Kooperatif genel kurul kararının iptali ile kayyım atanması- Bölge Adliye Mahkemesince, herhangi bir gerekçe oluşturulmadan istinaf başvurusunun reddine karar verildiği, kararın hangi sebeplerle verildiğine ilişkin açıklama ve gerekçe içermediği anlaşıldığından, anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte gerekçe içeren, önceki hüküm sonucuna uygun bir karar vermesi için Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerektiği-
Tapudaki satış bedeli ile iptali istenen tasarrufa konu taşınmazların tasarruf tarihindeki rayiç değeri arasında mislini aşan fark bulunduğu, davalıların evvelinde dava dışı şirketin hissedarı iken davalının şirketteki hisselerinin dava dışı kişiye devrederek adı geçen şirket ortaklığından ayrıldığı, davalılar arasında yapılan protokolde davalının şirketteki hisselerine karşılık dava konusu taşınmazların devrinin kararlaştırıldığı ve taşınmazların devri sırasında davalı adına kullanılan vekaletnamenin içeriğinde dava konusu taşınmazların bilgilerine yer verildiği, taşınmazlara ait geçmiş yıllara ilişkin vergi borçlarının davalılar adına dava dışı oğlu tarafından ödendiği, dinlenilen tanık beyanlarına göre taşınmazların tasarruf yetkisinin davalı tarafından kullanıldığı, yapılan devir işleminin alacaklılardan mal kaçırma kastı ile yapıldığının davacı tarafça ispatlanamadığı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali davalarının dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin bulunmasının gerekeceği- Bu ön koşulların bulunması halinde ise 2004 Sayılı Kanun'un 278,279 ve 280 inci maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığının araştırılması gerekeceği - Özellikle İİK'nın 280 inci maddesinde malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer taraflarınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden, yapılan işlemde mal kaçırma kastının irdelenmesi gerekeceği - Öte yandan 280/3 maddesine göre öngörülen karinenin somut olayda mevcut olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekeceği-
Arabuluculuk konusu uyuşmazlıkların "işçi-işveren ilişkisinden kaynaklanan alacaklar" olarak belirtildiği ancak dava konusu alacaklar bakımından anlaşma sağlandığı veya sağlanamadığının açıkça belirtilmemiş olduğundan dava şartı olan arabuluculuk faaliyetinin yerine getirilmediği-
Mazotun sahibi şirket tarafından açılan tazminat davasında ve davalı kurum tarafından açılan rücu davasında mazotun davacı yedieminin kusuru nedeniyle zayi olduğu ve davacının mazotu kendisinin tükettiğine karar verildiği, bu kararların Yargıtay denetiminden de geçerek kesinleştiği, istinaf konusu karar ile söz konusu kararların talep sonuçları farklı ise de taraflarının aynı olduğu, diğer dosyalarda verilen kararların kesin hüküm teşkil etmese de bu dosyaların taraflarının aynı olması ve verilen kararlarda tarafların kusurlarının tartışılmış olması ve mazotun zayi olmasına davacının sebep olduğuna karar verilmesi nedeniyle verilen kararların eldeki dosyada güçlü delil niteliğinde bulunduğu, davacının mazotun tümünü teslim tarihinden itibaren usulüne uygun muhafaza etmediği ya da tükettiği, yedieminlik görevini usulüne uygun olarak yerine getirdiği konusunda ispat külfetinin davacıda olduğu, davacının belirli bir süre için de olsa bu görevi yerine getirdiğini kanıtlayamadığı, davanın reddine karar verilmesinin yerinde olduğu-
Uyuşmazlığın davacıya prim borcu nedeniyle borçlu olan davalıya ait olup diğer davalıya devredilen taşınmazın devir işleminin muvazaalı olduğu iddiasına dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkin olduğu- Mahkemece; davalı vekilinin yapılandırma iddiası üzerinde durularak asıl borçlu olan dava dışı ... Ltd. Şti'nin dava konusu olan borcunu yapılandırıp yapılandırmadığı, yapılandırdı ise ödemelerin devam edip etmediği, yapılan ödemelerin davalının sorumlu olduğu kısma ilişkin olup olmadığı, 7143 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yapılandırmanın, davacı tarafça açılmış tasarrufun iptali davalarının durdurulmasını ya da ertelemesini sağlayıp sağlamayacağı-
6098 sayılı Kanun'un 37 . maddesine göre, bir kimse, karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamayacağı- 6098 sayılı Kanun'un 38 . maddesinde belirtildiği üzere korkutmadan (ikrahtan) söz edilebilmesi için, tehdidin sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması, yani sözleşmenin tehdidin yarattığı korku sonucu yapılmasının zorunlu olduğu- Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırabileceği- İptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı olmadığı- 6098 sayılı Kanun'un 39. maddesi uyarınca, korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme, karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabileceği-
Tarafların boşanmaya neden olan olaylardaki kusur derecesi, evlilik süresi, tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, paranın alım gücü, davacının kişilik haklarına yapılan saldırı ile boşanma yüzünden zedelenen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamına, günün ekonomik koşullarına göre, takdir edilen maddî-manevî tazminat miktarlarının az olduğu, erkeğin emekli polis memuru olduğu, üzerine kayıtlı bir araç, birden fazla taşınmaz olduğu gerekçesiyle kadının maddî-manevî tazminat miktarına yönelik istinaf başvurusunun kabulü gerektiği-
Davacıların oğlunun vefatından sonra davalı gelinleri ve torunlarının bir süre köyde birlikte yaşadığı, daha sonra davacıların boşanan kızının da çocukları ile birlikte aynı eve taşınması sonrasında davalının davacıların yanında ayrılarak ayrı eve çıktığı, aralarındaki maddi ihtilaflar nedeniyle Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı kadın tarafından davacılara yönelik olarak tazminat davası açıldığı, taraflar arasında doğan husumet sonrasında çocuklar ile davacıların görüşmesinde sorunlar olduğu ancak alınan sosyal inceleme raporuna göre çocukların davacılarla görüşmesinde herhangi bir sakıncanın bulunmadığı, çocukların tatillerde yatılı olarak davacıların yanında kalması konusunda görüş bildirilmiş ise de büyük anne ve büyük babanın torunları ile kişisel ilişkisinin anne ve baba gibi değerlendirilmesi mümkün olmadığından çocukların da bu konudaki görüşleri de göz önünde bulundurularak davacılar ile torunları arasında yatılı olmayacak şekilde kararda belirtilen zamanlarda kişisel ilişki kurulmasına karar verildiği-