Davacı erkeğin, davalı eşine hakaret ettiği, bağımsız konut temin etmediği, eşini evden kovduğu, sadakatsiz davranışlarda bulunduğu ve birlik görevlerini yerine getirmediği, mahkemece davalı kadına kusur olarak yüklenen "başkası ile nişanlanma" vakıasına davacı erkek tarafından yargılamada dayanılmadığı, boşanmaya sebep olan olaylarda davacı erkeğin tam kusurlu olduğu bu halde tam kusurlu eşin dava açma hakkı bulunmadığı- TMK'nun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmaz olduğu- Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamayacağı- Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığının anlaşılması gerektiği-
Davacı-davalının daha önce açtığı boşanma davası reddedildiği ve karar 14.09.2010 tarihinde kesinleştiği, ret kararının kesinleşmesinden başlayarak boşanma davasının açıldığı 14.11.2014 tarihine kadar üç yıl geçtiği, bu süre içinde ortak hayatın yeniden kurulamadığı toplanan delillerle gerçekleştiğine göre, Türk Medeni Kanunu'nun 166/4. maddesinin koşulları erkeğin davası bakımından da oluştuğu-
Davalı-davacı erkeğin eşine fiziksel şiddet uyguladığı, davacı-davalı kadının da cinsel sorunları olmasına rağmen tedaviden kaçındığı bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit olduğu olayların akışı karşısında davalı-davacı erkek de dava açmakta haklı olduğu-
Davalı-karşı davacı erkek boşanma davasından feragat etmiş olmakla artık kadına atfedilen kusurlu eylemleri affetmiş sayılacağı- Boşanma davasında erkeğin feragatinden sonra kadına kusur atfedilemeyeceği-
Türk Medeni Kanunu'nun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesinin kaçınılmaz olduğu -
Davalı erkek akıl hastası ve kısıtlanmış olup, akıl hastalığına (TMK. mad. 165) dayalı açılmış bir dava olmadığından ve davalının hareketleri iradi olmadığından, TMK. mad. 166/1 uyarınca “evlilik birliğinin sarsılması” hukuki sebebine dayanarak boşanmaya karar verilemeyeceği-
Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davalı-davacı erkeğe yüklenen kusurlu davranışların yanında, davacı-davalı kadının da eşini sürekli azarlayıp küçük düşürücü sözler söylediği, aşırı kıskançlık gösterdiği anlaşıldığından, gerçekleşen bu duruma göre erkeğin de dava açmakta haklı olduğu, öyleyse erkeğin davasının da kabulü ile boşanmaya karar verilecek yerde davasının reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirdiği-
Mahkemece, tarafların gösterdikleri delillerin toplanarak, Medeni Kanun'un 166/1-2 maddesindeki şartların oluşup oluşmadığı araştırılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, Medeni Kanun'un 166/3. maddesinde öngörülen bir yıllık süre şartı gerçekleşmeden tarafların kabulüne dayanarak boşanmaya karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Davalı-davacı kadının da eşine hakaret ettiği, eşini ve annesini istemediğini söyleyerek kovduğu anlaşıldığından, davacı-davalı erkek de boşanma davası açmakta haklı olduğundan, erkeğin boşanma davasının da kabulü ile boşanmaya karar verilmesi gerekeceği -
Davalı erkeğin eşine sürekli fiziksel şiddet uyguladığı, kadının üç kez sığınma evinde kaldığı, davalının eşine karşı şiddetten mahkum olduğu anlaşıldığından, pek kötü davranış sebebiyle (TMK. mad. 162) boşanmaya karar verilmesi gerekeceği-