Hakkaniyet elverdiği takdirde tam ehliyetsiz olan kişinin, diğer tarafın batıl hukuki işlemin hüküm ifade ettiğine olan güveni nedeniyle oluşan zararından sorumlu olacağı- Kendisini ehil bir kişi gibi gösterip hukuki işlem yapan ve bu suretle karşı tarafı zarara uğratan ehliyetsiz kişinin bu zarardan sorumlu olacağının kabulü gerektiği- Tam ehliyetsiz kişinin kendisini ehil bir kişi gibi gösterip hukuki işlem yapması ve bu suretle karşı tarafı zarara uğratması, normal bir insanla eşdeğer tarzda hareket etmesi halinde hukuki muamelenin hükümsüzlüğünü ileri sürmenin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olacağı-
30 yılı aşkın bir süre geçtikten sonra, davacının, gayriresmi birliktelik yaşadığı davalının kendisini terk etmesinden dolayı manevi tazminat isteminde bulunamayacağı-
Davacı tarafça asıl davada, ortak olmasına rağmen hiçbir toplantıya çağrılmadığı, şirket aktiflerinden herhangi bir ödeme yapılmadığı, adına sahte imzalar atılarak genel kurul toplantıları yapıldığı, 1998 yılında yapılan toplantıda sermaye arttırımı yapılarak hissesinin düşürüldüğü iddiasına dayalı olarak 1998 yılından itibaren yapılan tüm genel kurul kararlarının iptali ve temettü alacağının faiziyle tahsili istemleriyle açılan işbu davada; dava dışı Reşit Tz vekilinin … sayılı soruşturma dosyasına ibraz ettiği 2016 tarihli dilekçede davacının 2011 genel kurul toplantısında şirket ortaklığından ayrıldığına ilişkin beyanına rağmen 2014 tarihli genel kurul toplantısı hazirun cetvelinde asaleten toplantıya katıldığının belirtildiğinin de anlaşılması karşısında, tüm bu hususlar üzerinde inceleme ve araştırma yapılarak, davacıya birleşme kararından sonra davalı S.Otel A.Ş. nezdinde pay verilip verilmediği, anılan şirkette ortak olup olmadığı da tespit edilerek ve ayrıca, davacının işbu dava konusu talebi hakkında TMK’nın 2. maddesi kapsamında da değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar vermek gerekirken eksik incelemeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru olmadığı-
İkinci sözleşmenin yüklenicisi olan şirketin % 99 hissesinin davacıya ait olduğu bu nedenle perdeyi kaldırmaya gerek bulunmadığı belirtilmişse de, bu durumda sözleşmenin bizzat tarafı olan gerçek kişinin sonradan kurduğu şirket ile aynı edimleri içeren bir sözleşmeyi davalı ile imzalayıp sonrasında danışmanlık talebinde bulunulmadığı halde ücret talep edilmesinin dürüstlük kuralı ile bağdaşır bir yanı bulunmadığı, "sırf tedbirli davranmadığı" gerekçesiyle eldeki davanın kabulü oluşa ve mevzuata uygun düşmediği- Tarafların sonraki sözleşmeyi ilk sözleşmenin yerine kaim olacak saikiyle imzaladıkları, ilk sözleşme uyarınca yükleniciden her hangi bir edim talep edilmediği anlaşıldığına göre davacının ilk sözleşme uyarınca davalıdan alacak talebinde bulunması mümkün görülmediği-
Haksız rekabetin tespitine, menine, maddi ve manevi tazminatın tahsili istemi-
Geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemi-
Mahkemece benimsenen bilirkişi raporunda, incelenen birbirini teyit eden taraf defter ve kayıtlarına göre “Tekne Cari hesabı” ve “Ticari Ünite” hesabından dolayı davalının davacıdan toplam 81.430,40 TL alacaklı bunun 62.497,33 TL kısmının "Tekne", 18.933 TL'lik kısmının ise "Ticari Ünite" cari hesabına ilişkin olduğu belirtilmiş olup davalı taraftan davacı hakkında başlatılan icra takibinde, gerek bağlama ücreti ve gerekse ticari ünite ücreti olarak hak edilen sair ücretlerin istenildiği gözetildiğinde, davacının davalıya olan cari hesap borcunun takibe konu toplam alacak miktarından fazla olduğu anlaşılmakla davanın tümü ile reddine karar verilmesi gerekirken bilirkişinin sadece tekne hesabına ilişkin ayrı bir kalem olarak hesapladığı tutar dikkate alınmak ve bu tutarın takip tutarından indirilmesi suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmayacağı-
Satın alınıp iyice eskitilen bir aracın gizli ayıplı olduğundan dolayı iadesi ile bedelin tahsiline karar verilmesinin taraflar arasındaki hak ve menfaatler dengesini bozacak nitelikte olup; iyiniyet kuralına aykırılık teşkil edeceği-
"Bir usul işlemi ile taraflardan biri yararına doğmuş ve uyulması zorunlu olan hak" olarak tanımlanan usuli müktesep hakkının çeşitlerinden birisinin de, hükmün taraflardan birinin temyizi ile gerçekleşeceği olduğu- Bu nedenle taraflardan birinin temyizi üzerine kararın bozulması ve mahkemece bu bozma kararına uyulması durumunda, artık o tarafın aleyhine hüküm verilemeyeceği-
Kural olarak tam ehliyetsizlerin hukuki işlemlerinin hükümsüz sayılsa da bu kuralın istisnalarının bulunduğu ve bunlardan birinin de TMK m. 2'de düzenlenen dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılmaması ilkesi olduğu- Buna göre "herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorunda olduğu"- Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumadığı- 09.03.1955 T. ve 22/2 s. Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da belirtildiği gibi, mümeyyiz olmayan kimsenin, temyiz kudretini haiz olsa idi aynı surette hareket edecek -yani, normal zekalı bir insan dahi aynı tarzda muamelede bulunabilecek- idi ise, ehliyetsiz olduğundan bahisle muamelenin hükümsüzlüğünü ileri süremeyeceği- Takip konusu borca ilişkin sözleşmelerin imzalandığı tarihte “psikotik bozukluk” tanısı koyan rapor ile kısıtlı bulunan davalının, kredi kullanmak suretiyle bir menfaat elde etmiş olduğu- Davacı bankanın ödeme talebine kadar tam ehliyetli biri gibi hareket edebilen davalının borcun ifası istendiğinde ehliyetsizliğini ileri sürerek ifadan kaçınmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu-