Hükmün faize ilişkin bölümünün açıkça “reeskont faizi” olarak adlandırılarak kurulmuş olmasına rağmen, yorumla bunun hükümde ifade edilmeyen yasal faizi ifade ettiğini kabule olanak bulunmadığı, davanın açıldığı tarihte yasal faizin oran olarak reeskont faizine eşit olmasının davacının dava dilekçesinde talep ettiği reeskont faizinin yasal faiz olarak kabulü sonucunu doğurmayacağı, o halde 5335 sayılı Kanun ile 3095 sayılı Kanun'un 1. maddesinde yapılan düzenleme ile yeni hesap tarzının getirilerek T.C. Merkez Bankası'nın belirlediği reeskont oranları üzerinden faiz hesap yönteminin bırakılmasının, sadece 3095 sayılı Kanun yönünden söz konusu olup; bu kanun dışındaki uygulamalar yönünden bankanın reeskont oranlarını belirleme yetkisi devam ettiğinin kabulü gerektiği-
Tarafların bildirdiği bankalardan gelen cevaplara göre rapor düzenlendiğinin ancak rapora esas alınan iki bankanın hakkın doğum tarihinden itibaren birer yıllık devreler halinde usulüne uygun bildirimde bulunmadığının anlaşıldığı, o halde mahkemece, hükme esas rapora dayanak teşkil eden iki bankaya yeniden müzekkere yazılarak hakkın doğum tarihinden itibaraen birer yıllık devreler halinde mevduata fiilen uygulanan en yüksek faiz oranları sorulup, usulüne uygun faiz oranları bildirildikten sonra ek rapor aldırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Çocuk teslimine ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilamların kesinleşmedikçe icra edilemeyeceği, kişisel ilişkinin kaldırılması kararının da aynı şekilde kesinleşmeden infaz edilemeyeceği-
Kamulaştırma bedelinin arttırılması ilamlarında olduğu gibi, kamulaştırmasız el koyma ilamlarında da ilamın kesinleştiği tarihe kadar geçen dönem için ilam uyarınca yasal faiz, kesinleşme tarihinden sonraki dönem için ise, 17.10.2001 tarihinde yürürlüğe giren 4709 Sayılı Kanun'la değişik Anayasa'nın 46/son maddesi hükmü uyarınca, kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanması gerekeceği-
Davalı şirket tarafından şirketin yetkilisi olan diğer davalı D. P. adına 25.12.2007 tarihinde çekin keşide edildiği, şirket yetkilisi lehtarın da çeki cirolayarak davacı şirkete verdiği, çekin keşide tarihi itibariyle diğer davalı D. P.'ın şirketin münferiden temsile yetkili kişisi olduğu, davacının çekin zamanaşımına uğraması nedeniyle davalılara müracaat hakkı düşmüş ise de, çeki ciro ile aldığı D. P.'a karşı doğrudan temel ilişkiye dayalı olarak, diğer davalı keşideciye karşı da TTK'nın ilgili hükmü gereğince sebepsiz zenginleşme nedenine dayanarak alacağı talep edebileceği- Davacının D. P. ile arasında temel bir ilişkinin olduğunu ispatlayamadığı, ancak çekin keşidecisi olan şirket ile aralarında temel ilişkinin bulunduğu ve bu kapsamda ticari defterlerine göre alacağının olduğu, yine TTK hükümlerine göre keşidecinin çekin bedelini ödediği, kendi yönünde bedelsiz kaldığı ve de bu kapsamda sebepsiz zenginleşmediğini ispat edemediği gerekçesiyle davalı D. P. yönünden davanın reddine, davalı şirket yönünden davanın kısmen kabulü ile, 27.000,00 TL'nın 25.12.2007 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte bu davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine- Davacı tarafından davalı D. P. ile arasındaki temel ilişki ispat edilemediğinden bu davalı yönünden davanın reddine karar verilmiş olup bu durumda mümeyyiz davalı yararına karar tarihinde yürürlükte olan düzenleme uyarınca vekalet ücreti takdiri gerektiği-
İlamın infaz edilecek kısmı yorum yoluyla belirlenemeyeceği- İlk derece mahkemesince kurulan hükümde; "Davacının davasının kabulü ile takibin davacı yönünden kısmen iptaline ve icra emrinde davacının sorumlu olacağı alacak miktarlarının ... bilirkişi raporuna göre düzeltilmesine ve takibin davacı yönünden bu miktarlar üzerinden devamına, bilirkişi raporunun karara eklenmesine" şeklinde hüküm kurulduğu, anılan ilamın hüküm kısmının, bu haliyle şüphe ve tereddüte yer vermeyecek biçimde açık ve infaza elverişli olmadığı-
İlamda miktarın aynı olması hasebiyle her biri için ayrı ayrı kabul edilen tazminatın aynı cümle içerisinde birlikte yazıldığı, farklı meblağlar için ayrı ayrı ibaresinin kullanıldığı, ilamın bir bütün olarak değerlendirilmesinde davacılar için ayrı ayrı 100.000’er TL manevi tazminata hükmedildiğinin görüldüğü, kısmen kabul ibaresinin bulunmadığı, dolayısıyla netice olarak ilamda davacılar için 100.000’er TL manevi tazminata hükmedildiği, 100.000 TL’lik manevi tazminat alacağının 50.000 TL’si ilk takipte talep edildiğine göre ikinci takipte sadece 50.000 TL‘lik manevi tazminat alacağı için icra takibi başlatılması gerektiği, manevi tazminat olarak 50.000 TL fazla talep ettiği görülmekle 50.000 TL manevi tazminat alacağı ve bu miktara işletilen faiz yönünden takibin iptaline karar verilmesi gerektiği-
Kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasının niteliği gereği kendisini vekil ile temsil ettiren taraflar lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmekte olup; icra vekalet ücreti hesaplamasının da AAÜT uyarınca maktu olarak tayini gerekeceği-
Borçlunun temyiz dilekçesine ekli olarak sunduğu kesinleşmiş ilam değerlendirilerek, gerektiğinde ilamın ilişkin olduğu dava dosyası da getirtilip incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Mahkemece alınan bilirkişi raporunda, asıl alacak, ilam vekalet ücreti, ilam yargılama gideri ve faizlerinin hesaplandığı, şikayete konu muhtıra hesabında bu alacak kalemlerinin yanında icra vekalet ücreti alacağının da bulunduğu, bilirkişi raporunda bakiye borç belirlenirken icra vekalet ücretinin hesaplanmadığı, mahkemece eksik hesaplamaya dayalı ve hükme elverişli olmayan bu rapor esas alınarak sonuca gidildiği anlaşıldığından, mahkemece, muhtıraya esas bakiye borç hesaplanırken icra vekalet ücretinin de dahil edilmesi gerektiği göz önüne alınarak bilirkişiden ek rapor alınmak suretiyle oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile sonuca gidilmesinin isabetsiz olduğu-