Tapulu bir taşınmazın haricen devri sonucunu doğuran resmi yazılı geçerlilik şartını taşımayan sözleşmeler geçersiz ise de, davacının üzerine düşen edimini yerine getirmesi ve davalının da edimlerin büyük bölümünü yerine getirmesinden sonra, şekle aykırılığa dayanarak geçersizlik iddiasında bulunması dürüstlük kuralına aykırı ve adalet duygularını ağır şekilde zedeleyici nitelikte olabileceği- Kanunda özel bir hüküm bulunmadığından, zorunlu şekil şartına aykırılık nedeniyle geçersiz bir sözleşmede ifanında geçersiz kalması genel kural ise de, söz konusu geçersizliğin ileri sürülmesinin hukukun genel ilkeleri arasında yer alan dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmesi halinde geçersizlik müeyyidesi uygulanamayacağı- Taşınmaz devri, noter önünde satış vaadi sözleşmesi veya tapu sicil memuru önünde bizzat devir gibi resmi şekil şartına tabi ise de, ortaklar arasında şirketler hukukuna özgü bir biçimde, bir tür tasfiyeyi içeren protokol hükümlerinin ilke olarak geçerli olduğu-
Davacı maliki olduğu konutu kullanması için dava dışı oğlu ve davalı gelinine tahsis etmiş ise de, arada bir sözleşme ilişkisi bulunmamakta olup; tek taraflı olarak verdiği onayı her zaman geri alabileceği ve bu durumda davacı tarafından verilen onay devam ettiği sürece konutun davacının oğlu ve davalı tarafından kullanımının haksız olmadığı- Ecrimisil davasında husumetin taşınmazı haksız olarak kullanan kişiye yöneltilmesi gerektiği- Davacı baba, taşınmazı bedelsiz olarak kullanmaları için dava dışı oğlu ve davalı gelinine vermişse de, oğlunun boşanma davası sırasında çekişmeli konutu terk ettiği, davacının da hâlen ortak konutta oturmaya devam eden davalı gelinine karşı da ihtar çekerek eldeki davayı açtığından, artık davacının taşınmazın kullanımına dair verdiği muvafakatini geri aldığının kabulü gerektiği- Çekişmeli taşınmaz davalı ve eşi tarafından aile konutu olarak kullanılmış ise de, kayıt maliki davacı ile davalı (ve eşi) arasında hukuki ilişki kurulmadığından bu hususun davacıyı bağlamayacağı- Davacının oğlu ile davalının ayrı yaşamakla birlikte evliliklerinin devam etmekte olmasının, davacının mülkiyet hakkı karşısında taşınmazı davalının kullanmasının haklı ve geçerli nedeni olarak kabul edilemeyeceği- Davacı malik tarafından konutun kullanımı için verilen onayın geri alınması karşısında, davalının konutu kullanmasının haklı ve geçerli bir nedeninin bulunduğu söyleyemeyeceği- Bilirkişi marifetiyle keşif yapılarak ihtarnamenin tebliğ edildiği tarihe yedi gün eklenmesiyle tespit edilecek tarihten anahtarın teslim edildiği tarihe kadar olan dönem için belirlenecek ecrimisilin hüküm altına alınması gerektiği- "Dava konusu taşınmazın aile konutu olması nedeniyle boşanma kararının kesinleştiği tarihe kadar olan dönem için ecrimisil bedeli talep edilemeyeceği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından kabul edilmediği-
Davacının bankadan kullandığı kredi borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödemesinin zorunlu olduğu- Davacının taksitlerin maaşından ödenmesini ihtirazını kayıtsız kabul edip daha sonra dava açıp kesinti bedelini geri istemesi hakkın kötüye kullanılması olup iyiniyet kurallarıyla bağdaşmayacağı (TMK m.2)- Tüketicinin, haklı bir sebep olmadan sözleşmeyi tek taraflı feshedemeyeceği, ifası yapılmış bedellerin iadesini isteyemeyeceği, bu şekilde edimin tek taraflı geri istenmesinin de hukuken himaye göremeyeceği-
Esnaf odası tarafından belirlenen tarifenin altındaki fiyatlarla hizmet sunulması (5 TL'ye saç tıraşı; 3 TL'ye sakal tıraşı yapılması) haksız rekabet oluşturur mı? Davalı berberin eyleminin haksız rekabet teşkil edip etmediğinin (tedarik fiyatının altında satış yapıp yapmadığı veya iş şartlarına uyup uymadığı hususlarının) sektör ve muhasip bilirkişilerin uzmanlık alanlarına giren konularda verdikleri raporlar gözetilerek hâkim tarafından takdir edilmesi gerektiği, uyuşmazlığın sadece hâkimin hukuki bilgisi ile çözümlenemeyeceği-
Davacı ile davalı sigorta şirketi arasındaki “nakliyat sigorta poliçesi” gereğince, davacının satın aldığı iki adet jeneratörün, dava konusu taşıma sırasında meydana gelecek rizikolara karşı teminat altına alındığı; ancak, sigorta poliçesine ekli özel şartlar ile “emtianın cinsine, ağırlığına ve özelliklerine uygun olmayan istifleme ve/veya sabitlemeden dolayı meydana gelebilecek ziya ve hasarlar” teminat harici bırakıldığı- Davacıya karşı taşıyan ile yükleyen şirket oluşan zarardan birlikte sorumlu olduğu gibi, davacının sigortacısı olan davalı sigorta şirketinin de poliçe kapsamı ile sorumlu olacağı- Bilirkişi raporlarında; "kazanın meydana gelmesinde, yüklerin iyi istiflenmemesinin %40 oranında ve yükleme sırasında gereken nezareti yapmayan ve emniyetsiz şekilde yüklemeyi kabul eden ayrıca seyir sırasında yol ve yük durumuna göre süratli seyrederek trafik kurallarına aykırı davranan araç sürücüsünün de %60 oranında etken olduğu, ancak yükün iyi istiflenmemesinin veya araç sürücüsünün kusurunun birinin diğer etken bakımından illiyet bağını kesmediği" tespit edidiğinden, dava konusu kazanın salt (münhasıran) yükün iyi istiflenmemesi nedeniyle meydana gelmediği, araç sürücüsünün kusurunun da etkili olduğunun anlaşıldığı-Taraflar arasındaki sigorta poliçesi gereğince hasarın teminat dışı kaldığının sigorta ettirene karşı ileri sürülebilmesi için hasarın salt (münhasıran) istiflemenin etkisi altında meydana gelmiş olması gerektiği ve bu durumda, hasarın, ağırlıklı olarak araç sürücüsünün kusuru nedeniyle meydana geldiği, münhasıran istifleme hatasından meydana gelmediği anlaşıldığından teminat dahilinde olduğunun kabulü gerektiği-
Asıl dava, borçlu olunmadığının tespiti ve fazla ödenen bedelin istirdadı; birleşen ilk dava, alacak; birleşen ikinci dava ise, itirazın iptali istemine ilişkin olup, bir sözleşmede taraflar dışındaki (üçüncü) kişilerin tanık sıfatıyla imzaları mevcut ise, o sözleşmeden doğan uyuşmazlıklar hakkında bu kişilerin tanık olarak dinlenmesi konusunda taraflar arasında bir nevi delil sözleşmesi yapılmış sayılacağından davaya dayanak hisse devri ve borç tasfiye protokolünde imzası bulunan kişilerin beyanlarının değerlendirilip protokole aykırı düşmeyen beyanlarına itibar edilmesi gerektiği-
"Düzenleme şeklinde tanzim edilen vekaletname sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olduğundan, vekaletname gereğince yapılan işlemde muvazaa bulunduğunun kabul edilemeyeceği" şeklindeki görüşün isabetsiz olduğu- Vekaletnamenin geçerli olmasının, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının dinlenmesine engel teşkil etmeyeceği-
Sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı- Sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptal edilmesine engel olmayacağı- İptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı olmadığı, hata ve hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabileceği- Hata ve hile her türlü delille ispat edilebileceğinden, davacının tanık dinlenilmesi talebinin, reddine karar verilmesi doğru olmadığı-
"…davacı ile davalı nişanlandıktan sonra düğün yaparak gayri resmi şekilde bir araya geldikleri ve uzun süre birlikte yaşadıklarından hareketle, nişandan ve yasal olarak korunması gereken bir birliktelikten söz edilmesinin mümkün olmadığı; taraflar arasındaki uyuşmazlığın haksız fiil olarak nitelendirip buna göre çözümlenmesi gerektiği- Bu durumda davanın dayanağı haksız fiil olup, haksız fiilden kaynaklanan uyuşmazlıklara genel mahkemede bakılması gerektiği-
Paylı mülkiyette paydaşlar arasında ortak idare ve kullanma durumu söz konusu olduğu; bu ihtiyacın gereği olarak hisselerin mümkün olduğu kadar hissedar elinde toplanmasını temin etmek amacıyla paylı taşınmazlarda hissedarların temlik hakkı sınırlandırılarak kanuni önalım hakkı tanındığı- Önalım hakkının, taşınmaz mal mülkiyetinin kanundan doğan takyitlerinden biri olup yenilik doğuran bir hak olduğu- Taşınmaz mülkiyetinin takyitlerinden olan kanuni önalım hakkının, taşınmazda hisse sahibi bulunan şahsa, diğer bir kimsenin payının üçüncü kişiye satılması hâlinde o hisse müşteriye neye mal olmuş ise o miktar ile ve belli bir süre içinde satın almak yetkisini veren ayni bir hak olduğu- Kanuni önalım hakkından söz edebilmek için paylı mülkiyet hükümlerine tabi bir taşınmazdaki payın üçüncü şahsa satılması gerektiği- Gerçek bir satışın konusu olmayan, satım niteliğinde olmayan pay temliklerinde yasal önalım hakkı doğmayacağı- Önalımda, önalım hakkını kullanan kişinin payı satın alana ödemekle yükümlü olduğu bedel hibede mevcut olmadığı; önalım hakkını kullananın hiçbir bedel ödemeden payın kendisine devrini istemesinin mümkün olmadığı- Paydaşlar arasında fiili taksim bulunduğu taktirde önalım hakkının kullanılmasının dürüstlük kurallarına aykırı olduğunun kabul edilebilmesi için, yasal önalım hakkına konu payın ilişkin bulunduğu bir taşınmazın varlığı, bu taşınmazın, paydaşlarca kendi aralarında taksim edilmesi ve davacı ve davalıya pay satan paydaş (paydaşların) taşınmazın belirli bir kısmını kullanması gerekli ve yeter olduğu- Davalı, taşınmazda fiili taksim yapıldığı ve herkesin kendi bölümünü kullandığı iddiasında bulunmuş ise de keşif sırasında dinlenen tanıklar davalıya pay satışı yapan önceki paydaşların dava konusu 84 parsel sayılı taşınmazda fiilen kullandıkları yer bulunduğuna ilişkin beyanda bulunmadıklarından taşınmazda fiili taksimin varlığından söz edilemeyeceği bu nedenle de davacının ön alım hakkını kullanmasının dürüstlük kurallarına aykırılık oluşturmayacağı-