Uyuşmazlığın, kamulaştırma konusu irtifak hakkı bedelinin tespiti istemine ilişkin olduğu - Dava konusu taşınmazın değeri belirlenirken öncelikle niteliğinin tespit edilmesi gerektiği, hükme esas alınan bilirkişi raporunda taşınmazın niteliği net olarak belirlenmeden m2 birim fiyatı soyut ifadelerle tespit edildiğinden alınan raporun hüküm kurmaya elverişli olmadığı - Dava konusu taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun anlaşılması halinde taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için imkan tanınması, lüzumu halinde resen emsal celbi yoluna gidilmesi, taşınmazın, değerlendirme tarihi itibarıyla, emsal alınacak taşınmazın ise satış tarihi itibarıyla imar ya da kadastro parselleri olup olmadığı ilgili Belediye Başkanlığı ve Tapu Müdürlüğünden sorulması, ayrıca dava konusu taşınmazın; imar planındaki konumu, emsallere ve değerini etkileyen merkezi yerlere olan uzaklığını da gösterir krokisi ve dava konusu taşınmaz ile emsal taşınmazların resen belirlenen vergi değerleri ve emsal taşınmazların satış akit tablosu getirtilerek, dava konusu taşınmazın değerlendirmeye esas alınacak emsallere göre ayrı ayrı üstün ve eksik yönleri ve oranları açıklanmak suretiyle yapılacak karşılaştırma sonucu değerinin belirlenmesi bakımından, yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle mahallinde keşif yapılarak alınacak rapor sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği- Dava konusu taşınmazın arazi olduğunun anlaşılması halinde ise yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu eşliğinde keşif yapılarak, taşınmazın olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirine göre değer biçildikten sonra, bulunan bedele varsa taşınmazın değerine etki edecek objektif artış gerektiren unsurlar da eklenerek sonuca göre hüküm kurulması gerektiği-
Uyuşmazlığın adam çalıştıranın sorumluluğuna dayalı davacı bankanın uğradığı zararın tazmini istemine ilişkin olduğu- Davacı bankanın asıl borçluya ve kredi sözleşmesi ile sorumluluk altında bulunanlara karşı kredi alacağının tahsili için yasal olarak yapması gereken tüm işlemleri yapması ve buna rağmen kredi alacağını tahsil edememesi durumunda dava açmakta hukuki yararı bulunduğunun kabulünün gerektiği-
Uyuşmazlığın davacı hakkında davalı Kurumca tanzim ve tebliğ edilen ödeme emirlerinin iptalinin gerekip gerekmediği hususuna ilişkin olduğu- 5510 sayılı Kanun'un yürürlük tarihi ile ilgili 108/1-c maddesinde, Kanun'un 88. maddesinin 01.07.2008 tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiş olup, bu tarihten sonra tahakkuk eden prim borçları hakkında 5510 sayılı Kanun'un 88/20 nci maddesiyle “Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dâhil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur” şeklinde düzenlenme getirildiği- Yapılan bu düzenleme ile tüzel kişiliği haiz özel kuruluşta görev yapan yönetim kurulu üyelerinin primlerin ödenmesinden işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları-
Yargıtayın maddi hukukun doğru olarak uygulanıp uygulanmadığı yönünden mutlak denetim yetkisi olduğu, yargıcın davanın özünü oluşturan somut sorunun değerlendirilmesinde yanlışlık yapmasının kararın bozulma nedeni olduğu- Sağlararası tasarrufun tenkisi için; saklı payın ihlâl edilmiş olması yanında tasarrufun mirasbırakan tarafından saklı pay kurallarını ihlâl etmek amacıyla yapılmış olması gerektiği- Kazandırma yapılanın bu kasıtla davranması gerekmediği ve onun bu kazandırma sonucu müstakbel bir mirasçının saklı payının ihlâl edileceğini bilmesinin de gerekmediği- Mirasbırakanın eşinin öz yeğeniyle yaşadığı ilişkiden dolayı gerek aile gerekse sosyal çevresince kınanan murisin çocukları tarafından da dışlandığı, kız çocuklarının babalarına daha büyük tepki gösterdiği, yaşananlar karşısında mirasbırakanın da çocuklarını mirasından mahrum bırakmakla tehdit ettiği, davacı tanıklarının "mirasbırakanın çocuklarına mal bırakmak istemediğine" dair beyanda bulundukları, mirasbırakanın mal varlığının çok büyük bir bölümünü oluşturan dava konusu taşınmazını intifa hakkını uhdesinde tutarak çıplak mülkiyetini davalı kuruma bağışladığı anlaşıldığından, yapılan işlemin davacıların saklı paylarını zedelemek kastıyla yapıldığının kabul edilmesi gerektiği- "Mirasbırakanın birçok taşınmazın maliki ve mal varlığı sahibi olduğu, sağlığında davacılara devrettiği taşınmazların da bulunduğu, davalı Darulaceze kurumuna yapmış olduğu hibe işleminde hayır yapma amacı taşıdığı, dolayısıyla temlikin saklı pay kurallarını etkisiz kılma amacıyla yapıldığından söz edilemeyeceği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Uyuşmazlığın, sigortalının sürekli iş göremezliğe uğraması nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olduğu- Asıl işverenlerin alt işverenlerin sebep olduğu zarardan sorumluluğuna ilişkin olaylarda asıl işverenin sorumlu tutulabilmesi için kusurlu olmasının aranmayacağı- Sorumluluğun yasadan kaynaklandığı- Alt işverenin sorumlu tutulması halinde, asıl işveren de yasa gereği kusursuz olsa da alt işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulması gerektiği- Alt işverenin işçilerinin alt işverenin ödemekten kaçındığı ücretlerini veya iş kazasından doğan tazminat alacaklarını asıl işverenden isteyebildikleri- Asıl işverenle alt işverenin aralarında yaptıkları anlaşmayla bu kuralı bertaraf edemeyecekleri- Keza alt işverenin kusurlu kabul edilmesi sonrası asıl işverenin kusursuz kabul edilmesi halinde, davacının müşterek müteselsil sorumluluğa dayandığı ve talepte bulunduğu takdirde, asıl işverenin kusuruna itiraz etmemesi asıl işverenden talepte bulunmadığı anlamına gelmeyeceği- Sorumluluk açısından bu itiraz edilmeme usulünün müktesep hak teşkil etmeyeceği-
Küçüğün mallarını kullanma hakkının veliye ait olduğu bu itibarla davalının, dava dışı eşinden boşanmakla ve velâyetin anneye verilmesi ile davacı çocuğu temsil etme ve mallarını idare etme ve kullanma hakkı sahibi olmadığı-
Dairemizin yerleşik uygulamaları gereği, hesaplamada TRH 2010 Yaşam Tablosu’nun kullanılması yerinde olmakla birlikte %1,8 teknik faiz yöntemi kullanılmasının doğru olmadığı-Haksız fiil sonucu çalışma gücünde kayıp olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebin bulunması hâlinde, zararın kapsamının tespiti açısından geçici iş göremezlik süresi ile sürekli iş göremezlik oranının doğru bir şekilde belirlenmesinin zorunlu olduğu, söz konusu belirlemenin, bağlı oldukları mevzuat uyarınca sağlık kurulu raporu vermeye yetkili hastaneler veya sağlık kuruluşları tarafından çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikâyetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden kaza tarihinde yürürlükte bulunan mevzuata göre yapılması gerektiği-
3402 sayılı Kanun'un 22/2-a maddesine göre yapılan uygulama kadastrosunun usul ve kanun hükümlerine uygun olarak yapılıp yapılmadığına ilişkin davada mahkemece mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen ve davada yararı bulunmayan şahıslar arasından seçilecek üç kişilik bilirkişi kurulu ve taraf tanıkları ile harita ya da jeodezi mühendisi sıfatına sahip önceki bilirkişiler dışında oluşturulacak üç kişilik uzman bilirkişi kurulu eliyle yeniden keşif yapılması gerektiği-
Tescil davası yönünden 6360 ... On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un (6360 ... Kanun) yürürlük tarihinden sonra ... Büyükşehir Belediye Başkanlığına husumetin yaygınlaştırılmamış olmasının isabetsiz olacağı düşünülebilir ise de yargılama sırasında yapılan orman tahdidi sonucunda, dava konusu taşınmazın tamamının orman tahdit ve 2/B alanında kaldığının belirlenmesi karşısında saptanan bu husus kararın kaldırılması nedeni olarak değerlendirilmeyeceği-
Şikayet olunan vekilinin, kararın tefhimi üzerine süre tutum dilekçesi verdiği ve daha sonra gerekçeli temyiz dilekçesi sunacağını bildirmesine rağmen sunmadığı ve bu durumda istinaf incelemesinin istinaf nedenleri ile sınırlı olarak yapılabileceği, sadece kamu düzenine ilişkin hususların incelendiği ve davanın süresinde açıldığı gerekçesi ile başvurunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği-