Kamu kurumlarının faaliyet alanı içerisine giren kamu hizmetlerini yerine getirirken sebebiyet verdikleri zararların tazmini için açılan davaların hizmet kusuruna dayanması nedeniyle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesi gereğince idari yargı yerinde görülüp sonuçlandırılmasının gerektiği; davalı idarenin proje çerçevesinde yol çalışması yaptığı, bu sırada yapılan ateşleme nedeniyle zararın doğduğu, bu niteliğiyle davanın, hizmet kusuru nedeniyle tam yargı davası olduğu, böyle bir uyuşmazlığın ise idari yargı yerinde çözümlenmesinin gerektiği-
Anayasa ve Maden Kanunu’nda madenlerin Devletin hüküm ve tasarrufunda olduğu, içinde bulundukları arzın mülkiyetine tabi olmadığı; bunların aranması ve işletilmesi hakkının Devlete ait olduğu, Devletin bu hakkı gerçek ve tüzel kişilere verebileceği - Davacının maden ruhsatının bulunmadığı, Özel Dairenin bozma kararında öngörülen biçimde araştırma yapılacağı, taşınmaz değerinin belirleneceği, daha sonra davacının zararının bozma kararında belirtilen şekilde tazmini yoluna gidileceği-
İdarenin yanlış tasarrufunun geçmişe etkili şekilde geri alınabilmesinin ancak belirli sürelere uyulmak koşuluyla mümkün olduğu; süre geçtikten sonraki geri alma işleminin geçmişe etkili olamayacağı ve geri alma tarihine kadar doğmuş olan durumların kazanılmış hak olarak tanınacağı-
Bir sözleşmenin “idari sözleşme” sayılabilmesinin; sözleşmenin taraflarından birinin kamu idaresi, kurumu ya da kuruluşu olması, sözleşmenin kamu hizmetinin yürütülmesi ile ilgili bulunması, sözleşmede idareye özel hukuk yetkilerini aşan yetkiler tanınmasına bağlı olduğu; söz konusu sözleşmenin hükümleri incelendiğinden idari sözleşme niteliğinde bulunduğu, anılan sözleşmenin uyarlanması istemlerinin de bu kapsamda ele alınmasının gerektiği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-c maddesinde, idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davaların “idari dava” olarak nitelendirileceği, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun 5/c maddesi ile anılan uyuşmazlıklarda idari yargının görevli bulunduğu-
Kural olarak mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirleme görevinin adli yargıya ait olduğu; ancak 3621 sayılı Kıyı Kanununun 9.maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiği-
Tapusuz taşınmazın zilyetliğe dayalı tescili davası kamusal nitelikli bir dava olup hazine ve köy tüzel kişiliği yasal hasım olduğundan sonradan davaya dahil edilmelerinin usule aykırı olmayacağı-
Taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre davacı idareye devir edilmesi gereken taşınır taşınmaz mallar ve hakların devri için ya sözleşmedeki imtiyaz süresinin dolmuş olması veya sözleşmenin taraflarından birince fesh edilmesi ve bu fesih işleminin kesinleşmiş olmasının gerektiği; davacı tarafından feshedilen işleme karşı davalının işlemin iptali için Danıştay’da dava açtığı, açılan bu davanın ret edildiği, temyiz edilmek suretiyle dosyanın Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na gönderildiği ve henüz kesinleşmediği anlaşıldığından taşınır taşınmaz mallar ve hakların davacı idareye devredilmesinin doğru olmadığı-
Davacının, davalı kuruluşta 657 sayılı Kanunun değişik 4/B maddesi ile 06.06.1978 gün 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konan “Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslara “göre sözleşmeli olarak çalıştığı, bu tür kuruluşların üçüncü kişilerle olan münasebetlerinde özel hukuk; kendi içlerinde, anılan hükme göre çalışan personelle ilgili hukuki ihtilaflarda kamu hukuku hükümlerinin uygulanacağı - Davalı Belediye Başkanlığında sözleşmeli avukat olarak görev yapan davacı tarafından, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 164.maddesine dayanılarak, yargı kararıyla karşı tarafa yüklenilen vekalet ücretinin avukatlara, hiçbir limit ve sınıra tabi olmaksızın tamamının ödenmesi konusunda yapılan başvurunun reddi nedeniyle doğan çekişmenin giderilmesi istemiyle açılan davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 2.maddesine göre, idarenin eylem ve işlemine karşı açılan davanın görülmesi ve çözümlenmesinin, idari yargının görev alanına girdiği-
Yargı yetkisi kullanılırken Anayasa ve yasaların belirlediği bu çerçeve dışına çıkılarak, ilgili olduğu alanlarda bağlayıcılığından kuşku duyulmayan, kesinleşmiş Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararının, usul ve yasaya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğu ve yeterli gerekçeyi taşımadığı vurgulanarak hüküm kurulmasının isabetsiz olacağı, yerel mahkemece, davalının “yetersizlik nedeniyle uzman jandarma statüsüne son verme işleminin hukuka uygun olduğu” yönündeki Yüksek Askeri İdare Mahkemesi kararı göz önünde tutularak, yüklenme, kefalet senedi ve bunlara ilişkin yasal düzenlemeler de dikkate alınarak, yapılacak değerlendirme sonucunda hüküm kurulması gerekeceği-
Bir sözleşmenin idari sözleşme olup olmadığının belirlenebilmesi için sözleşme taraflarından birisinin idare olması ve sözleşme konusunun kamu hizmetine ilişkin bulunması koşullarının her zaman yeterli olmayabileceği, bu taktirde idare ile karşı taraf arasında akdedilen sözleşmenin tüm hükümlerinin incelenerek, tarafların, idareye kamu gücünden doğan üstün yetkiler tanımak suretiyle sözleşmeye idari sözleşme niteliği vermek amacında olup olmadıklarının araştırılması gerekeceği, özel hukuk sözleşmelerinde söz konusu olmayan bazı üstün yetkilerin tanınmasının, idari sözleşmelerin en belirgin özelliği olduğu, idarenin üstünlüğünün ve otoritesinin tanınması, yani sözleşmede idarenin tek taraflı hareket yetkisinin kabul edilmesi ve sözleşmenin bir tarafını oluşturan idarenin, diğer tarafa karşı kamu gücüne dayanan yetkiler kullanabilmesi durumlarında sözleşmede özel hukuku aşan koşulların varlığının kabul edilmesi gerekeceği, idari sözleşmelerin konusunun kamu hizmeti olarak belirlendiği-