Daire ilkelerine göre; anne çalışmıyorsa sadece babadan yetiştirme gideri düşülmesinin gerekeceği-
Daire ilkelerine göre; anne ve baba çalışıyorsa anne ve babadan ayrı ayrı %5'er, anne çalışmıyorsa, sadece babadan %5 oranında yetiştirme gideri düşülmesi gerekeceği- 2918 sayılı KTK.'nun 99/1. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları'nın B.2.b. maddesi hükümlerine göre, davalı ... bakımından temerrüt faizinin başlangıcını oluşturan ihbar yükümlülüğünde esas olanın, zarar miktarı değil, kazanın ihbar edilmesi olduğu, kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemenin sigortanın sorumluluğunda olduğu, bu itibarla, sigorta şirketlerine başvuru yapılması veya dava açılmasıyla; kaza, davalı ... şirketlerine ihbar edilmiş olacağından, anılan hükümlerde öngörülen koşulların yerine getirilmiş olacağı-
Nafaka ödemesine açıklama olarak "haram olsun" şeklinde not yazılması, dava tarihinden sonra olduğundan, bu davranışın, tarafa kusur olarak yüklenemeyeceği- Bölge adliye mahkemesi kararının gerekçesinde erkeğin istinaf talebinin kusur belirlemesine yönelik talebi uyarınca kısmen kusur düzeltilmesi yapıldığı halde, kararın hüküm kısmında erkeğin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmek suretiyle gerekçe ile hüküm arasında çelişki yaratıldığı, bu çelişkinin tek başına bozma sebebi oluşturduğu-
Sadakat yükümlülüğüne aykırı davranılıp davranılmadığını veyahut evlilik birliğinden doğan diğer yükümlülüklere uyulup uyulmadığını belirleme görevinin kamu düzenine ilişkin ve Aile Mahkemesine ait olduğu-
Sadakat yükümlülüğünün evlilik sözleşmesinden kaynaklanan bir yükümlülük olduğu ve ihlal edilmesi halinde yalnızca sözleşmenin taraflarınca yani eşler tarafından birbirlerine karşı ileri sürülebilecek bir hak olduğu- Mutlak bir hak mahiyetinde olmadığı için herkese karşı ileri sürülemeyeceği- Zina fiiline ortak olan evlilik dışı 3. kişiye karşı, birlikte zinayı gerçekleştirdiği kişinin evli olduğunu bilse dahi, haksız fiil sorumluluğu yoluna gidilemeyeceği çünkü haksız fiil sorumluluğundan söz edebilmek için,ayrıca zarara sebep olan fiilin emredici bir hukuk normuna aykırı olması gerektiği- İşbu kişinin, dava dışı eş ile birlikte olmak suretiyle davacıya yönelen davranışının, davacı eş bakımından haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceği için müteselsil sorumluluk yoluna da gidilemeyeceği- Davalının, dava dışı eş ile evli olduğunu bilerek beraber olmasının ; aldatılan davacı yönünden ona zarar verme kastı ile hareket edildiğini düşünmek için yeterli olmadığı-
HGK. 08.10.2019 T. E: 4-203 , K: 1002-
Trafik kazası sonucu oluşan ölüm nedeniyle, ölenin yakınlarının, destekten yoksun kalma tazminatı istemi-
Zina fiiline ortak olan ve işbu sebeple hakkında manevi tazminat davası açılan 3. kişinin, zararın meydana gelmesinden asli olarak sorumlu tutulamayacağı- Yine yasa hükmünün aradığı anlamda iştirak halinin de söz konusu olamayacağı- Zira iştiraken işlenebilir bir eylemin varlığının kabul edilebilmesi için eylemin müstakilen ve asli olarak da işlenebilir olması gerektiği ve ayrıca haksız fiil sorumluluğunu, geniş ve belirsiz bir kavram olan sadakat yükümlülüğünü de ihlal etmeye iştirak çerçevesinde değerlendirmenin bu sorumluluğu belirsiz hale getireceği- Evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunamayacağı-
Kadın tarafından evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak açılan boşanma dava dosyası ile erkek tarafından açılan fiili ayrılık sebebine dayalı dava dosyasının davacı-davalı sıfatları farklı olmakla birlikte davalardan biri hakkında karar verilir ve kesinleşirse diğer dava konusuz kalacağından, iki dava arasında aralarında hukuki ve fiili irtibat bulunduğu, tarafların kusurlarının belirlenmesi ve bunun sonucu olarak boşanmanın fer'ilerinin sağlıklı değerlendirilerek doğru karar verilebilmesi amacıyla birlikte görülmesi ve delillerin birlikte değerlendirilmesi gerektiği- Taraflar arasında ayrı mahkemelerde yürüyen boşanma davalarının olması veya boşanma davasından bağımsız olarak ayrı yaşama olgusuna dayalı (TMK. m. 197) açılan tedbir nafakası davasının bulunması, bu davaların her birinde geçici nitelikte olan, talep ve kusur şartlarına bağlı olmayan tedbir nafakası (TMK. m. 169) hükmedilmesine engel olmadığı- Hâkimin, önüne gelen dosyada, tarafların ve çocukların gereksinimlerine bağlı olarak derdest olan diğer davaların akıbetine bağlı olmaksızın uygun bir nafakaya karar vereceği, gerekli gördüğü takdirde bu nafakanın miktarında indirim ve artış da yapabileceği- Birden fazla dosyada tedbir nafakasına hükmedilmesi hâlinde dahi tahsil edilecek nafaka miktarı tek olacağı ve bu durumun karışıklığa sebebiyet vermemesi için hâkimin infazı kabil nitelikte hüküm kurması ve "tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla" ibaresinin hükümde yer alacak şekilde nafakaya hükmetmesi gerektiği- "Tedbir nafakası konusunun önceden Aile Mahkemesi'nde karara bağlandığı, eldeki davada yeniden nafakaya hükmedilmesinin infazda sıkıntı doğuracağı, mahkemece bozma kararının birinci bendinde belirtildiği gibi birleştirme kararı verilmesi gerektiği ve birleştirme kararı ile kadın yararına hükmedilen tedbir nafakasının neticelerini doğuracağı, dolayısıyla TMK. m. 169 ile varılmak istenen sonuca ulaşılacağı, bu sebeple mahkemenin tedbir nafakasına yönelik direnme gerekçesinin bu yönüyle doğru olduğu" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Davalı eş mehir senedinde vaat ettiği altına yönelik taahhüdünü yerine getirdiğine göre, bağışlanan bu altınlar davacı kadının kişisel malı olduğundan ve davacının elinden zorla alındığına dair bir iddia da bulunmadığından bu talep yönünden davanın reddinin isabetli olduğu- Altın davacıya teslim edildikten sonra, davalıya saklanmak üzere verilmiş olup mehir senedinde belirtilen ve çalınan altına yönelik davalı aleyhine açılan dava aile mahkemelerinin görevine girmeyip uyuşmazlığın genel mahkemelerde çözümlenmesi gerektiği ve bu nedenle de yerel mahkemece tefrik yönünde verilen kararın yerinde olduğu-