Teminat mektubu veren banka ile muhatap arasındaki sözleşmenin garanti sözleşmesi niteliğinde olduğu ve bankanın; teminat mektubunu düzenlerken nakit, menkul rehni, ipotek, teminat mektubu almak suretiyle verdiği teminat mektubu riski için kendisini güvenceye alabileceği- Sözleşme gereği, hiçbir neden gösterilmeksizin de sözleşmedeki hükme dayanarak henüz nakde çevrilmeyen teminat mektup tutarının, lehtar, müteselsil borçlu ve kefilden depo edilmesini bankanın isteyebileceği- Ancak nakde çevrilmeyen teminat mektupları ile ilgili olarak teminat mektubundaki meblağın depo edilmesi istenebilirse de risk gerçekleşmeden ihtiyati haciz kararı verilemeyeceği- Banka ile müşterisi arasında yapılan teminat mektubu sözleşmelerinde banka lehine risk gerçekleşmeden teminat mektubu bedelinden bankanın ödemek zorunda kalacağı meblağın depo edilmesini isteme yetkisinin, söz konusu alacağın mevcut olduğunu göstermediği gibi istenebilir olduğunu da göstermeyeceği ve sözleşmede anılan şekilde hüküm olsa bile bankanın (ödemek zorunda kalacağı meblağın) sadece depo edilmesini isteyebileceği- (Bankanın) Kendisine ödeme yapılmasını talep edemeyeceği- Esasen bankanın sözleşmeye bu şekilde bir hüküm koymakla riskten kaynaklanan alacağını garanti altına almış olacağından, ihtiyati haciz müessesine de ihtiyacı kalmadığı (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu, 27.12.2017 tarihli, 2016/1 E. 2017/6 K sayılı ilamı)- Bahsi geçen sebeplerle, davacının istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca reddine-
İcra ve İflas Kanunu'nun 258/1. maddesi hükmüne göre ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için mahkemenin, alacağın varlığı hakkında kanaat edinmiş olmasının yeterli olduğu- Mahkemenin "alacağın varlığına kanaat getirmesinden" anlaşılması gereken, alacağın usul hukuku kurallarına göre kesin bir şekilde ispat edilmesi olmadığı- Bu hükme göre alacaklının, alacağının varlığını ve muaccel olduğunu tam ve kesin şekilde ispat etmesi aranmamakta, bu konuda mahkemeye kanaat verecek delillerin gösterilmesinin yeterli kabul edildiği; bu nedenle somut olayda alacaklının, borçlularının imzalarının bulunduğu cari hesap sözleşmesi, noter ihtarı, borçlu imza ve kaşesi taşıyan sipariş formları, fatura, borçlu imza ve kaşesi bulunan hak ediş raporu sunduğu, alacağın varlığı ve miktarının tespiti bakımından yaklaşık ispat olgusunun gerçekleştiğinin kabul edilip ihtiyati hacize karar verileceği-
İhtiyati haciz isteminde bulunan banka tarafından borçlu tarafa keşide olunan kât ihtarında, keşidecisi borçlu şirketin çeklerin karşılıksız çıkmasının taraflar arasında imzalanan sözleşmedeki "..çeklerin karşılıksız çıkması.." hükmüne dayandırılarak hesabın kât edildiği anlaşılmışsa da, ilk derece mahkemesince, "söz konusu kât ihtarına konu olan 3 adet çekin ibraz tarihlerinin asıl borçlu şirketin almış olduğu 3 aylık geçici mühletin başlangıç tarihi olan geçici konkordato komiserlerinin göreve başladığı tarihten sonra olduğu, karşılıksız olduğu iddia edilen çeklerin konkordato projesi kapsamında kaldığı, borçlu şirketin ödemelerinin konkordato komiseri kurulunun denetimde bulunduğu, konkordato nedeniyle alınan tedbirlerin alacaklı bankaya da genel kredi sözleşmesini sonlandırma yetkisi vermeyeceği gibi asıl borçlu şirketin alacaklı bankadan kullanmış olduğu kredilerin ödenmesinde de herhangi bir gecikmenin söz konusu olmadığı, alacağın bu itibarla İİK. mad. 258 gereğince muaccel hale gelmediği" gerekçesiyle "ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına" karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu- Müteselsil kefil hakkında icra takibine girişilebilmesi için diğer koşulların yanında ayrıca müteselsil kefile de ihtar gönderilmesi gibi bir koşulun yasada yer almadığı- Hem asıl borçluya, hem de müteselsil kefile aynı anda ihtar gönderilip borçluya gönderilen ihtarın tebliğine rağmen verilen süre içinde borcun ödenmemesi üzerine yasada belirtilen koşullar gerçekleşmiş olacağından bu durumda müteselsil kefil aleyhine takibe girişilebileceği- Her ne kadar asıl borçlu şirket dışındaki diğer borçlular yönünden geçici mühlet kararı verilmemiş ise de, ilk derece mahkemesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere asıl borçlu şirketin kullanmış olduğu kredinin geri ödenmesinde herhangi gecikme söz konusu olmadığı, asıl borçlu şirketin kullanmış olduğu kredinin muaccel olmadığı görülmekle alacaklı bankanın sözleşmenin kefili olan diğer borçlulara da müracaatı söz konusu olamayacağından buna yönelik istinaf başvurusunun da yerinde olmadığı-
İhtiyati haciz kararı verilebilmesi için tam ispatın gerekmediği, yaklaşık ispat için delil sunulmasının yeterli olup, alacaklının ilişkisinin varlığını ve muaccel olduğunu tam ve kesin olarak ispat etmesinin aranmadığı-
İİK hükümleri uyarınca; ihtiyati haciz talebinin reddi halinde alacaklının istinaf yoluna başvurabileceği, borçlunun ise, kendisi dinlenmeden verilen İhtiyati haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin yetkisine ve teminata karşı, huzuru ile yapılan hacizlerde haczin tatbiki, aksi halde haciz tutanağının kendisine tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde mahkemeye müracaatla itiraz edebileceği ve itiraz üzerine verilen karara karşı istinaf yoluna başvurulabileceği, BAM'ın bu başvuruyu öncelikle inceleyeceği ve verdiği kararın kesin olduğu, HMK hükümleri uyarınca da, ilk derece mahkemelerinde verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, 'ihtiyati haciz' taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabileceği-
Borçlu A.Ş. hakkında konkordato talebinde bulunulmuş ve mahkemece tedbir kararı verilmiş olmasının, bonoya dayalı ihtiyati haciz kararı verilmesine engel oluşturmadığı- Geçici veya kesin konkordato mühleti verilmesinin sonuçlarının İİK'nın 294. maddesinde düzenlenmiş olduğu, borçlunun bu düzenlemeden yararlanarak, ihtiyati haczin uygulanmasına karşı koyabileceği- Senedin tanzim tarihinin vade tarihinden sonraki bir tarihte olmasının ihtiyati haciz istemine engel teşkil etmeyeceği- Senedin keşideci ve kefilin imzasını taşımadığı için kambiyo vasfında olmadığına yönelik itirazların İİK’nın 265. maddesinde sınırlı olarak sayılmış bulunan sebeplerden olmadığı-
İhtiyati haciz isteyen vekilinin dava dilekçesine eklediği sözleşme örneği, tutanaklar, eğitime katılım tutanakları ve faturalar ve diğer  belgelerin alacağın varlığı hususunda kanaat uyandırıcı nitelikte olduğu, ayrıca davacı vekili dava dilekçesinde takip dosyasını delil olarak bildirmiş olup, takip dosyası da değerlendirildiğinde; para alacağı bulunması, muaccel olması ve ödemeden kaçınılmış olması yönünde  yaklaşık ispatın gerçekleşmiş olacağı-
İhtiyati haciz talebinin reddine ilişkin karara karşı yapılan kanun yolu başvurusu sonucu verilen bozma kararının kesin olduğu; kesin nitelikteki Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
İhtiyati haczin alacağın tamamına ilişkin olarak alınacağı veya icra takibinin alınan ihtiyati hacizle bağlı olarak yapılacağı konusunda bir düzenleme bulunmadığı- 
Türk Borçlar Kanunu'nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmelerinin, niteliği itibariyle iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler olup, karşılıklı edimleri içereceği, bu nedenle eser sözleşmelerinden kaynaklanan bir alacakta ihtiyati haciz kararı vermeye yetkili mahkemenin tayininde, Türk Borçlar Kanunu'nun 89. maddesinde yer alan "Para alacakları alacaklının yerleşim yeri mahkemesinde ödenir." hükmünün dikkate alınamayacağı-