Memurların ve diğer kamu görevlilerinin kişisel kusurlarına dayanılarak açılan davalar, Anayasa'nın 129/5 fıkrasının kapsamı içinde düşünülemeyeceğinden anılan maddede ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 13. maddesinde, kamu görevlisinin, yasal çerçeve içinde kalmak koşulu ile, yetkisini kullanma durumunda üçüncü kişilere verilen zararlarda öncelikle idare aleyhine dava açılabileceğinin öngörüldüğü-
Belediye ve mücavir alan sınırları içinde olup, Bakanlıkça tespit edilecek alanlarda bulunan Hazineye ait taşınmazlardan, 31.12.2000 tarihinden önce üzerinde yapılanma olanların; öncelikle yapı sahipleri ile bunların kanuni veya akdi haleflerine satılmak ya da genel hükümlere göre değerlendirilmek üzere ilgili belediyelere bedelsiz olarak devredilmesi gerekeceği- Bu şekilde devredilen taşınmazların haczedilemeyeceği ve üzerinde üçüncü kişiler lehine herhangi bir sınırlı ayni hak tesis edilemeyeceği, bu taşınmazların, belediyelerce öncelikle talepleri üzerine yapı sahipleri ile bunların kanuni veya akdi haleflerine, rayiç bedel üzerinden doğrudan satılacağı-
İdari bir kararla olan parselasyon işlemlerine ve bu işlemler kesinleştikten sonra oluşan kadastral mülkiyet durumuna yönelik, salt imar uygulaması işlemlerindeki haksızlık ve usulsüzlüklere dayalı talepleri içeren davaların görülme yerinin idari yargı olduğu, iptali ve tescil istemli eldeki davanın konusu ise idari karar ya da işlemin haksızlık ya da usulsüzlüğü değil, taraflar arasındaki sözleşme ve bu sözleşmenin niteliği gereği uygulanması gereken eser sözleşmesine ilişkin yasal düzenlemeler olduğundan, uyuşmazlığın adli yargı yerinde çözümlenmesi gerekeceği-Taşınmazın sözleşme anındaki durumundan ve akdedilen sözleşmeden kaynaklanan karşılıklı hak ve edimlerinin şüyulandırma işlemi sonucu ortaya çıkan parseller üzerinde de devam edeceği ve tarafların edimlerinin kadastral parselden gelen haklar çerçevesinde değerlendirilmesi gerekeceği-
Danıştay Dairelerinin herhangi bir kanunun yürütülmesinin durdurulmasına karar vermelerinin de hukuken olanaksız bulunduğu-
Yüklenme senedinde ve buna bağlı kefalet senedinde harcama kalemleri arasında gösterilmeyen giderlerden, öğrenci ve yasal temsilcisinin sorumlu tutulmasının olanaklı olmadığı-
Anayasanın 129/5.maddesi gereğince memurların ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken meydana gelen zararlara ilişkin davaların idare aleyhine dava açılabilmesinin, eylemin hizmet kusurundan kaynaklanmış olması koşuluna bağlı bulunduğu-
Mesaha tashihi davası niteliğindeki davada dava sebebine ilişkin vakıaların ileri sürülmüş ve mahkemece bu yönde araştırma ve inceleme yapılıp dosyanın sonuçlandırılmasının eldeki ‘taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında olması gereken kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan bir yer olduğu iddia edilen’ dava ile sebep yönünden ayrıldığı - Devletin hüküm ve tasarrufu altında olması gereken kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan bir yer olduğunun iddiasının bilirkişice araştırılmasının gerektiği-
Anayasanın 129/5 maddesi gereğince memurların ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken meydana gelen zararlara ilişkin davaların idare aleyhine dava açılabilmesinin, eylemin hizmet kusurundan kaynaklanmış olması koşuluna bağlı olduğu-
İdarenin hukuka uygun bir tasarrufunu sonradan geri almasında herhangi bir hukuki engelin mevcut olmadığı ve ilgililerin, salt geri alınan tasarrufun hukuka uygun bulunmasına dayanarak, gelecekte o tasarrufun kendilerine sağlayabileceği hakları idareden isteyemeyeceği, ancak idarenin de, geri aldığı hukuka uygun tasarruf çerçevesinde doğmuş, gerçekleşmiş hakları, kazanılmış hak olarak tanımak zorunda olduğu, geri alma işlemini geçmişe yürütüp, bu hakları geri isteyemeyeceği-
Ödenen tazminatın rücuan tahsili istemiyle açılmış olan davanın, bir iptal davası veya idari sözleşmeden kaynaklanan bir dava olmadığı, söz konusu davanın aynı Kanun hükmü anlamında “tam yargı davası” niteliği taşımadığı, tam yargı davalarının ancak her hangi bir idari eylem ve işlemden dolayı kişisel hakkın doğrudan muhtel olması halinde ve o kişisel hakkın sahiplerince açılabileceği; dolayısıyla, her hangi bir davanın tam yargı davası olarak nitelendirilebilmesi için, ortada öncelikle bir idari işlem veya eylemin bulunmasının gerektiği ve ayrıca bu işlem veya eylem nedeniyle kişisel bir hakkın ihlal edilmiş olmasının da gerektiği-