Davalıların, dava dışı borçlu şirketin ne ortağı, ne kefili, ne de yöneticisi oldukları, icra dosyalarında alacakların temlik alınması, akrabalık bağı, dava dışı şirket ortağı ve kefilinin bir dönem davalı şirkette çalışması, dava dışı borçlu şirket ile davalı şirketin faaliyet konularının benzer olması, dava dışı şirket borcundan dolayı hacizli taşınmaz üzerinde davalı şirket unvanına benzer bir şirketin faaliyet göstermesinin "tüzel kişilik perdesinin kaldırılması" ya da "organik bağın" varlığının kabulü için yeterli olmadığı- Temlik işlemleri nedeniyle zarara uğradığını iddia eden davacının her bir işlemin iptalini talep edebileceği-
Dava, menfi tespit istemine ilişkin olup; takibin davacının avalist olduğu bonoya dayanılarak yapıldığı somut olayda, davacı, davalıdan kredi kullananın, dava dışı şirketin ortağı iken sonradan ortaklıktan ayrılması sebebiyle sorumluluğunun kalmadığını iddia etmiş ve aynı zamanda, asıl borçlu ile davalı banka arasındaki kredi sözleşmeleri ve davacının bu sözleşmelere kefaleti incelenmek suretiyle sonuca gidilmiş ise de, davacının takibe konu bonoyu avalist sıfatıyla imzaladığı, TTK’nun 702. maddesi uyarınca da avalist asıl borçlu gibi sorumlu olduğundan, davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
İnançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde bedel istemi-
Kendisini ehil bir kişi gibi gösterip hukuki işlem yapan ve bu suretle karşı tarafı zarara uğratan ehliyetsiz kişinin bu zarardan sorumlu olacağı- Hacir altındaki kişinin karşı tarafın aleyhine olacak şekilde kendi mal varlığında meydana gelen sebepsiz zenginleşme oranında sorumlu olduğu; zira sebepsiz zenginleşme hükümleri gözetildiğinde, zenginleşenin iade borcunun doğması bakımından fiil ehliyetinden yoksun olmanın sonuca etkili olmadığı-Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde alacaklının, asıl borçlu aleyhine icra takibi yapıp, takip semeresiz kalmadıkça kefillerden borcun ifasını isteyemeyeceği-
Davalı Kurum tarafından, davacı hakkında 2005 yılı itibari ile tescil edilen 1479 Sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılık tescil işleminde davacıyı yüksek basamaktan tescil edip, bu basamak seyri üzerinden prim tahsil etmesi, alınan fazla primlerle orantılı bir biçimde aylıkların arttırılması sonucunu doğurmayacağı gibi, eldeki davada davacı hakkında ödediği bu primlerin isteğe bağlı olarak geçerli sayılmasına imkân da bulunmaması karşısında, mahkemece kabul edilen şekilde davacının yüksek basamakta iken ödediği primlerin TMK'nun 2. Maddesi hükümlerinden faydalanma hakkı vermeyeceği belirgin olup, mahkemece bu esaslar dikkate alınarak yeniden bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar tesisinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davada, mahkemece iyi niyet ilkesi ve dürüstlük kuralı gereğince araştırma ve inceleme yapılması gerekirken, uyuşmazlığın irade sakatlığından kaynaklandığı şeklinde hatalı değerlendirme yapılmasının isabetsiz olduğu-
Limited şirket genel kurul kararının yok hükmünde olduğunun tespiti istemine ilişkin (6762 s. TTK hükümlerinin uygulanması gereken) davada, taraflar arasında 2012 yılında niza başladığı, davalı şirkette büyük hissedar olan davacı şirketin ve onun yetkili temsilcisi olan kişinin, müdürün görev süresi 2010 yılında bittikten sonra davanın açıldığı 2014 yılına değin ticari ilişkilerinin de devam ettiği yaklaşık 4 yıllık süre zarfında şirkete yeniden temsilcisi tayin edilip edilmediği hususunda bilgi sahibi olmamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı ve basiretli bir tacirden beklenemeyeceği- Tüm yazışmalarda dava dışı kişinin muhatap alındığı ve bu nedenle davalı şirketin müdürü olduğunu bildiği gözetilerek ve ayrıca batıllığın ileri sürülmesi kural olarak herhangi bir süreye tabi değilse de, dava konusu 01.04.2010 tarihli toplantıda alınan kararların dört yıl sonra yokluğunun ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması olduğu ve hukuken korunamayacağı-
Davalı ile davacı arasında sözleşmesel ilişkiye dayanan araç takip cihazlarının satışı ve montajı işinin bulunduğu olayda, davacıya bildirimde bulunmadan, davalının müşterilere internet sitesinde "bilgilendirme" başlıklı bir duyuruda bulunması üzerine, "haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi" isteminde bulunulmuş olup; anılan bu duyuruda yer alan açıklamaların, davacının faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla "kötüleme" niteliğinde olup olmadığı hususu tespit edilerek haksız rekabetin oluşup oluşmadığına karar verilmesi gerektiği- 
Genel boşanma sebebinin düzenleme altına alındığı TMK’nın 166. maddesine dayalı boşanma davalarının evlilik birliğinin temelinden sarsılması ilkesine bağlı olduğu, burada hâkimin evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına kanaat getirdiği durumlarda boşanmaya karar verebileceği, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda tespit edilen kusur belirlemesinin ise sadece boşanmanın değil, boşanmanın feri sonuçlarını kapsayan velayet, tazminat ve nafakalar yönünden de sonuca etkili olduğu, bu nedenlerle genel boşanma sebebine dayalı davalarda tarafların kusur belirlemesine ilişkin gerekçe ile boşanma hüküm fıkrası arasında sıkı sıkıya bir bağlılıktan söz edilemeyeceği- Hüküm fıkrasının boşanmaya ilişkin bölümünün istinafa konu edilmeyerek kesinleştiği buna bağlı olarak da hükmün gerekçe bölümünün artık kesin hüküm etkisinde olduğundan söz edilemeyeceğinden, davada haklı çıkan tarafın dahi hukuki menfaati olduğu takdirde temyiz hakkı olduğu gözetildiğinde, tarafların ilk derece mahkemesince yapılan kusur belirlemesine karşı hükmün boşanma fıkrasına yönelik bölümünden bağımsız şekilde istinaf kanun yoluna başvurabilecekleri-Bu durumda; bölge adliye mahkemesince yapılacak olan işin; tarafların kusurlu davranışlarına ilişkin tüm deliller birlikte değerlendirilerek tarafların kusur durumunun belirlenmesi ve bu belirlemeye bağlı olarak boşanmanın fer'i niteliğinde bulunan talepler hakkında karar vermesi gerektiği-
Davalının önceki beyanının aksine olacak şekilde hareket ederek yetkili yer beyanında bulunmasının dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı ve hakkın kötüye kullanımı mahiyetinde olduğu-