Davacı-karşı davalı erkeğin, ailesinin müdahalesine sessiz kaldığı, müşterek konuta cihaz yerleştirerek uzun bir süre eşini dinlediği, tehdit ettiği ve evden kovduğu, davalı-karşı davacı kadının ise, eşine ve eşinin ailesine sürekli hakaretler ettiği, anlaşılmakla, evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda davalı-karşı davacı kadın az da olsa kusurlu olup taraflar arasındaki ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut olup, olayların akışı karşısında davacı-karşı davalı erkek dava açmakta haklı olup davacı-karşı davalı erkeğin boşanma davasının kabulü gerektiği-
Hakimin talepten fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği- Mutlak butlan sebebi ile açılmış bir dava bulunmadığı halde talepten farklı olarak Türk Medeni Kanununun 145/3. maddesi uyarınca evliliğin iptaline karar verilmesinin doğru olmadığı- Taraflarca temyiz edilmemiş olsa bile, yasaya açık aykırılık bulunması hallerinde hükmün bozulmasının mümkün olduğu-
Dava dilekçesinde, TMK. mad. 166 uyarınca boşanma talep edildikten sonra, ıslah ile öncelikle zina (TMK m.161) ve onur kırıcı davranış (TMK m.162) sebebi ile boşanmaya karar verilmesi talep edildiğinden, mahkemece, zinaya dayalı talebinin delil durumu gözetildiğinde yeterli görülmediği gerekçesiyle reddine karar verildiği belirtilmişse, de onur kırıcı davranış sebebine dayalı boşanma talebinin reddine ilişkin hiçbir gerekçe oluşturulmamış olduğundan, hükmün usul ve yasaya aykırı olduğu-
Yerel mahkeme kararının hüküm fıkrasında TMK. mad 166/3; hükmün gerekçe kısmında ise TMK. mad 166/1 yazılması- Tefhim edilen ve duruşma tutanağına geçirilen hüküm sonucu ile gerekçeli karar arasındaki aykırılığın tek başına bozma sebebi olduğu- İstek aşılarak, talepten fazla ziynet alacağına hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu- Islahla artırılarak istenen kısma ıslah tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi gerektiği-
Davacı-davalı erkeğin kabul edilen kusurlu davranışları yanında eşine hakaret ettiği ve sadakatsiz olduğu anlaşılmasının yanında davalı-davacı kadının ise kusurlu bir davranışı ispatlanamamış olup dinlenen davacı-davalı erkeğin tanıklarının sözleri, maddi hadiselere dayanmayıp, soyut ve genel nitelikte de olduğundan boşanmaya neden olan olaylarda erkeğin tam kusurlu olduğunun kabulü ile davasının reddi gerektiği-
Davacı-karşı davalı kadının kayınpederine küfür ederek üzerine yürüdüğü, bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu, olayların akışı karşısında davalı-karşı davacı dava açmakta haklı olduğu, bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, davalı-karşı davacının davasının kabulü ile boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davalı- karşı davacının davasının reddinin doğru bulunmadığı-
Davacı-karşı davalı kadının kayınpederine küfür ederek üzerine yürüdüğü anlaşılmakla, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit olduğu ve olayların akışı karşısında davalı-karşı davacının dava açmakta haklı olduğu- Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmediğinden davalı-karşı davacının davasının kabulü ile boşanmaya karar verilmesi gerektiği-
Kabule elverişli olmayan veya sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibaret tanık beyanlarına dayalı olarak evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının kabul edilemeyeceği-
Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açan olaylarda, kusurun ağırlığının kadında olduğu belirlenerek, kadının davasının reddine, erkeğin, kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışları yanında; kadının ailesini eve almadığı, kadının davasının da kabulü ile boşanmaya karar verilmesi gerekirken, yalnızca erkeğin davasının kabulüyle boşanmaya karar verilmiş olmasının isabetsiz olduğu- Ziynetlerin, geri istenmemek üzere verildiği iddia ve ispat edilmedikçe bunları alanın, iade etmekle yükümlü olduğu-
Davacı-karşı davalı kadının 04.04.2014 tarihinde boşanma davası açtığı, davalı-karşı davacının ise 12.05.2014 tarihinde karşı boşanma davası açtığı, mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, son olarak davacı-karşı davalı kadının eşine "o...çocuğu gel eşyalarını al" diyerek eşinin eşyalarını kapı önüne bıraktığı ve eşini ortak konuta almadığı, tarafların o tarihten beri ayrı yaşadıkları, ayrıca tanıklara ortak konutun kilidini değiştireceğini söylediği anlaşıldığı, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit olup davalı-karşı davacı dava açmakta haklı olup, davalı-karşı davacı erkeğin 27.11.2014 tarihli duruşmada; "aslında eşim boşanma davası açtığı için bende boşanma davası açtım" şeklindeki beyanı kadından kaynaklanan kusurlu davranışları affettiği ya da hoşgörü ile karşıladığını kabule yeterli de olmadığından bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK m. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davacı-karşı davalının davasının reddi doğru olmadığı-
