alacağının tahsili için dava açması veya icra takibi başlatmasının, sigorta hukukunun temel ilkelerine ve sigorta yapılmasının amacına aykırılık oluşturacağı- Bankanın alacağını öncelikle sigorta poliçesinden tahsil etmesi gerektiği, tüm hukuki yollar davacı banka tarafından tüketilmeden mirasçıya karşı takip başlatılmış olmasının, dürüstlük kuralına uygun düşmediği-
Dava konusu olayda davacının başlangıçta seçme özgürlüğü varken TL yerine döviz bazında kredi kullandığı, bir başka deyişle serbest iradesiyle kredi türünü belirlediği, ülkemizde zaman zaman ekonomik krizlerin vuku bulduğu ve bu bağlamda dövizle borçlanmanın risk taşıdığı da toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından bilinen bir olgu olduğu, davacının, bu riski önceden öngörebilecek durumda olmasına rağmen dövizle kredi kullanma yolunu tercih etmiş bulunduğu, buna göre işlem temelinin çökmesinden bahsetmenin olanaklı olmadığı, bununla birlikte, eldeki davanın, kredi sözleşmesinin üzerinden belirli bir zaman geçtikten sonra açılmış olması da nazara alındığında, sözleşmenin davacı tarafından benimsendiğinin kabulü gerektiği, bu nedenle dava konusu olayda uyarlama koşullarının bulunmadığının anlaşıldığı, hal böyle olunca, mahkemece, bu talep yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Vefa sözleşmesinden kaynaklı tapu iptal-tescil isteğine ilişkin davada, taksitlerden ikisini ödeyemeyen borçlunun elinden, davaya konu 6 adet taşınmazın alınması hakkaniyet ve iyi niyet kurallarına uygun mudur?
Taraflar arasındaki anlaşmazlık ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra giderildiğinden, davacılar yararına "yarısı" nispetinde vekalet ücreti takdirinin hatalı olduğu, vekalet ücretinin "tamamına" hükmolunması gerektiği-
Vekilin üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlü olduğu- Dürüstlük kuralının bir sonucu olarak, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmayacağı-
Vekalet görevinin kötüye kullanılması ve danışıklı temlik nedenine dayalı tapu iptali-tescil, olmazsa alacak isteği-
Vekil edene karşı sadakat ve özen yükümlülüğü bulunan vekilin vekalet görevini kötüye kullanılarak yaptığı iddiası ispatlanmadan davanın kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu-
Davalı tarafından öncesinde şirketi temsil yetkisine haiz dava dışına yapılan ödemelerin davacı şirkete yapılmış sayılmasının kabulünün gerekeceği- Dava konusu edilen miktarın dava dışı ödeme tarihi itibariyle şirket müdürü olan kişinin davacı şirket adına aldığının sabit olduğu, iyiniyetle davalı tarafından yapılmış bu ödemelerin davacının ödeme tarihi itibariyle ortağı ve müdürü olan kişinin hesabına yapılmış olduğundan, şirket adına yapılmadığından bahisle ödemenin şirkete yapılmadığını iddia etmenin MK'nın 2. maddesindeki iyi niyet kuralı ile bağdaşmayacağı-
Önalım davasından önce birden fazla satış gerçekleşmişse, önalım davasının en son satın alana karşı açılması gerekeceği, dava, önalıma konu paya ilişkin "tapu kaydının iptalini" de amaçladığından, kayıt sahibi aleyhine açılması zorunluluğunun bulunduğu- Paydaşlar taşınmazı aralarından fiilen taksim ettiğinden, zamanında bu yerde hak iddia etmeyen davacı/paydaşın tapuda yapılan satış nedeniyle önalım hakkını kullanmasının dürüst davranma kuralı ile bağdaşmadığı, eylemli paylaşmanın varlığı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesinin sınırlı sorumluluk ilkesinden kötüniyetle yararlanmak isteyen şirket ortaklarına yönelmeyi sağlayan bir teori olduğu, davalıların sınırlı sorumluluk ilkesinden kurtulmak için işlemler yaptığının iddia ve ispat edilemediği, adres ayniyetlerinin faaliyet alanlarının aynı olmasının şirket kurucularının aynı olmasının genel kurullarının aynı gün yapılmasının tek başına davalıların müteselsil sorumluluğu için yeterli olmayacağı, şirketlerin unvan benzerliği ve ortaklık yapısının doğrudan doğruya perdenin kaldırılması teorisinin uygulanmasını sağlamayacağı, davalı şirketlerin ortaklık yapısı ve yönetim kurulu yapısının kuruluş aşamasında farklı olduğu, davalıların tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınarak mal kaçırma ya da alacağın tahsilini imkansız hale getirme yönünde eylemde bulunduğunun iddia ve ispat edilemediği, ortada borçluyu gizleyen bir perde (örtü) bulunmadığı, kötü niyetle ve mal kaçırma gayesi ile mevcudu eksiltmeye yönelik tasarruflarla ilgili olarak yasal şartların varlığı halinde tasarrufun iptali, muvazaa nedeniyle işlemin iptali gibi hukuki sürecin işletilmesinin mümkün olduğu ve “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi”nin belirli ve sınırlı durumlarda sakınılarak kullanılması gereken bir yol olduğu ve somut uyuşmalık bakımından perdenin aralanması koşullarının oluşmadığı ve şirketler farklı tüzel kişiliklere sahip oldukları da nazara alınmadan karar verilmesinin doğru olmadığı-